Yusuf Alim

59 3 0
                                    

Okula yazılmamak için ayak dirediğim, ben okulda vakit kaybederken evde annemlerin yediklerinden, dediklerinden geri kalırım korkusuyla okumak istemiyorum diye evi inlettiğim yıllardı. Hatta sırf bu yüzden annem Nazife - Şerife kardeş teyzeleri de alıp ilk gün benim okula alışma sürecime katkıda bulunmuşlar. Ama ne katkıda bulunmak!!! Sınıfa girer girmez ilk iş ön sırada oturan ufak tefek kız Narin’i kaldırıp beni oraya oturtmak oldu. Sonra sırasıyla tüm çocukların kulaklarını çekip, bu kıza bulaşmayın haa zati zor ikna ettik geberesiceyi diye azarladılar. Mustafa hoca sınıfa girip de annemi elinde cetvelle yakalamasa şimdi eğitim camiası bir sınıf dolusu öğrenciyi kaybetmiş olacaktı.

Mustafa Hoca… Mustafa hoca…

Mustafa hoca… Oldukça uzun zamandır kullanmıyordum bu tamlamayı. Belki kalbime ağırlık yaptığından belki hatırlamanın unutmanın ilk adımı olmasından korktuğumdan, belki de sadece anmanın beni getireceği halleri kendime yakıştıramadığımdan. Ama bugün bu araba da açılmıştı bi kere pandoranın kutusu, kaçarı yok hatırlanacaktı her şey. Biraz mutlu olunacak, biraz iç dağılacak, çokça da utanılacak ama hatırlanacaktı. Hem Mustafa Hoca hem de tek oğlu Yusuf Ali’yi… En sevdiği yazarın soyadını en sevdiği karakterin adıyla birleştirdiği oğlu Yusuf Ali…

Birden gözlerim istemsiz dalıyo, dalmak ne kelime kayıyo, gözlerimin önünde garip bir buğu, kafamın üzerinde inceden bir rüzgar… Neymiş bir ilk aşk hatırlanmış. Neymiş kalbin yeri kendini hissettirmiş. Ama ben bu değildim, ben bu olmamak için yıllarca kendime yazık ettikten sonra nasıl oluyor da birkaç ağaç, uzun bir yol, araba tekerlerinin kumlarını havalandırdığı toprak köy yolu kendime biçtiğim rolü çöp yapabiliyor. Oysa daha üç gün önce Nalan’ın ayrılık hikayesinde ahkam kesip, kendime belirlediğim aşka en uzak köşeden haybeden gazel makamını okuyordum.

Birden kalbimdeki buğulu hava yerini darlığa bıraktı… Nalan ve ayrılık…

Nalan ve ayrılıkları…
Üç gün önceydi… Bu defa bir tuhaflık olduğunu yüzündeki gereksiz gülümsemesine eşlik eden pes pembe rujundan anlamıştık. Şu an karşımızda yıl başı ağacı gibi rengarenk duran kızın yerine, medeniyet yüzü görmemiş kabilelerden fırlamış, susuzluktan saçlarındaki yağlardan yeni canlılar üremiş bir Nalan olmalıydı. Hepsini geçtim o pembe ruj yerine ısırmaktan kanatılmış kırmızı dudaklar neredeydi? Muhtemelen gelmeden önce ‘hür doğdum hür yaşarım’ minvalindeki şarkıları bolca dinleyip kendini gazlamış, bizi de bu gazıyla boğacağını hesaba katmamıştı. Bu yüzden ‘ayrıldık’ kelimesini budistlerden hallice bir rahatlıkla söyleyebilmişti.

Ayrıldık… Bunu tuzluğu uzatır mısın der gibi söylediğine göre durumu, Manisa Ruh ve Sinir Hastanesi Acil servisinde nöbet geçirenlerden halliceydi. Bu konuda onu aydınlatacak bir babayiğit ise ana rahmine düşmediği gibi, o cesarete erişebilmesi için ülkedeki fırıncıları bir bir dolaşıp gördüğü her ekmeği yemeliydi.

Hepimiz ‘hayırlısı olsun’ demekle yetindik. Bu iki kelimeyi dünyadaki tüm dillere çevrilmeli, medeniyet yüzü görmemiş kabilelere gidip insaniyet namına el kol hareketleriyle anlatılmalıydı.

Ne diyeceğini bilemediğin durumlarda acil durum çantasında yanık kreminin hemen yanında bu iki kelimeyi bulundurmalı; hayırlısı olsun… Öncesinde derin bir nefes alıp sözün etkinliği artırmaya çalışıldığı sanılmasın… O nefes aslında aklımızdan geçip de dilimize uğrayamayan iç sesimizdir. İşte Nalan ayrıldık dediğinde aldığım o nefes aslında şuydu;

“Aferin sana, yine düşünmeden verdiğin bu karar önümüzdeki iki yıl boyunca içinde alev topu gibi dolaşıp sana acı verecek. Bize de yüklü bir dert… Hadi kendini düşünmedin, için ona doğru koşup coşup dururken bir anda ağzından ‘ayrılalım’ tonunda saçma bir cümle çıktı. Tam o noktada durup, gözünün önüne bizim gecelerce bu olayı tartışacağımız, sen makyajını gözyaşlarınla temizleyecek kadar ağladığında seni avutmak için kelime bilgimizi zorlayacağımız, sonunda bir gıdım yol ilerleyemeyip adamın düşüncelerini sosyal medya aracılığıyla analiz edeceğimiz o günler de mi gelmedi. Kızım biz yukarıda anlatılmak istenen nedir sorulu paragraf testlerini seni tanıdığımızda cevaplıyor olsaydık şimdi üniversite sınavında derece yapmıştık. Adamın laf olsunluk paylaşımlarından o anki durum analizi, nerede nasıl olduğu, sana karşı hisleriyle ilgili ne ipuçları verdiğini çözmeye çalıştığım kadar bir yabancı dili öğrenmeye uğraşsak şimdi Kenya da kullanılan dili sular seller gibi konuşuyor olurduk. Hey gülüm heeeyyy…”

Diyemedik tabii ki, biz de nefes alıp kimimiz ‘hayırlısı’ kimimiz ‘nasip’ demeyi seçtik. Aramızdan beyni ile dili arasındaki mesafede düşündükleri ışık hızında ilerleyen Serpil boş bulunup ‘aaa neden kığğğğzzz’ diye sormasa o akşam olaysız evlerimize dağılacak belki bir papatya çayı içip rahat bir uyku çekecektik… Ama o cümle kurulmuştu ve bunun geri dönüşü yoktu.
Bir yanlış anlaşılma olmaması adına söylüyorum, 28 yıllık profesyonel arkadaşlık kariyerime tam elli üç ayrılık, 23 platonik aşk, 36 yüzük atma, 21 evlilikten dönme hikayeleri dinleme sığdırmış biri olarak kıytırık bir ayrılık dertleşmesinden korkacak insan değilim. Konu Nalan olmasaydı…

Nalan ilişkilerinde yaşadığı sorunları tartışırken hep en başa döner, anaokulunda öptüğü Berkten başlayarak tüm anılarını bir bir masaya yatırırdı. Bu yüzden Nalan ve ayrılık dertleşmesi demek izlediğin filmi kırkıncı kez dinlemek demekti…
Bizde çaresiz, koltuklarımıza rahatça kurulduk, arkamıza bir yastık sıkıştırdık ve ayaklarımızı uzatarak sabahı bulacak yolculuğumuza doğru kalkışa hazırlandık. Fitili Serpil’in ‘aa neden’ sözü ateşlediği için çayı kahveyi ona yaptırarak cezasını verdik.

“Neden olacak, hep benim ilişkilere bakış açım yüzünden. Ben daha anaokulundayken Berkle”
“Kurban olayım Nalan, en azından liseden başlasak…”
“Hah alay et tabii, tuzun kuru senin, hiç aşık olmadın ki.”
Doğru hiç aşık olmamıştım, hatta aşka en yakın duygumu Hayat Bilgisi öğretmenime yaranabilmek için Türkiye haritasını gözü kapalı çizebilmek için çabaladığım o yıllarda yaşamıştım.Onunla…O köyde… Ancak bu aşık insanları anlayamayacağım demek değil ki. Dediğim gibi benim teee yirmi sekiz yıllık bir dinleme kariyerim var. Bu kariyerim annem ve arkadaşlarının kocalarını çekiştirmeleri, evliliğin aşkın baltası olduğu hikayeleriyle başladı.

Damdan Düşen AŞIKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin