~16~

860 56 22
                                    

Güneş ışıkları yüzüme vururken uyandım. Önce kalkmak istemedim, yatak çok rahattı ama Ron'un evde olduğu aklıma geldi ve hemen kalktım. Masamın üstünde kitabım duruyordu, ona şöyle bir göz atıp üstümü giyindim. Hemen aşağı indim, yeni demlenmiş çayın kokusu her yeri sarmıştı. Herkes masadaydı, bir kişi hariç...

Ron'u göremeyince, ''Yoksa Ron hâlâ uyuyor mu?'' diye merakla sordum. ''Ron erkenden kalktı, bir şeyler atıştırdı ve gitti.'' diye cevapladı Mrs. Weasley.

''Nereye gitti?''

''Bilmiyorum. Bir işi olduğunu, öğlen olmadan döneceğini söyledi.'' Hayal kırıklığına uğramış yüzümü görünce, ''Merak etme, birazdan döner.'' diye ekledi teselli edercesine. 'Beni bir yere götüreceğine söz vermişti, böyle apar topar nereye gitmiş olabilir?' diye düşündüm içimden.

Kahvaltıdan sonra Harry ve Ginny dışarı çıktı, ben de odama gittim. Sabah söyle bir göz attığım kitabı elime aldım, kaldığım sayfada her zaman kullandığım ayraç yerine küçük bir not kağıdı vardı. Notta şöyle yazıyordu:

''Saat tam 11.30'da seni bahçede bekliyor olacağım.''

Ron'un el yazısıyla yazılmıştı not. Şuan evde olmamasını beni bekleyen bir sürprizle bağdaşlaştırmıştım. Heyecanlanmıştım. Öyle ki, heyecandan fazla kitap bile okuyamamıştım. Saat tam 11.29'da aşağı indim. Mrs. Weasley alışverişte, Harry ve Ginny dışarıda, George Şaka Dükkanı'nda, Mr. Weasley de bakanlıktaydı. Anlayacağınız evde tektim. Hemen Mrs. Weasley'e bir not yazdım: ''Ron ile dışarıdayız.'' Ve masanın üstüne bıraktım. Yedek anahtar bendeydi, kapıyı kilitledim ve çıktım.

Dışarı çıktığımda önce kimseyi göremedim ama Kovuk'un etrafında biraz dolandıktan sonra karşıma çıktı kızıl saçlı. Gittim ve sarıldım:

''Bir günaydın bile demeden gitmek ne oluyor Weasley?''

''Birkaç saat yokluğum sayesinde, bütün hayatımız boyunca huzura ihtiyacımız olduğunda yapabileceğimiz bir şey var, Granger.''

''Bu da ne demek oluyor şimdi?''

''Elimi tut.''

Ve anında ormanlık bir alandaydık. ''Cisimlenmede kendini bayağı bir geliştirmişsin.'' Bana gülümsedi: ''Biraz yürümenin senin için sakıncası olmaz sanırım.'' Ve yürümeye başladık. Nereye gittiğimiz ve ne yaptığımız hakkında hiçbir fikrim yoktu. Ama bir şey sormadım. Yaklaşık 5-10 dakikalık bir yürüyüşün ardından açıklık bir alana geldik, manzara harikaydı. Ron sağdaki bir ağacı gösterdi ve yanına gitti. Ben de onu izledim. Cebinden çakı benzeri bir şey çıkardı ve ağacın üstüne bir kalp şekli oydu, kalbin iki yanına da bir ok çizdi: bilirsiniz, ok kalbin içinden geçermiş gibi. Ve bu kalbin içine ''R+H'' yazdı. Bu işlemden sonra çakı benzeri aleti tekrar cebine koydu ve asasını ağacın gövdesine doğru tuttu. Yaptıklarını merakla izliyordum, hiç konuşmamıştı. Birden asasını tuttuğu yerde bir kapı belirdi ve yine Ron'un asasının bir hareketiyle kapı açıldı. Ağacın içinden aşağı doğru uzun bir merdiven iniyordu, Ron içeri girdi ve ''Hadi gel!'' dedi. İçeri girdim ve kapı kapandı. Aşağı doğru indik, merdiven sola doğru kıvrılıyordu ama sandığım kadar uzun değildi. Merdivenin sonunda ise yine bir kapı vardı, ''Önden sen.'' dedi Ron. Kapıyı ittim ve açtım.

Gördüğüm manzara karşısında şok olmuş gibiydim. Bir ağaç gövdesinin içinden yer altına inmiştik ve apaydınlık bir mekana varmıştık. Burası küçük bir hol-mutfak karışımı mekandı ve üç ayrı mekana ayrılıyordu, başka kapı yoktu. Bu üç mekandan -ya da odadan- birinde çift kişilik bir yatak, diğerinde ise büyük ve geniş koltuklar ortada ise büyük bir masa vardı. ''Ron burası da neresi böyle?!''

''Lüks değil, çok büyük de değil ama kafa dinlemek için ideal diye düşündüm.'' dedi. Ağzım açık kalmıştı. Bütün bunları sadece birkaç saate nasıl yapmıştı? Ve ekledi: ''Tepki vermeden önce şuraya da bir bak derim.'' Ve beni bulunduğumuz yerden içerisi tam olarak görünmeyen üçüncü odaya çekti. ''Vay canına!'' Tepkiyi ben vermiştim. Odada iki tane karşılıklı küçük -ama bir o kadar da rahat görünen- iki koltuk, koltukların arasında bir fiskos ve boydan boya, tüm duvarları kaplayan bir kitaplık vardı.

''Nasıl, hoşuna gitti mi?''

''Ron şaka mı yapıyorsun? Bayıldım!''

Ve o sırada kitaplığın bir rafındaki ayrıntıyı fark ettim: bir kitap, ''Hogwarts: Bir Tarih''

''Daha sonrasında istediğin kitapları eklersin, ilki benden olsun istedim.'' Ve kollarımı boynuna dolayıp öptüm onu: yavaşça, acele etmeden, doya doya ve kokusunu içime çeke çeke.

Bütün gün oradaydık, birlikte vakit geçirmiştik. Gece de orada kalabilirdik ancak Mrs. Weasley'in bizim için endişeleneceğini düşünüp geri dönmeye karar verdik. Dışarı çıktık ve ormanın soğuk gece havası yüzümüze çarptı. ''Madem burası bizim özel mekanımız, burayı biraz daha kişiselleştirebiliriz.'' dedim. Sorarcasına baktı bana Ron. ''Bir Patronus yap.'' dedim.

''Expecto Patronum!''

Onun asasından çıkan Jack Russel Teriyeri ve benim asamdan çıkan Su Samuru birbirini kovalamaya başladı. ''Bu 'ruh ikizi' olduğumuzu gösterir.'' dedim. Ve asamın birkaç küçük hareketiyle Patronuslar kovalamalarını ağacın etrafında dönerek devam ettirmeye başladılar. 2-3 saniye onları izledikten sonra asamı tekrar salladım ve hayvanlar kayboldu, ağaç bir süreliğine şeffaf bir mavi renk aldı ve parlayarak eski haline döndü.

''Ve 'ruh ikizi' olduğumuz için benim Patronus'umu kontrol edebiliyorsun.'' dedi Ron. ''Evet.'' dedim ve el ele tutuşup Kovuk'a cisimlendik.

king of my heart; romioneHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin