>BADEM-8<

106 9 6
                                    

Cnco, Meghan Trainor & Sean Paul- Hey Dj

Multi: Tan 🔫

>BADEM-8<

Tan; Sevdir bana kendini. Ama öyle bir sevdir ki ölüm bile karşı koyamasın bize.

Eve geldiğimde Wi-Fi ye doğrudan bağlanmıştım. Ve gelen bildirim sesi ile göz ucuyla kimin yolladığına bakmıştım. Gördüğüm kişi ismi ile yerimde zıplamaya, heyecandan kudurmaya başlamıştım.

Ciddiydi.

Çok ciddiydi.

Sondaki cümlesini normalde okuyan biri benim hastalığımı bilir diye düşünebilirdim. Ama o nerden bilecekti? Okuldan dershaneye, dershaneden kafelere, Avmlere, internet kafelerine gidiyordu. Hastaneye gelecek hali de yoktu ya.

Acaba onun da mı bir hastalığı vardı? Ölümcüldü de o yüzden mi böyle demişti? Ne karmaşıktı bu Tan?

Çözülmesi zor bir trigonometri sorusu gibiydi. Çözmesi zaman alıyordu. Kısa yolu da yoktu.

Elimdeki telefonla Seher'e mesaj attım.

Seher; Boncuk'un kumu maviye döndü. Okey?

Kod Adı; Boncuk'un kumu maviye döndü.

Anlamı; İşin yoksa geliyorum size.

Mavi bir kalple karşılık verdiğinde üzerimdeki formaları çıkarıp şortumu ve tişörtümü giydim. Saçlarım zaten iki atkuyruğu olduğu için bozmadım.

Test kitaplarımla dolu olan kitaplığımdan bir iki test kitabı aldım.

Mutfağa annemin yanına gittiğimde "Anne ben Seher'in yanına gidiyorum. Yemeğe gelirim belki," dediğimde kafasıyla onaylayıp, bir tabağa kek koydu.

"Al bunu bakayım. Dicle'nin yaptığı kekler gibi değil. Tan oğlumla Seher kızıma ver. Onların sevdiğinden tarçınlı ve elmalı kek yaptım."

Göz devirip yanaklarını suluca öptüm. "Görüşürüz annem"
"Görüşürüz Bademim."

Çantamı sırtıma takıp, elime tabağı aldım. Annem sıcacık kekleri bir örtüyle örtmüştü. Kapıyı zorla açıp, hemen karşıdaki eve gittim.

Kapı zilini tabağı bir elime alıp çaldığımda Dicle abla açtı kapıyı.

"Hoş geldin Badem. Bizim kız da yukarıda odasını topluyor, misafir gelecek diye" dediğinde "Hoşbulduk Dicle ablacığım. Annem yolladı bu keki. Afiyetle yesinler, dedi." dedim.

"Hadi kız ordan. Senin cadı annen bana kek yollayacak ha? Külahıma anlat sen onu." Kıkırdayıp yavaşça içeriye girdim.

Elimdeki keki alan Dicle abla mutfağa gittiğinde önüme dönüp merdivenleri çıkmaya başladım. Çantamın tek kolunu omzumdan çıkarıp yürürken bir yere tosladım.

Kafamı kaldırdığımda duvar olduğunu fark ettim. Kafam acımıştı.

"Sen de buradaydın duvar kardeş? Sana da hello!"

Kafamı ovalayarak Seher'in odasına gittiğimde odasını topladığını fark ettim. "Kızım ben alışkanım zaten. Niye manyak gibi tepiniyorsun?"

"Sana değil bu be!"

"Kime ki o zaman?" Kaşlarımı çatıp ona baktım.

"Cansu ve ailesi gelecek bugün, buraya" dediğinde yüzümdeki tüm kanın çekildiğini hissettim. Benim aksime Seher, Cansu ile anlaşabiliyordu. Biz de eskiden iyi anlaşırdık tabi.

Sonra aramıza Berk denen gerizekalı girdi. Berk'e arkadaşça yaklaşmıştım o ise bu arkadaşlığı bana beslediği duygularla bozmuştu. Daha sonra suçlu olan, kurnaz olan, yılan olan ben olmuştum. Sınıfta öyle anılır olmuştum. Bundan kötüsü ise sınıfın bana hep o gözle bakması olmuştu. Bu yüzden sınıfta arkadaşım yoktu. Bu yüzden okulda hep tektim, yalnızdım.

"Anladım. Ben sonra geleyim o zaman" diyerek odadan aniden çıktım.

Arkamdan "Badem yapma ama" dediğini duysam da ona dönmeden merdivenleri inmeye başladım. Yine duvara tosladığımı fark edince "Yine mi duvar kardeş?" diyerek üfledim.

Kafamı tutarken duyduğum kıkırtı ile kafamdaki elimle başımı kaldırdım.

Caner Tan'dı.

Bana gülmüştü.

Duvar oydu.

Ona çarpmıştım.

Sadece kafam değil, kalbim de çarpmaya başladığında merdivende birkaç adım geri gitmeyi denedim. Ancak tökezlediğim sırada Tan belimden tuttu.

Yutkunup, gözlerine baktım. Işıl ışıl parlıyordu gözleri. Neden kalp çarpıttığı belliydi. Yavaşça gülümseyip, dikleştim.

Elleri belimden çekilirken "Dikkatli ol Badem. Düşebilirdin," dediğinde kafamı salladım.

"Nereye? Seher'in odası orada." Kafasıyla Seher'in odasını işaret edince gülümseyip "Misafiriniz gelecekmiş o da odayı toplamakla meşguldü. Ben de o yüzden eve gidiyordum" Zar zor konuşmuştum.

Karşımda kanlı canlı dururken dokunamadığım yüzüne, bakamadığım gözlerine, tutamadığım ellerine odaklanıyordum. Ve onu sevdiğimi anlar diye de ödüm kopuyordu.

"Trigonometriden anlar mısın? Çözemediğim birkaç soru vardı."

"Trigonometri severim. Bakarız bir ara," diyerek yanından geçmek için hareket ettiğimde kolumdan tuttu.

Şuan yan yana bir vaziyetteydik. Omuzlarımız arasında birkaç santim vardı. Kollarımız ise birbirine değiyordu.
Ve ben... Eriyordum. Onun sıcaklığını tenimde hissetmek bile beni yakıyordu.

"Şimdi göstersen? Yarın dershaneye gitmeyeceğim dolayısıyla gösterecek bir hocam yok."

"Babam da bir öğretmen Tan. Ona da getirebilirsin sorularını,"

"Hadi Badem, hadi" diyerek omzumdan tuttuğu gibi Seher'in odasının yanındaki odasına sürükledi beni.

Ne yapıyorsun Tan? Ben de kalp var, vicdansız!

Kapıyı açıp, eliyle içeriyi gösterdi. Tan Seher'in aksine dağınık biri değildi. Derli toplu olmayı severdi. Tan çalışma masasındaki sandalyeye oturduğunda ben ayakta dikilmeye başladım. Tan birkaç kitabını açıp, çözemediği soruları bulmakla uğraşırken odasına baktım. Gri ve beyaz renklerinin bir arada bütünlük kurduğu odasına renk katan çalışma masası ve duvarlarındaki posterlerdi.

"Hey! Yardım edeceğini sanıyordum" dediğinde kafamı ona çevirdim. Kafamı salladığımda "Dur ben Seher'in odasından sandalye getirip geleyim. Sen buna otur," diyerek omzumdan tutup sandalyeye oturttu beni. Sıcacık yapmıştı valla.

Kıymetli poposu değmişti buna. O yüzden sıcacıktı.

"Bir ton soru sordu meraklı cadı" diyerek göz devirip sandalyeyi sürüklemeye devam etti.

Gülümsediğimde o da gülümseyip yanıma geldi.

"Biraz müsaade et, sorulara bakayım. Eğer ben de çözemezsem babama sorarız."

"Tamam, bana uyar. Ben mutfağa gidip atıştırmalık getireyim" deyip gittiğinde kalbimi tuttum.

"Bir sakin ol kalbim. Sakin ol" diyerek derin bir nefes aldım. Ardından kalbimle konuşmayı bırakıp çözemediği sorulara bakmaya başladım.

BADEMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin