Arkadaşlar lütfen beğendiyseniz ve bölüm istiyorsanız vote verin ve yorum yapın:) Medya: Dilraba.
'Ellerini bırakanlar hep en güzel yerlere giderler'
Kelebeğin Hayat Sırları, Nil Karaibrahimgil.
Ah, Allah'ım! Bu ne güzel bir sürpriz. Arkadaşımın yeni tanıştığı bir çocuğun evine gidiyoruz, onlar üst katta işi pişirirken ben salonda Alpay'ı buluyorum, ne hikâye ama!
Gülümseyişine gülümsememle hızlıca karşılık verdim. Üzerinde bir gömlek ve kumaş pantolon vardı. Saçları her zamanki gibi havalı ve temizdi. Takım elbisesinin ceketi ise oturmuş olduğu koltuğun kolçak kısmına bırakılmıştı. Sanırım zengin insanlar evlerinde takım elbiseyle dolaşıyorlardı.
Ama şu anda Alpay'la sessiz bir ortamda, baş başa kalmak, üstelik üzerimde bu kıyafetler varken... Asla isteyeceğim bir şey değildi.
''Şey ben...'' dedim aniden oturmuş olduğum koltuktan kalkarak ''özür dilerim.'' Ayağa kalkıp salondan hızlı adımlarla çıktım ve koridorun sonunda, merdivenin hemen altında olan kapının tokmağını ellerimle çevirip açtım. Alpay'ın yüzünde son gördüğüm ifade, merak ve şaşkınlığın homojen karışımıydı.
Neden kriz anında kilitlenip kaldığımı, ne yapacağımı bilemediğim için kaçmayı tercih ettiğimi bilmiyordum. Bu sorun yıllardır vardı, aşmam gerektiğini biliyordum. Ama bir şeyi sorun yerine koyarsanız o gerçekten hayatınızın bir 'sorunu' halini alırdı. Bazı şeyleri görmezden gelerek geçmesini beklemek en iyisiydi.
Alpay, her insanın yakın olmayı isteyebileceği biriydi ki ben de bu insanlardan biriydim. Ancak bu böyle beklenmedik bir anda olunca, ne yapacağımı şaşırmıştım. Ayrıca şu anda düşünmem gereken başka şeyler de vardı. Biz buraya gelmeyi nasıl kabul etmiştik? Ya Fuat mafya çıksaydı? Ya Berfin meraktan ölmüşse? Düşünceler beynimi kemiriyordu.
Girdiğim kapı tam tahmin ettiğim gibi banyoya açılıyordu. Normal insanların salon diyeceği büyüklükte bir banyoydu burası. Duvarlar krem rengi desenli taşlarla döşenmişti. Lavabo, granitin üzerine camdan yapılmıştı. Üç tane içine insan sığabilecek büyüklükte dolap vardı. Dolabın yanındaki rafta özenle dizilmiş minik havlular duruyordu. Tam kapının yanında ise... Ömrümde sahip olmayı en çok istediğim şeylerden biri vardı. Parfümlerle dolu minik bir raf.
Küçük, mermer desenli bir raftı bu. Her katında almak istediğim parfümler duruyordu. Chanel'ler, Kurkdjian'lar, Versace'ler... Bir dakika, neden burada kadın parfümleri de var? Anlaşılan çok kibar (!) Fuat Bey, müessesesinde kadın müşterileri için kadın parfümleri de bulunduruyordu. Ne zarafet!
Şu an bunu yaptığım için çok utanıyordum. Görmemiş gibi –evet, görmemişin alâsıydım- her şeyi inceliyor, kurcalıyordum.
Lavabonun üzerindeki aynanın hemen sağına monte edilmiş minik dolabın kapağını açtım. Anlaşılan Fuat cilt bakımında kore ürünlerini tercih ediyordu. Üst rafta ise birkaç kişisel bakım gereci daha bulunmaktaydı.
Yerdeki inek derisi olduğunu düşündüğüm dev paspasın üzerinde yürümek, bana pamuğun üzerinde yürüyormuşum gibi hissettiriyordu. Yiğidi öldür, hakkını yeme; Fuat zevkli bir çocuktu. Bunu evin her yerinden anlayabiliyordunuz. Bir de zengin zevksizliği, frapanlığı diye bir şey vardı ki evlerden ırak.
Büyük dolaplardan birine yaklaştığımda duyduğum ayak sesiyle irkildim. Sesin tek kişiden geldiğine emindim ve geldiği yönü dikkate alacak olursak, gelen Alpay'dı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hasbelkader
ChickLitBu kitap, her gün aynı sabaha uyanan monoton hayatından sıkılmış ve bir mucize olmasını bekleyenlere adanmıştır. ** Başa gelen her şeyin elbet bir sebebi vardı. Okul, iş, ev üçgeninde hayatını yaşayan Dilraba aynı zamanda internet üzerinden anonim b...