Sıkı Eğitim

158 8 0
                                    

Medya lisa temsili. Çok hoş bir foto bence.
Banyodan çıktım ve kıayfetlerimi giydim saçlarımı havluya sarıp yatağımın ucuna oturdum ve biraz sadece nefes aldım. Dinlenince tekrar ayağa kalktım ve aynanın karşısına geçtim başımdaki havluyu çıkarıp sandalyeye koydum. Saçlarımı taradım ve kabarışını seyrettim. kurudukça daha dolgun ve kıvırcık oluyordu kime çektiyse artık saçlarım!
Kendi kendime kıkırdayıp aynadaki aksime bakmayı sürdürdüm.
Ne çok şey olmuştu tüm bunlara rağmen yinede ayaktaydım ve dimdiktim. Bir anka kuşu misali küllerimden yeniden doğmuştum. Beğeniyle kendimi süzüp masadan birkaç tane tel toka ve lastik toka alıp aynanın karşısına tekrar geçtim saçımı ikiye ayırıp sol tarafıma üç tane ters mısır beliği ördüm başımın üst kısmına gelince tokayla bağladım ve tooız yapıp tokayla bağladım ensemden çıkan saçları tel tokayla tutturdum. Aynı işlemi diğer tarafada uyguladım. Şimdi tamamdım işte. Her zamanki gibi siyahın asaletini kullanıyordum. Üstümde omuzları olmayan uzun kollu siyah bir bluz vardı siyah dar paça bir pantolon ve siyah sade bir babet. Ve ince zincir bilekliğim en sevdim takıydı. Aslına bakarsak bu ben doğduğumdan beri bendeymiş annem öyle söyledi ve ben birkez bile çıkarmadım bu bilekliği. Sanki benimle beraber büyüyordu. Bu yüzden ona takı demek olmaz çünkü benimle özdeşleşmiş bir şeydi.
Ben halen aynada kendimi süzerken kapı çaldı
"girin "dedim.
Ardından kapı açılıp içeri daisyy girdi. Daisyy evin ikinci ciniydi.
Yere kadar eğilip reverans yapıp doğruldu.
"Hanımefendi melisa hazırsa kendilerinde yemek masasına kadar eşlik etmem için efendi serhay bey gönderdi tabi sizde uygun görürseniz. Efendi melisa hazır mısınız?"
Dedi sakin bir sesle bende makyaj masasından aldığım parfümümü sıkıp ona döndüm.
"Evet hazırım daisyy gidebiliriz."
Dedim ve tutmam için uzattığı ele narince elimi koydum kapıdan çıkınca parmaklarını şıklatıp kapıyı arkamızdan örttü ve benimle beraber yavaş adımlarla aşağı kata yemek odasının önüne geldik. Bu oda bu eve ilk geldiğimde girdiğim ve bir cadı olduğumu öğrendiğim odaydı. Belli belirsiz kendimce gülümseyip daisyynin kapıyı benim için açmasını bekledim. İçeri geçtik masa girişin hemen solunda karşı da bulunan boydan cama kadar uzanıyordu. Tam karşımda masının başında serhat abi oturuyordu sol yanında karısı sağ yanında elif elifin yanında ise altay oturuyordu. Bende buna göre altayın karşısındaki koltuğa yani selda ablanın yanına oturmalıydım. Yemeğe başlamamış beni beklemişlerdi bu beni biraz utandırmış ve önemliymişim gibi hissetmeme neden olmuştu.
"Herkese iyi akşamlar beklettiysem kusura bakmayın." Deyip
hızlıca yerime oturdum. Serhat abi gülümseyip
"hiç önemi yok hadi afiyet olsun başlayabilirsiniz." Dedi.
Elif dudak hareketleriyle
'çok yakışmış' dedi
bende onu başımı hafifçe sallayıp gülümseyerek karşılık verdim. Bakışlarım karşımda oturan altaya çevirdiğimde bana büyülenmişçesine baktığını gördüm ve dudaklarından şu kelimeler döküldü.
"çok güzelsin"
bu sözün arkasından serhat abinin içtiği kaymak birası boğazına kaçmış ve altayı kendine getirmişti hızla dediği şeyin farkına varıp aptala bağlayıp
"Şeyy... tuzu verir misin melisa dicektim" dedi
bu kısa saniyeler içinde altay masa örtüsünün rengi gibi kırmızıya dönmüştü. Elif ise munzurca gülüp altayın kulağına eğilip
'tabi canım kesinlikle tuz isticektin kesin' deyip
kıkırdadı bense hiç duymamış gibi davranıp altayıdaha fazla rezil etmemek adına ona benden istediği tuzu uzattım. Anlamzca yüzüme bakınca
"Tuz. İstemiştin ya hani?"dedim hatırlatırcasına o da kafasına dank etmesiyle elimden tuzluğu hemen aldı ama alırken birkaç saniyede olsa teninin tenime değmesi içimin ürpermesine sebep olmuştu.

Aldırmadan önüme konan yemeklere baktım önümdeki kasede bir çorba vardı normal türk muggle yemeklerine benzemiyordu. Kokusu elma ve limon gibi mayhoştu henüz yemeğe başlamadığım için tadına dair bir fikrim yoktu. Masanın en ortasında büyük kızarmış bir hindi duruyordu etrafına konulmuş birçok desenli tabak içerisinde salatalar değişik ezme ve mezeler ve ayriyeten özel soslu olduğunu düşündüğüm içinde bi çok malzeme daha bulunduran pilav vardı içecek olarak balkabağı suyu vardı kadehlerimizde.
Daha yemeğime dokunmadığımı farkeden selda abla kısık sesle
"Bi sorun mu var neden yemiyorsun dedi"
"Hayır bir sorun yok sadece daha önce görmediğim yemekler duruyor karşımda o kadar." Dedim
sırıtarak.
O da bana genişçe gülümseyip anlatmaya başladı
"Bu önündeki çorba elma soslu limonlu kuzu çorbası.
-Pilavı gösterip- bu bademli fıstıklı ve püsküllü otlu pırpır şekerpare soslu pilav. -Salata ve meze tabaklarını sırayla gösterip- bu ballı havuç salatası, bu hardallı ballı haşlanmış mısır salatası..... .
Bu şekilde bütün masadaki yiyecekleri saydı ve
"İşte hepsi bu kadar, o zamannn afiyet olsun" dedi
ve gülümsedi. Bende onun bu sıcak gülümseyişine karşılık verip kaşığımı elime alıp büyük bir iştahla yemeklere yumuldum tabiki görgü kuralları çerçevesinde.

ALTIN ÇAĞ CADILIK VE BÜYÜCÜLÜK OKULUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin