10-Mecburiyet

18 1 0
                                    

Multimedya: Kayla Kunter

Öyle uçsuz bucaksız bir yerdiyim ki, düşüncelerim bile beni bulamıyor. O kadar bilinmedik diyarlara göçmüşüm ki, anılarım şaşkına dönmüş, beni en son bıraktıkları yerden izimi sürmeye çalışıyor. İçinde bulunduğum kaos sanki bana acımış ve istifa etmeme izin vermeden beni kendi kovmuş. Düşüncesi bile içime tuhaf bir ılık ilk bahar mevsimini anımsatan esinti verirken gerçeği bana neler vermezdi.

Düşüncelerimden kurtulduğum, anılarımı unuttuğum ve Kunter soyisminden kurtulduğum bir hayat...sanırım bunlar benim mutlu olmam için yeterli şeylerdi. Bir yanda mutluluğum diğer yanda abim.

Sanırım ben mutsuzluğa yemin etmiş bir denizciydim.

Kolumu yasladığım koltuğun demiri canımı açıtacak boyuta geldiğinde kolumun demirle olan bağını kesip kendime çektim. Dirseğimin hemen altında demirin boydan boya izi çıkmıştı. Orayı bir süre ovaladıktan sonra yavaşça ayağa kalktım ve gece olduğu için boş ve sessiz olan hastane koridorunda yürümeye başladım.

Adımlarım ruhsuz ve yavaştı. Gözlerim buhulu olduğu için önümü net görmüyorum. Zaten görmek istediğim önüm değil, abimin iyileşmiş haliydi. İki gündür bu hastanede abimin uyanmasını beklemiştik. Ama abim uzun bir uykuya yatmış gibi hiç gözlerini açmamıştı.

Anlatılanlara göre Cengiz Kunterin düşmanlarından biri ona silah doğrultmuştu fakat abim silahın önüne atlayıp onun hayatını kurtarmıştı. Kendi hayatını hiçe sayarak. Ama uyandığında ona bunun hesabını soracaktım. Beni bir başıma bırakmak söz konusuyken nasıl hayatını böyle bir paçavra gibi ortaya atabiliyordu ki. Kendini düşünmediği bir kesindi ama ben... Kız kardeşinide mi hiç düşünmüyordu?

Birine çarptığımda irkilerek geri çekildim. "Kızım uyusaydın, geç oldu. Bak gözlerin ağlamaktan iyice şişmiş. Abin uyandığında seni böyle görürse üzülmez mi? Haydi kızım" Fikret amcama zorlukla gülümsedim. "Siz gitmemiş miydimiz?"

Elini omzuma koyup destek vermek istermiş gibi ovaladı. "Alp Sudeyi götürdü, bizde bab-" duraksamasına şaşırmamıştım. Artık alışık olduğum bir durumdu bu. Sorun olmadığını belli eder gibi gülümsedim.

"Yani Cengiz Beyle yarınki basın toplantısını konuşuyorduk" kaşlarım yavaşça çatılırken gerildiğimi hissetmiştim. "Ben yanlış mı anlıyorum.." değip  abimin kaldığı odayı işaret parmağımla göstererek devam ettim. "Abim bu haldeyken 'o' basın derdinde mi?"

Fikret amcanın eli saçlarına gitti ve kır saçlarının arka kısmını karıştırdı. Gergin görünüyordu. Fikret amcam 45 yaşlarındaydı ve bir reklam ajansına sahipti. Sude babasına düşkündü fakat bunu bana göstermemeye çalışıyordu. Baba kız mutlu olduklarını gördüğümde üzülürüm diye. Sude gerçekten iyi bir arkadaş, iyi bir dosttu.

"Kayla bu açıklama eninde sonunda yapılacaktı zaten, herkes abinin vurulmasını ve seni konuşuyor" bunu zaten biliyordum. Hatta telefonum hiç susmadığı için tamamen kapatmıştım. Bu işin sonunun buraya varacağını tahmin etmiştim hep. Hiçbir şey sonsuza dek sır kalamazdı.

Anlayışlı bir şekilde başımı salladım ve saçlarımı başımın üzerinden geriye atarak konuştum. "Her neyse, beni ilgilendirmez. O ne yapmak istiyorsa yapabilir." Fikret amcam saygıyla gülümsediğinde bende başımı yavaşça yere eğerek ona selam verdim.

Yanımdan uzaklaştığında derin bir of çekerek hemen dibimde olan koltuğa oturdum ve dirseklerimi dizlerime yaslayarak başımı ellerimin arasına aldım. Bu haraketimle salık ve dalgalı saçlarım iki yanıma dökülmüştü ama zaten herkes benim kim olduğumu öğrendiği için şu an bunu önemsemedim.

İz BırakanlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin