Her zamanki salı gecelerinden birisiydi.
Sıkıntıdan patlamış bir şekilde senenin son yazılılarına çalışıyordum.
Yani, çalışmaya çalışıyordum. Eğer arada bir gözüm pencereye kaymasa sanırım önümdekine odaklanabilirdim.
Seninle komşuyduk, buraya beş sene önce taşınmıştınız. Pencerelerimiz tam olarak birbirini görüyordu o yüzden arada bir perdelerimizi çekerken karşılaşır ve nezaketen gülümserdik.
Tabii genelde güneşliklerimiz kapalı olurdu ve, sen çok da evde olmazdın.
Evet benim aksime sosyal birisiydin, her hafta sokağımızın önüne arkadaşların gelirdi ve gece geç saatlerde seni eve bırakırlardı.
Ben kendi halimde takılırdım. Derslerime öncelik vermem gerektiğini fark ettiğimden beri istemsizce içime kapanmıştım ve sosyal etkinliklere katılmıyor, okulda dersler boş olunca eve gelip odamda kitap okuyor ya da müzik dinliyordum.
O salı gecesi de kalın kemik çerçeveli gözlüklerimi takmış, saçlarımı elime geçen ilk tokayla yukarı toplamış ve en sevdiğim pijamalarımı giymiştim. Dediğim gibi, sen odanın ışığını açıp içeri girene kadar çalışmaya çalışıyordum. Nedense dikkatimi dağıttın.
Aradan birkaç dakika geçti. Sen benim tarafıma hiç bakmamıştın ve telefonla konuşuyordun. Bir müddet hararetlice konuştuktan sonra kendini yatağına bıraktın. Üstünde koyu yeşil tişörtün vardı.
Seni ilk defa o gün üzgün gördüm. Doğrulduğunda ellerini başının arasına almıştın ve alt dudağını kemiriyordun.
Açıkçası bu cesaret nereden gelmişti, bilmiyordum ama bir anda seni öyle görünce müdahale etmek istemiştim.
Sadece ne olduğunu soracaktım. Komşuluk iç güdüsüydü belki.Elimdeki kalemi düşünceli bir şekilde sallarken seni izlemeye devam ediyordum ve o sırada kafanı sola çevirdin, göz göze geldik.
Ani bir cesaretle ve ilhamla, sana "bir dakika" işareti yaptım. Sonra hemen önümdeki defteri çevirdim ve boş bir sayfa bulup hızlıca yazdım.
İyi misin?
Bunu ilk defa yapıyordum ve ondan önce de seninle iki cümleden fazla bir muhabbetimiz olmamıştı. O yüzden sanırım biraz şaşırdın, ama göz devirmedin ya da perdeyi üstüme çekmedin. Etrafa bakınıp kalem kağıt aradın.
Bana cevap vereceğini fark ettiğimde bir anda heyecanlandığımı hatırlıyorum.
Hızlıca çiziktirmiş ve defteri kaldırıp pencerenin arkasından dudak bükmüştün.
Tiyatro için stresliyim...
Bir an ne diyeceğimi bilememiştim, açıkçası cevap vermene de şaşırmıştım ve buna olan sevincimi bastırmaya çalışıyordum.
Kağıda tek kelime yazabildim.
Üzgünüm :(
Okuyunca omuz silktin.
Duyduğuma göre, kız arkadaşın bu tiyatroyu çok önemsiyordu ve senin de rol almanı istiyordu. Ancak sen onun kadar hevesli gözükmüyordun, sanırım derslerden ve okulun futbol takımından dolayı yoruluyordun.
Benim yapabileceğim bir şey yoktu. O yüzden sadece birkaç saniye sonra senin odanın ışığını söndürüp perdeni çekmeni izledim.
Kendimi o kızın yerinde hayal ettim. Saçlarımı açsam, her hafta alışverişe çıksam ve son moda kıyafetlerim olsa, topuklu ayakkabı üzerinde durabilsem ve rimel çekmeyi becerebilsem...
Belki o zaman...
Aynanın karşısına geçtim ve tarağımı elime aldım. Saçlarımı birkaç kez taramaya çalıştım ama çok dolanmıştı. Dolabımı açıp kıyafetlerime baktım. Resmen Rahibe Teresa gibi giyiniyordum, şakası yoktu.
Kendi kendimi depresyona sürüklemeden önce, böyle durumlarda yaptığım gizli hamleyi uyguladım; telefonumu aldım ve en sertinden bir rock müzik açtım.
Hayali gitarımla kafamı sağa sola sallarken, tüm stresimi atmıştım bile...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
You Belong With Me | namjoon
Hayran Kurgu♥️ Taylor Swift - You Belong With Me şarkısı, Kim Namjoon/BTS fanfiction.