prolog

4.3K 261 80
                                    

Dans pratik odasının kalın, ses geçirmeyen kapısını tıklatma gereği duymadan açtığımda yorgundum. Saat oldukça geç olmuştu ve gelen uykumla birlikte aciz bedenim kısmen beynim tarafından sürükleniyordu. Eğer yönetim kısmı bedenimde olsaydı şu an çoktan kenarda büzüşmüş halde rüya aleminde dolanıyor olurdum.

Kapıyı tamamen açıp içeriye girip kapıyı arkamdan kapatırken odanın boş olmadığını gördüm.

"Selam Mark," dedim yorgun bir şekilde el sallayıp sağ tarafta kalan iki kişilik siyah deri koltuğa açık kahverengi parkeye ayaklarımı sürte sürte ilerlerken.

"Sen niye gitmedin?" Mark parke zeminde oturmuş, sırtını açık krem rengi duvara vermişti. Üzerinde siyah bir hırka, aynı renk eşofman altı, beyaz NIKE spor ayakkabıları ile içine giydiği beyaz tişörtü vardı. Elinde açık kahverengi gitarını tutuyordu. Stilistlerinin yeni boyadığı siyah saçları alnına doğal haliyle dökülürken yay kaşları kalkmış, yuvarlak gözleriyle bana her zamanki şaşkın bakışlarından atıyordu.

Tek omzuma attığım sportif postacı çantasını yere atıp bedenimi koltuğun rahat minderlerine bıraktım. Başımı geriye atıp gözlerimi kapatırken derin bir nefes verdim. "Geç oldu, eve gitmek zor geliyor. Ayrıca taksiye de para veremeyeceğim." Başımı kaldırdım ve yerde bir ayağı diğer bacağının altında durarak oturmuş bana bakan Mark'ın gözlerine baktım. "Sen niye buradasın? Araba gitti sanıyordum."

Parmakları hafifçe tellerde arpej atarken başını arkasındaki duvara yasladı. Boğazındaki adem elması hareket ederken sakin anlarda ortaya çıkan tok ve derin sesiyle yanıtladı beni. "Program vardı, pratik yapamamıştım sabah ondan kalıp çalıştım. Araba gelmek üzeredir, birazdan giderim."

Az önce stüdyoları kontrol ederek o kattan ayrıldığım için Mark'ın başından beri burada oturduğunu anladım. Yana fırlatılmış siyah tişört ile biraz dans pratiği yapıp üzerini değiştirdiğini, çok yorulduğu için de diğer kata çıkmak yerine yanında olan gitarıyla burada oturup kafasını toparlamak istediğini anlamam birkaç saniye aldı.

Beynim bazen gereksiz şeyler için çok hızlı çalışıyordu.

"Dream yurduna mı 127 yurduna mı?" Spor ayakkabılarımın bağcıklarını çözerken sorduğumda Mark arpej atmayı bırakıp kolunu gitarın üzerinden boşluğa sarkıttı. Ben de ayakkabılarımı çıkartıp bağdaş kurdum.

"127," dedi az önceki tok sesiyle. Başını çevirip bana bakarken uzattığı ayağını hafifçe sallamaya başladı. "Sen de gel istersen. Yoonoh hyung onun yanı varken burada kaldığını duyarsa kafanı koparır."

"Yoonoh ne yapsam beni dövüyor zaten. Tokat manyağı oldum çıktım onun yüzünden."

Mark hafifçe güldü, ayağını yavaş yavaş sallamaya devam etti.

"Öz abi kardeş gibi olmanız çok iyi ama." Başını hafifçe sağa eğdi. "Üvey kardeşlerin düşman olduğunu söyler herkes."

"O dediğin zengin ailelerin şirket mirası sorunlarında oluyor. Zenginlik yoksa düşmanlık da yok," dedim. Birkaç saniye bekledim. Ardından az önce ettiği teklif aklıma geldi. "Yine de yurda gelmesem daha iyi. Çok geç oldu. Diğerleri ani gelişimden dolayı rahatsız olabilir."

Mark hafifçe kaşlarını çattı. "Ciddi ciddi burada mı yatacaksın?"

"Evet," dedim ve başımı koltuğun yanındaki kol koyma yerine yaslayarak cenin pozisyonunu aldım. Çoraplarımın içindeki ayaklarım üşümeye başlarken bedenim soğuktan ürperdi. "Rahat ve sıcak."

"Gece ısıtmayı kapatıyorlar."

"Üşümem ben."

"Yalana bak," dedi Mark ayağa kalkıp odanın köşesine ilerlerken. Gitarı kılıfına koymaya başladı. Benim de iyice uykum gelmişti.

Sırtımı ona döndürürken koltuğun iyice dibine girip kedi gibi büzüştüm. "Çıkarken ışığı da kapatır mısın?"

"Kapatırım."

Birkaç dakika daha fermuar ve eşya sesleri geldi. Göz kapaklarım birbirine artık açılmamak üzere kenetlendiğinde sonunda adım sesleri duydum. Yanımda durduğunu hissettiğimde gözlerimi açabilirdim ama açmadım. Zaten saniyeler geçmeden üzerime gelişi güzel bir şeyin örtüldüğünü hissettim.

Burnuma dolan tanıdık kokuyla ve elime değen fermuarla Mark'ın üzerindeki siyah hırkayı çıkartıp üzerime örttüğünü anladım. Hafif, erkeksi bir parfüm sıkmıştı üzerine, belki birkaç gün geçmişti çünkü koku gitmek üzereydi artık. Yine de nefes alıp verirken kokuya odaklanmadan edemedim. Oldukça cezbedici bir kokuydu.

Ayrıca sıcaktı, belli, bedeninin ısısı geçmişti. Sanki Mark kocaman bir dev olmuş da tüm bedenime sarılıyor gibi hissettirmişti.

"Hırka sende kalsın." Sesi adımlarıyla birlikte benden uzaklaşırken çok geçmeden kapı açıldı. Işıklar söndü. "Bu geri getirme demek."

Kapı kapandı.

©2020ㅣdububaozi

©2020ㅣdububaozi

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Far From Any RoadHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin