Ben de hemen Esra'yı aradım. Bu sırada öğretmen masasına oturup telefonun hoparlörünü açtım. İlk çalışta açtı zaten Esra da:)
-Alo
+Ne oldu kanka bu kadar önemli?
- Kanka çok yakışıklı bir hoca var. Şimdi bizim dersten çıktı. Lan çok yakışıklı. Aşırı yakışıklı amq yaaaaaaaaaaa. Bana ,gel benle yat dese yatarım amq.
+Yemin et!!! Demek ki dehşetül vahşettir lan o!!! Çok merak ettim yaaa. Bizim sınıfa gel de gidelim hocaya .
##(Derken bir kapı açılma sesi)##
-Tamam knk geliyorum.
+Bekliyorum.
Telefonu kapatırken kapıdaki ultra yakışıklı şeyin kesinlikle insan dışı bir varlık olduğuna emindim. Nasıl bir insan bu kadar tatlı , bu kadar yakışıklı olabilirdi ki? Resmen ağzımın suyu akıyordu. Sonra kapıdaki Ultra Yakışıklı bana doğru gelmeye başladı. Elbette ben de bu sırada masadan inip kapıya doğru yönelmiş ilerliyordum ki Ultra Yakışıklı "Sen" dedi. Ona doğru döndüm ve ;
-Efendim?
+Nasıl bu yaştaki bir kız bu tip şeyler konuşabilir ki ?
-Anlamadım?
+Telefonla konuşmana şahit oldum az önce. Nasıl bir kız böyle şeyler konuşabilir anlamıyorum.
- Birincisi ona şahit olmak değil dinlemek denir. İkincisi benim ya da arkadaşlarımın nasıl konuştuğu seni ilgilendirmez. Hemcinslerin, yani erkekler, kızlar hakkında terbiyemin müsaade etmeyeceği şekilde konuşabiliyorlar da biz kızlar neden kendi aramızda istediklerimizi konuşamıyoruz ki?
+Hemcinslerim , siz kızlar müsaade etmeseniz , terbiyesiz şeyler sergilemeseniz konuşmazlar zaten. Üstelik bence her erkeği aynı kefeye koymamalıyız.
-Dinle. Kimsin , hangi sınıftasın bilmiyorum ki bilmek de istemiyorum. Ama az önce de söylediğim gibi benim ya da arkadaşlarımın nasıl konuştuğu seni ilgilendirmez. Burada kalıp seninle kızlar - erkekler arasındaki farkları ya da olanları konuşacak değilim. Çünkü hem buna vaktim yok hem de anlatmaya başlarsam erkekleri istemeyerek olsa da gömerim.Deyip arkamı döndüm ki:
+ Öğretmenler zili çalmak üzere. Bence derse geç kalmamalısın.
Söylediğine cevap olarak bir "sanane" bakışı attım ve sınıftan çıktım. Esra'nın sınıfı bizim bir kat aşağımızdaydı. O yüzden merdivenlerden iniyordum ki merdivende karşılaştık. Onun gözlerinde heyecan ve mutluluk benimkinde ise sinir vardı. Onların sınıfa gidip orda anlatmayı önerdi fakat ben nefes almak istiyordum. Dışarıya çıkmaya karar verdik. Dışarıya çıkarken anlatmaya başladı.
-Kanka ya çok yakışıklı, uzun boylu , uzun sarıya çalan bir saçı, çok güzel kasları var yaaaaaaaaaaa.
+Merak ettim kanka şimdi.
-Hadi gel bulalım da sen de gör bu afeti.
+He kanka bulalım.
-Lannnnnn. Ne oldu sana? Aslında daha büyük tepkiler vermelisin.
+Salak bir Ultra Yakışıklı sinir etti kanka. No problem. Hadi gel boşver hocayı falan bizimkilerin yanına gidelim.
- Of ya. Neden ? Sana göstermek istiyordum ben afeti yaaa. Aman neyse sonraki teneffüs gösteririm. Hadi sen anlat. Kim bu Ultra Yakışıklı?
+Bilmiyorum ya. Salağın teki ama o kesin.
Konuşarak bizimkilerin yanına gelmiştik bile. Hako boynuma atladı;
- Lan özledim seni ya. Zaten şu Esra derste başımın etini yedi. Neymiş efendim, çok yakışıklıymış hoca. Lan bir uyutmadı.
Tabi ki de bunu duyan Tolga sinirle Esra'ya bakıyordu. Ben de bu sırada boynumdaki koldan kurtulmaya çalıyordum. Ama elbette bu süre zarfında lanet öğretmenler zili de çalmıştı. Biz de bunu fark ettiğimiz hâlde muhabbet ediyorduk.
Sonra sınıflara dağılmamız gerektiğini düşünüp ayaklandık. Üçüncü katta Tolga , Esra , Hülya ve Hako ( hepsi aynı sınıfta) kendi sınıflarına gittiler. CanCan ve ben de hızlıca merdivenlerden çıkıp kendi sınıfımızın kapısını çaldık ve içeriye girdik. Girmemizle ben büyük bir şok geçirdim tabi ki. Öğretmen sandalyesinde Ultra Yakışıklı Sinir Şey oturuyordu. Bize dönüp;
- Geç kalma sebebiniz nedir?
+Muhabbet ediyorduk (bunu söyleyen tabi ki de benim)
-Ders zilini duymadınız mı?
+Duyduk elbette hocam sağır değiliz. Fakat can sıkıntısı işte. Ne yaparsınız... Canım gelmek istemedi , Can arkadaşımız da benim yanımda kaldı bu sebeple.
-Geçin yerlerinize.
dedi. Elbette CanCan anlamamıştı ne olduğunu. Çünkü hep birlikte muhabbet ediyorduk kimse sınıfa gitmeyi falan önermemişti. Ama olsun. İnat değil mi? Hocayı sinirlendirmek için yapmıştım. Yerlerimize geçtiğimiz anda sözüne tekrar başladı Ultra Yakışıklı Sinir Şey;
- Arkadaşlar bugün ilk günümüz. Bu sebeple size birşey demiyorum. Ama bu tekrarlanırsa bu kadar sakin olmayabilirim. Bugün ilk günümüz olduğu için ders yok. Ama sadece bugünlük. Evet herkes burada olduğuna göre başlayabiliriz. Önce ben kendimi tanıtayım. Bora Aydın. Memleketim Antalya. Kimya derslerinde beraberiz. 23 yasındayım. Son olarak siz benim ilk öğrencilerimsiniz. Yani öğretmenlikte ilk yılım. Şimdi de sizleri tanıyalım.
Deyip en öndeki sıradan bir öğrenciyi seçti. Herkes kendini tanıtmaya başladı. Ben de kafamı sıraya koydum. Biraz sonra sıra bizdeydi. İlk CanCan kendini tanıttı;
- Can Kaan KAYA. Meram'da oturuyorum. Torku Konyaspor altyapıda oynuyorum.
+ Vayy. Öğretmenlerle yapacağımız maça sen de katılırsın artık.
-Elbette hocam.
Ultra Yakışıklı gözleri ile beni işaret ederek " sıra sende " dedi.
-Nida Taşçı. Afyon'un ilçesindenim. Yüzme ile ilgileniyorum.
+Yüzme dışında bazı şeylerle de ilgilendiğini duydum?
-Yanlış duymuşsunuz o zaman.
+ Neden ki? Ben bizzat şahit oldum ilgilendiğin şeylere.
-Hocam sizi anlamıyorum. Lütfen daha açık ve net bir şekilde konuşur musunuz?
+ Ne konuşacağım ki? Sadece kitap okumaya çok meraklı olduğunu, evinde resmen bir kütüphane oluşturduğunu duydum. Onu sormaya çalışıyorum. Sen ne sandın?
- Birşey zannetmedim hocam. Lütfen diğer kişiye geçin.
Sonra da arka sırada oturan sarı saçlı çok tatlı görünen bir kıza geçtik.
Ders tanışmayla, bazı kızların Ultra Yakışıklı Sinir Şey'e yalakalık yapmaları ile geçiyordu. Tabi ben de bunu değerlendirerek kapüşonumu geçirip, elime telefonumu aldım. Esra'nın çevrimiçi olduğunu farkedince ona mesaj attım. Tam çok güzel muhabbet ediyorduk ki ortam sessizleşti. Kafamı kaldırdığı anda bana sorgulayıcı bakışlarla bakan Ultra Yakışıklı Sinir Şey'i görmeyi beklemiyordum. Elini uzatarak;
-Alayım.
+Neden?
-Çünkü derste telefon oynamak yasak.
+Olabilir. Bugün ders yok arkadaşlar sadece taknışacağız diye siz demediniz mi ?
- Evet. Ama bu sana telefon oynama hakkını vermez. Alayım ben o telefonu.
İstemeye istemeye ama sinirle ve sinirli olduğumu belli edecek şekilde telefonu eline bıraktım. Bu sırada zil çaldı. Ben de telefonu koyduğum gibi geri aldım ve hocaya sinir bir bakış atıp sınıftan çıktım. Evet hocadan izin istemeden ve kimse çıkmadan çıkmıştım sınıftan. Bunu ödetmeliydim ona. Nasıl alabilirdi ki telefonumu? Hakkı yoktu böyle bir şeye . Ne güzel ben yine düşüncelere dalmışken arkamdan koşarak gelen ayak seslerini duydum. Sonra da yanımda o bizim sınıftaki sarı saçlı tatlı , adının Semra olduğunu hatırladığım kizi gördüm. Bana endişeyle bakıyordu. Ona
+Seri katil miyim ben? Diye sordum. Tabi kızın gözleri fal taşı gibi açıldı.
-Ne ?
+Şaka şaka. Çok korkarcasına bakıyordun da o yüzden öyle dedim. Ne oldu sana?
- Bora hoca seni çağırıyor.
+Ben falan gelemem. Ders boyunca sıkıldım zaten o hocadan.
- Nida , hoca çok sinirliydi.
+ Olabilir.
-Nida git lütfen hocanın yanına.
+Tamam ama tanışıyor muyuz?
- Hayır. Tanışmıyoruz.(nedense bunu söylerken üzgündü.)
Biz konuşurken Esra'nın sınıfının önüne gelmiştik bile. Hatta Esra durmuş kapıda bizi dinliyordu. Ben de tatlı kıza hocanın yanına gideceğimi endişelenmemesi gerektiğini söyledim. O da uzaklaştı yanımızdan. Esra;
+ Bu kız kim? Hiç hoşlanmadım.
- Neden ki? Ben sevdim çok tatliş bişey. Bizim sınıftan. Ben sınıfı biraz alt üst etmiştim de çıkarken. O yüzden hoca beni çağırıyormuş.
+Hangi hoca?
-Bora mıymış neymiş o işte.
+ Lannn sana bahsettiğim çok yakışıklı hoca o.
- Yemin et!!!! Çok şaşırdım la amq. Sıçtıkk. E yani o bizim onun hakkında düşündüklerimizi biliyor yani?
+Öyle gözüküyor.
- İyi hadi öğretmenler odasına gidip şu Ultra Yakışıklı Sinir Şey'in derdini öğrenelim. Sıçtık yaaa.
+Tamam.
Öğretmenler odasının önüne gelince kapıyı tıklatıp içeriye girdim. Ama girdiğim gibi geri çıktım. Çünkü Ultra Yakışıklı Sinir Şey bı kadınla içeride gülerek muhabbet ediyordu. Bunu Esra'ya söyledim. O da "Ben çağırırım hocayı bişey olmaz " diyip kapıyı açıp hocayı çağırdı.
İşte şimdi başlıyorduk galiba ....