“Uyuşturucu da alıyordum ama geç olmadan bıraktım neyse ki. Senin de annen doktor olsaydı maddenin getirdiği değişiklikleri anında anlayabilirdi tabi. Böyle işte eee seninkiler ne yapıyorlar?”
Bana ailemi sorarak son 8 dakikadır ilk defa dikkatimi çekmeyi başaran ayyaşa döndüm. Geçen gün parkta gizemli olduğumla ilgili bir şeyler zırvalamıştı ve ben daha o saniye bir daha onu görmemeyi dilemiştim. Belli ki kötü günümdeymişim.
Yaklaşık 10 dakika önce yanıma oturup konuşmaya başlamıştı. Ona cevap vermeyeceğimi anladığında da kendisini anlatmaya başlamıştı. Eğer söyledikleri doğruysa hikâyesinin dikkatimi çekmediğimi söylemek yalan olurdu. Kendisine taktığım lakaptan dolayı utanmamı ister gibi babası ayyaşın tekiydi. Anladığım kadarıyla kendisine birçok kez de vurmuştu. Annesi olmasa çoktan intihar etmiş olacağını söylemişti bir de. Ayrıca kollarındaki tonlarca çizik de ciddi olduğunun birer kanıtıydı.
“Konuşmuyorsun. Neden?”
“Konuşmamı gerektirecek bir durum görmüyorum.”
“İntihar edeceğim diyorum. Senin için bir yabancı olsam da bunu engelleyecek kadar cici bir kız olduğunu düşünmüştüm.”
“İntihar etmek mi? Sebepsiz yere canına kastedecek kadar aptal biri olmadığını düşünmüştüm.”
“Adım Demir.”
“Şaşırdım doğrusu. İsminin hakkını veremeyecek kadar acizmişsin.”
“Nasıl yani?”
“Demir, sağlamlığın simgesidir. Ne olursa olsun ayakta duranların simgesi. Senin gibi aciz birine yakışmamış. Ayrıca neden benimle konuşuyorsun?”
“Çünkü güzelsin.”
Söylediği şey her ne kadar hoşuma gitse de benimle asıl konuşma nedeninin bu olmadığını bildiğim için üstünde durmamıştım. Babam olsun yurttaki arkadaşlarım olsun ev arkadaşım Nisa olsun ben hayatım boyunca isyankâr insanlarla yaşamıştım.
Hiçbiri ölmek istemezdi aslında. Hiçbiri intihar etmek istemezdi. Dile getirdikleri zaman canları acır korku sarardı bedenlerini. Kendi ölü bedenleri gelirdi gözlerinin önüne yanında ağızda bıraktığı metalimsi tatla beraber. Aptal olanlar bu kaçış yolunu seçer, belki bir köprüyü, belki acı hatıralarını bastırdığı küçük bir odayı layık görürdü son nefeslerine.
Yaşamak için önlerindeki tonlarca sebebi görmeye korkanlar için ölüm basittir. Koştukları yolun sonunun karanlık olduğunu bile bile ölüm bir kaçıştır onlar için. Sevdiklerinin ağlayacağını bile bile ölümü cezalandırma olarak görürler kötüler için.
Uzun lafın kıssası belli ki Demir de bu yabancıyı yani beni ‘iyi insan’ sıfatına kondurmuş olacak ki konuşuyor benimle. Kabullenemese de onu bu kararından vazgeçirmesi için beni seçmiş. Belli ki hayatın iyi yönlerini görmek için yardım istiyor.
“Bu yeterli bir sebep değil.”
“Sebeplere fazla takılmıyor musun? İntihar etmek için sebep, konuşmak için sebep.”
“Yaptığın işi nedenlerini ve sonuçlarını değerlendirerek yapmazsan başarılı olamazsın. Ayrıca bir iki güne ölecek biri için fazla detaya iniyorsun. Boş versene zaten hayat senin için yeterince karanlık.”
İstediğim tepkiyi alabilmiştim. Korktuğunu saklamak ister gibi yukarı doğru kıvırdığı dudakları acı çektiğinin birer kanıtıydı. Ve yüzüme bakamaması da gerçekten kaçtığının bir kanıtı.
“Bileklerini neden kestin?” O bir şey söylemeden benim konuşmama şaşırmış olacak ki boş gözlerle bana döndü ve sessizce “İntihar etmek istedim. Ondan.” Dedi. İstediğim cevabı alınca zaferle gülümseyip ayağa kalktım ve son sözlerimi söyledim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RENGARENK
Teen FictionYıllardır zihnimde acı çeken bu simsiyah dünya, seni sevdikten sonra rengarenk oldu. Unuttuğum tüm renkler hayat buldu bedenimde. Ama hiçbirine yakıştıramadım seni. Ne sonsuz maviye, ne de tutkulu kırmızıya. Sonra dedim ki, kahkahasını gök kuşağının...