Ehvenişer: Kötü olan şeyler arasında daha az kötü olanı. Kötünün iyisi. Dilimize Arapçadan geçmiştir. Daha zararsız mânasındaki ehven kelimesiyle, kötü ve fena mânasındaki şer kelimelerinin birleşiminden oluşmuştur.
^^^^^^
Daha yanmadan kül olan kalbime, koydukça koyuyorlar ihanetleri.
Sevgi mi, ihanet mi hangisi daha ehvenişer diye düşünüyorum.
Koştukça koşuyordum, birilerinden kaçıyordum sanki!
Durup etrafa bakındım herşey tersti. Bulutlar ayaklarımın altında koca şehir gökyüzündeydi. Ağaçlar çiçekler ve deniz herşey tersti.
Nasıl olabilir ki bu? En son asafla birlikte hastane odasındaydım.
"Bu gerçek mi!" deyip yere eğildim, bastığım bulutlara dokunurken.
"Yumuşacık" diye mırıldandım. Yüzüme gülümseme yayılırken ben hala bulutlara dokunuyordum.
Rüya mı görüyorum yoksa, bu gerçek mi?
Tuaf, bir o kadar da güzel bir yerdi burası. Ayağı doğrulup biraz daha etrafa bakınmaya devam ettim. Etraf kokusunu bilmediğim bir kokuyla kaplıydı. Çok güzel ve büyüleyici bir havası vardı.
Peki ben buraya nasıl geldim?
"Asaf, annem, sude hanım onlar nerede?"
5 6 dakika yürüyüp durdum. Ileri de bir ev görünce hızlı adımlarla eve doğru ilerledim. Eve vardığım da beyaz duvarları, etrafı çiçeklerle kaplı bir bahçesi vardı. Ama bu ev ters durmuyordu. Kapıya doğru ilerleyip "kimse var mı ?" diye seslendim.
Ses yoktu kapının önünde durduğum da kapının tamamen ayna olduğunu farkettim. Kapıdan ziyade aynaydı.
Karşına geçip kendime baktım. Üzerim de ince, kır beyazı, sade bir elbise vardı. Şaşkın bir hâlde kendime baka kaldım.
"Bunun bana kim giydirdi?" Sessizce mırıldandım.
Korkum gittikçe artıyordu.
Kendime bakmayı kesip kapıyı tıklattım fakat kimse açmıyordu.
Durum daha da tuaflaşınca aklıma gelen tek şey ölmek oldu.
"Acaba öldün mu bahar? " diye kendi kendime konuşmaya başladım.
Tekrar kapıyı tıklayınca içerden bir ses duydum.
"Kapıyı açın lütfen" deyip kapıya vurmaya başladım. Sesim gittikçe azalıyordu sakin, nefes almakta zorlanıyordum.
Var gücümle kapının kulpuna asıldım.
Sanki birisi arkadan açmamam için tutuyordu. Derin bir nefes alıp son kez yüklendim kapıya ve açıldı.Içeri bir adım atıp, hızlı olan nefes alış verişlerimi düzenlemeye çalıştım. Elimi kalbime koyduğum da sakin atmıyordu. Başımı kaldırıp etrafa baktığımda. Ayak bastığım yer yine bulutlarla, gökyüzü betonla kaplıydı. Her yer sisli ve iğrenç bir kokuyla sarmıştı çevremi.
Burdan çıkmam gerektiğini düşünüp hızla arkamı döndüm ama kapı yoktu her yer aynıydı.
"Imdaat!" diye bağırdım var gücümle. Bir sağa bir sola koşturup durdum. Sakin labirentin içinde kovalıyordum arkamı ve bütün sokaklar aynı yere çıkıyordu.
Güçüm gittikçe tükeniyordu olduğum yere yığılıp ağlamaya başladım.
"Buradan nasıl kurtulacağım ben na-sıl? " mırıldandım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
UMUDA YOLCULUK " Watty2019 "
Teen FictionZora mahkûm edilen iki küçük kız. Biri tüm bedeniyle toprak olmuşken, diğeri yaşarken, nefes alırken ölüyordu. Ve onun için ölmekten çok yaşamak zordu.