Sonraki günlerde düzeni oturtturmaya çalıştık. Ailemin evinden ayrıldığımdan beri yalnız yaşıyordum, evde benden başka iki tane daha şahsın nefes aldığını bilmek değişik bir histi. (Jimin'in pazardan alıp getirdiği bitkileri de sayarsak yaklaşık 10 şahıs. Kollarına batan kaktüslere rağmen o kadar heyecanlı gözüküyordu ki bakımını kendi üstleneceğini söylemese bile kabul edecektim.)
Jimin hayatı seven insanlardandı bundan eminim. Geçmişini tam bilmesem de depresyon geçmişi olduğunu çıkarabiliyordum ama buna rağmen hayat doluydu. Şarkı söyleyerek yemek hazırlar ve dans ederek ev işi yapardı. Kobra'yı severken onunla küçük bir çocukmuş gibi konuşması ve bebekmiş gibi ilgilenmesi o kadar hoşuma gidiyordu ki onları öyle oturup saatlerce izleyebilirdim. Jimin benimle konuşmak, beni daha fazla tanımak için çok fazla girişimde bulundu, kestirip atmadan kibarca kısa tutmaya çalışıyordum ve olabildiğince az detay veriyordum ona. Ne kadar az bilirse o kadar iyiydi zaten.
Jimin sabahları erken kalkıyor ve en uyduruğundan da olsa illa kahvaltı hazırlıyordu. Gerçekten güzel omlet yapıyordu, annesinden öğrenmiş ve dediğine göre büyük büyükannesinin tarifiymiş. Bir şeylerle uğraşırken sürekli şarkı mırıldanması biraz sinir bozucu gelmeye başlasa da birkaç gün sonra katlanmayı öğrendim. Zamanla onun şarkı söyleyen sesini duymadan uyanamaz hale gelecektim.
İlk gün kahvaltı hazırladıktan sonra beni uyandırmaya çalıştığında elime geçen ilk nesneyi -başucumdaki cam şişeyi- ona atınca beni uyandırmaması gerektiğini öğrendi. Yine de pes etmiyordu. İkinci gün elinde bir tencere ve tahta kaşıkla, odamın kapısından yeterince uzak, güvenli bir mesafede, güzel bir senfoni (!) çaldı bana. Küfürlerimi yutarak kalktım ve tüm gün surat yapmaya hazırdım ama bana buzlu bir americano hazırladığını görünce anında yumuşadım.
Beni iyice sakinleştirmek için genelde şiir yazdığını ve şiirleri hakkında benimle konuşmak istediğini söyledi. Seve seve kabul ettim. Odasından heyecanla defterlerini getirdi. "Bunları genelde kimseye göstermiyorum."
Çok belirgin bir edebi zevkim vardı ama onun şiirlerini okurken dalıp gitmeden edemedim. Tahmin ettiğim gibi, özellikle babası öne çıkacak şekilde ailevi sorunları vardı. Annesinden ve abisinden bir tanıdık gibi bahsederken babasından çok derin acılarla beslenmiş bir şekilde bahsediyordu.
"Bir gün senin hakkında da şiir yazacağım." dedi okumayı bitirdikten sonra. Yaşlarla dolmuş gözlerimi görmesin diye bardağıma iyice gömüldüm ve gözlerim sakinleşene kadar da onları açmadım.
"Aslında..." dedi ve uzaklara daldı. "Sadece beni üzen şeyler hakkında şiir ve yazı yazabiliyorum."
Gülümsedim. "Umarım benim hakkımda tek bir satır bile yazmazsın Jimin."
"Bundan eminim." dedi ve kocaman gülümsedi.
Birbirine gülümseyen, çok marifetli iki yalancıydık o anda.
**
Berika bitene kadar laboratuvara gitmemeye karar verdim. Jimin'in eve alışması için etrafta dolanmam önemliydi sanırım. Kobra ile yürüyüşe çıktığım zamanlarda veya uyurken çok sıkıldığını sürekli dile getiriyordu.
Bana bağlanmasını istemesem de ben de aslında evde vakit geçirmekten oldukça hoşlanıyordum. Kendiliğinden gelişen bir alışkanlığımız oldu, onun taşındığı hafta çok yağmurluydu. Yine yağmur yağan bir günde kitabını alıp salondaki minderlerden birine kıvrıldığını görünce ben de aynısını yapmaya karar verdim. Son birkaç gündür beraber kitap okuyorduk. Bazen kitabının üstünden bana şapşal bakışlar atıyor ve dikkatimi dağıtıyordu. Bazen beğendiği bir kısmı güzel sesiyle bana okuyor sonra da beraber tartışmak istiyordu.