3. Sezon 66. Bölüm

865 40 2
                                    

Beklettiğim için hepinizden bolca özür diliyorum. Yazlıkta olduğum süre içerisinde şehir dışında yaşayan ve çok sevdiğim arkadaşlarım geldi ve bu yüzden bir türlü yazmaya fırsat bulamadım. Zaten okulların açılmasına çok az bir zaman kaldığı için de bazı işlerle uğraştığımdan zaman yaratamadım.

Tekrar bol bol sizlerden özür diliyorum. Ayrıca multimediada bulunan One Direction'un yeni albümü 'Four' dan yayınlanan ilk şarkı Fireproof'la birlikte dinlemenizi tavsiye ediyorum. Şarkı gerçekten harika olmuş albümde ki diğer şarkıları bile düşünmek istemiyorum :D Neyse iyi okumalaar

Hayatım boyunca en çok karanlıktan korkmuşumdur. Annem yatarken ışıkları kapattığında kendimi o kadar çaresiz hissederdim ki,ağlayamazdım bile. Ama o zaman kalkıp ışığı açarak korkumu yenme şansım oluyordu.

Şimdi ise, hiçbir şeyim yoktu. Ne açacak bir ışığım ya da ağladığım için gelip yanımda duracak birisi.

Kaç gündür bu haldeydim bilemiyordum. Ya da kaç haftadır. Kurtulmak için her çığlık atışımda daha çok karanlığa gömülüyor gibiydim. Çıkmak için ellerimi her uzatışımda kollarımı karanlığın içerisinden çıkan gölgeler tutarak geri çekiyordu. Ölüyor gibi hissediyordum.

Belki de gerçekten ölüyordum.

Bu sefer gerçekten sona ulaşabilecek miydim acaba? Her seferinde kazandığım savaşı bu sefer kaybedecektim belki de. Yorulmuştum. Her seferinde birileri ya da bir şeyler için savaşmaya çalışmaktan yorulmuştum. Ama içimden gelen başka bir seste birileri için hayatta kalmayacaksam yaşamamın ne anlamı var diye soruyordu.

Kızım ve Zayn. İkisi de savaşmamda ki tek nedenlerdi ve şu anda onlar da ellerimden gitmiş gibi hissediyordum. Seslensem de kimse bana cevap vermiyordu. Neden kimse bana yardım etmiyordu?

Her zaman beni kurtarmak için orada olan Zayn neden bu sefer de bana sıkıca sarılıp kurtarmıyordu. Yoksa bu sefer o da pes mi etmişti? Savaşmaktan yorulmuş ve beni öylece bırakmış mıydı?

Bu sefer gerçekten her şey bitmiş miydi?

2 GÜN SONRA~

Zayn'ın Ağzından

Hastanenin bir ucundan diğerine koşarken nefes yetersizliğinden acımaya başlayan ciğerlerime aldırmadım. Uyandı demişlerdi. Uyanmıştı ve ben onların artık bir şeyler yemelisin ısrarları üzerine kantinde tıkınmakla meşguldüm. Ona uyandığı zaman göreceği ilk yüzün benimki olacağına dair söz vermiştim ve daha sözünü bile tutamayan biriydim.

Aldıkları odayı bulduktan sonra asansörü umursamadan merdivenleri üçer üçer çıkarak kata geldim. Çocukların önünde durdukları kapıya doğru koşturduğumda herkesin bakışı bana dönmüştü.

"Şu an annesi ve babası içeride. Seni görmek istedi ama tuvalette olduğunu söyledik." dediğinde kafamı onaylar anlamda salladım. O kadar heyecanlıydım ki yerimde duramıyordum.

Sonunda annesi ve babası içeriden çıktıklarında hemşirelerin verdikleri kıyafetleri giyerek içeri girdim. Hala neden bunları giyiyoruz bilmiyordum ama onun iyi olması için her şeyi yapabilirdim.

"Bebeğim." Yatağın başına doğru hızla gittiğimde gözlerinin yaşlarla dolu olduğunu gördüm. Gülümsemeye çalışarak ellerini yüzüme uzattığında onu bekletmeden eğilip öptüm. Uyandığı anda hemen zorlamamak için geri çekildiğimde elinin tersiyle akan yaşı sildi.

"Seni kaybedeceğim için çok korktum." dediğinde neredeyse inleyecektim. Sandalyeye oturduktan sonra elini sıkıca tutarak başımı ellerimize yasladım.

"Sen mi ben mi?" Bu gülümsemesine neden olurken gözlerimi kırpmadan onu izledim. Şu anda uyanık olup bana gülümsediğine hala inanmayan bedenim insani tepkiler verebilecek durumda değildi.

"İyisin değil mi? İyi hissediyorsun?" Başını onaylar anlamda salladığında aklıma bir anda giren bebek işini söyleyip söylememe arasında kaldım. Yüzümde ki kararsızlığı görmüş olacak ki kaşları merakla çatıldı.

"Ne oldu?"

"Önemli bir şey değil. Eve gidince anlatırım." Tabi ki önemliydi! Lanet olası bir adam yüzünden çocuğumuzu kaybetmiştik ve kalbim yanıyordu. Ama bunu sana şimdi söyleyemezdim çünkü hayati tehlikeden yeni çıkmış birisine çocuğunu kaybettiğini söylemenin ne etki yaratacağına dair en ufak bir fikrim yoktu.

"Emin misin? Kötü görünüyorsun?" Sırıtarak elimi yanağına koydum.

"Bir de kendini görsen kim bilir ne diyeceksin." Yüzünü buruştururken kafama bir tane vurdu. Biz öyle konuşmaya devam ederken doktor gelip artık çıkmam gerektiğini söyledi. İtiraz etsem de hastamızın iyiliğini savunduğu için çıkmak zorunda kaldım.

Çıktığımızda doktora onu ne zaman taburcu edebileceğimizi sorduğumda yarın dedi. E adam,madem yarın taburcu olacak beni neden odadan çıkardın.

Neyse bir şekilde geceyi geçirdikten sonra sabah ilk işim çıkışımızı yaptırmak oldu. Hastanede geçirdiğim 1 haftadan sonra 1 dakika daha durmak istemiyordum. Artık beyaz önlük gördüğümde kusacakmışım gibi oluyordum.

Jessica'ya karnında ki büyük kesiği anlatma işini geçiştirdiğimde bir şeylerden şüphelendiğini hissetsem de çaktırmamaya çalıştım. Eve gittiğimizde kopacak büyük kargaşayı gözümde canlandırabiliyordum. Tek hayal edemediğim benden ayrılıp ayrılmayacağıydı. Bunun benim suçum olduğunu düşünür müydü acaba?

"Zayn evin önünden geçmek üzereyiz ne yapıyorsun?" Jessica arka koltuktan seslendiğinde kendime gelerek son anda fren yaptım. Biraz geri gittikten sonra arabayı garaja soktum. Anahtarı çekip kontağı kapattıktan sonra derin bir nefes alarak arabadan indim. Jessica'yı eve kadar kucağımda taşıdıktan sonra yukarıdan gelen çığlık sesleriyle sırıttım.

Carmen annemin kollarında aşağı inerken annesini görünce daha çok sırıttı. Jessica'yı koltuğa bırakırken sırıttım.

"Bak ikinizde bebeksiniz. İkinizde kucakta taşınıyorsunuz." Jess sadece gözlerini devirirken Carmen'i kucağına alıp sıkıca sarıldı. Onlar hasret giderdikten sonra da annem ile konuştular. Söylemenin zamanının geldiğini düşündüğüm için boğazımı temizleyerek konuşmalarını kestim.

"Anne Carmen'i de alıp yukarı çıkar mısın?" İkisi de şaşırsa da annem bakışlarımdan anlamış olacak ki itiraz etmeden Carmen'i aldı ve tekrar odasına çıktılar. Jessica hala anlamaz bakışlar atarken koltuğunun yanında dizlerimin üzerine çöktüm

"Bak sana söyleyeceğim şeyden sonra ne dersen ya da ne yaparsan seni haklı bulurum. Biliyorum bu yine benim yüzümden oldu. Yine ve yine benim tehlikeli işlerimden dolayı. Sana bunları yok edeceğim adına söz verdiğimi biliyorum ama bazen elimden hiçbir şey gelmiyor. Ben gerçekten çok özür dilerim Jess. Şu ana kadar başına gelmiş olan her şey için özür dilerim. Bu yüzden senden özür dilerim."

Eli yanağımda ki ıslaklığı sildiğinde ağladığımı anladım. Gözlerine bakmaya korkar biçimde kafamı kaldırdım. Sanki bir şeyleri anlamış gibiydi. Yaralanmasından daha büyük bir şeyin olduğunu anlamıştı.

"Eğer bunu öğrendikten sonra beni terk etmek istersen de anlarım. Sana asla karşı çıkmam. Çünkü biliyorum sana herkesten çok benim zararım dokundu."

Derin bir nefes alırken bunu nasıl söyleyeceğimi düşündüm. Söylemenin daha kolay bir yolu yok muydu?

"Jess sen yaralandığında..." derin bir nefes alıp devam etmeye çalıştım. "Sen yaralandığında hamileymişsin ve. Ve..." Kafamı hızla kendisine çektiğinde itiraz etmeden ona sarıldım. Hıçkırıklarını hissedebiliyordum ama bir şey diyemiyordum çünkü bende onun gibiydim.

"Önemli değil. Sorun yok. Biz birlikteyiz." Kulağıma hafifçe fısıldadığı cümleler biraz gevşememe neden olsa da bu ikimizin de ağlamasını kesmemişti. Çünkü sadece bebeğimiz için değil,kaybettiğimiz her şey için ağlıyorduk.

I Knew You Were TroubleHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin