5.RENK

146 17 2
                                    

Önceden sadece önünden geçip iç çektiğim müzik odasının kapısının önünde neyi bekliyorum inanın ben de bilmiyordum. Ya içeride çok insan varsa? Ne yapacaktık? Oturacak mıydık yoksa ayakta mı yapacaktık toplantıyı?

Kafamdaki soru işaretlerinin noktalarını utancın kollarına fırlatan beysbol sopasıyla kızardı yanaklarım. Gerçekten kapının önünde beklemek neden Duru? Yanımdan kapının kulpuna uzanan bir eli gördüğümde irileşen gözlerle baktım büyük ele. Aceleyle kenara çekilip elin sahibine baktığımdaysa ismini Merve'den öğrendiğim rampası özenle sağa yatırılmış bir adet Uraz gördüm. Uraz, şans demekti. Benim başıma gelense şanssızlıktan başka bir şey değildi. Ne ironi ama.

Tabii ki de şaşırmamıştım. Müzik kulübünde olduğunu biliyordum. "Merhaba Duru. Biraz kenarda konuşabilir miyiz?" İsmimi nereden öğrenmişti şimdi bu çocuk? 

"Ne hakkında?"

Soğuk bakışlarımın altında bir umut sıcaklık ararcasına gözleri gözlerime değdi fakat aradığını bulamayınca aynı gözler sağa doğru devrildi. Kapıdan uzaklaşıp koridorun karşı duvarına yaslanınca ben de onu takip ettim. Ne sinirliydi ne de sıcaktı bakışlarım, boş gözlerle ve kısık bir sesle "Seni dinliyorum." dedim.

"Bak ben geçen gece sinirlendiğim için o tabakları bir anda öyle yere attım. İşine zarar verebileceği aklıma sonradan geldi."  Bir şeyler söylemem için durdu ve bana baktı. Bakışlarımı yerdeki karelerden kaldırıp ona döndürdüm ağır hareketlerle. "Sorun değil, işimi kaybetmedim." Ama o kristal tabaklar sağ olsun bu hafta maaş alamayacaktım.

Aklımı okumuşçasına "Ama parasını senden kestiler öyle mi? Bak ben ödemek istiyorum ne zarar olduysa çünkü durumunu az çok biliyorum ve..." şaşkınlıkla açılmış gözlerim onu susturmaya yetmişti.

"İsmim ve maddi durumum bunları nereden öğrendiğin hakkında hiçbir fikrim yok ama ikisi de seni alakadar etmez. Dün bana iyilik yapmaman gerektiğini söylemiştim diye hatırlıyorum. " Bunlar son sözlerimdi. Tam kulübü falan boş verip gidecekken kolumu tutup kendine çevirmesi son damla olmuştu. Hele cebinden çıkardığı elindeki 200lük kağıt parayı görünce en son ne zaman sinirlendiğini hatırlamayan beni bile kızdırmayı başarmıştı.

Diken batmışcasına kendime doğru çektim kolumu. Ona acıyan gözlerle bakarak. "O parayı hiç görmemiş gibi yapıp şimdi içeri gireceğim. Ben dilenci değilim. Senden son bir şey istiyorum. Gerekmedikçe bir daha lütfen benimle muhatap olma." Ses tonum yine kısıktı. Bu hareketim onu afallatırken artık çatılmaktan ağrıyan kaşlarımı serbest bıraktım ve müzik odasına girdim.

İçerisi tam da tahmin ettiğim gibi müzik aletleriyle doluydu. Saksafon çalan bir kız vardı. Gitarıyla uğraşıp aynı anda arkadaşlarıyla şakalaşan bir çocuk, içeride duran 4-5 banktan birine oturmuş bir grup sohbet ediyordu. Gözlerim son olarak kösedeki kuyruklu salon piyanosunda durdu. Parlaktı ve çok güzeldi. Pedalları hiç kullanılmadım der gibi tertemiz duruyordu.

Yanına gitme isteğimi bastırıp en yakın banka oturdum. Koyu yeşil baharlığımın büyük cebinden cep boy kitabımı çıkartıp okumaya başladım. Bu sabah otobüste başladığım kitabımın ayracından tutup kaldığım sayfayı açtım ve zihnimi Afganistan'ın dağlarında seyahate çıkardım.

Kuru parmaklarımın arasından kendini okunmuş ve heyecanını yitirmiş diğer 25 sayfanın yanına bırakan bir 6 sayfanın ardından "Gençler hadi toplanın!" Sesiyle kafamı içeride bulunan küçük sahneye çevirdim.

Uzun atkısı, gri kazağı ve yuvarlak gözlükleriyle entel biri olduğunu bağıran hafif uzun sakalıyla sahnede bir adam duruyordu. Üniversite öğrencisi olmak için büyüktü. Herhalde elini üniversitenin müzik kulübünden çekememiş bir mezundur diye düşünüp dikkatimi ona verdim. Klasik şeylerden bahsedip benim gibi yeni olanlar için bilgilendirmeler yapmıştı. İlgilendiğim alanı listeye yazdırmak için ayaklandığımda elinde kalemle masada oturmuş Uraz'ı görmüştüm. Salona ne zaman girmişti acaba? Hiçbir şey olmamış gibi hızlıca yanına doğru ilerledim.

RENGARENKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin