11.Bölüm (Duraklama)

219 42 37
                                    

"Sence iyi olacaklar mı?" Bana bakıp gülmüştü Jellal. "Wendy ve Romeo mu?" Dalga geçme der gibiydi gülüşü. "Onlara bir şey olmaz, biz yokuz diye parti bile veriyor olabilirler. Üstelik Mira da onlarla, büyük ihtimalle birlikte pasta yiyip etrafta at koşturacaklardır."

"Kulağa hoş geliyor." Gülümsememe karşılık beni yanına çekmek için elini belime atmıştı, suratında tatlı bir ifade vardı. Yola çıkalı iki gün olmasına rağmen ikimiz de bu durumdan memnunduk, birlikte olmak güzeldi ne olursa olsun.

"Şu anlattığın hikaye? Devamında ne oldu peki?" Benim ona çocukları sormamdan önce anlattığı şeyi ona hatırlatmamdan sonra gülerek "Ah o mu?" demişti. "Hepimizi öldürmeye çalıştılar bu yüzden biz de onları esir almak zorunda kaldık."

Bunu ciddiyetle ve hızlıca söylemesine gülerek "Peki ya çok konuşan adam?" diye sordum ona fark ettirmemeye çalışıp yaklaşarak. "Romeo daha fazla dayanamayarak ağzına kocaman bir elma tepti, adam bizim onu yiyeceğimizi düşündüğü için korkarak kaçmaya çalışmıştı ve gerçekten çok rezil görünüyordu."

Ona yakın suratımı fark edinde dudağıma bir öpücük bırakıp gülümsemişti, muhtemelen bu gülümseme bana bunun için yaklaştığını biliyorumu ifade ediyordu ama umrumda değildi. Kızaran yüzümü ortadan kaldırıp bu duruma alışmam gerektiğini düşündüğüm için son zamanlarda daha cesaretli davranmaya karar vermiştim.

Ona karşı içimden geldiği gibi davranmamam ikimize de haksızlık olurdu bu yüzden utangaçlığımı yavaş yavaş yenmeye çalışıyordum, zaten bana davranışları o kadar güzeldi ki utangaçlığım uzun sürmüyordu. Tatlı halleri beni sürekli gülümsetiyordu ve her geçen gün ona biraz daha kapılıyordum.

"Tatlıymış." Saçıma bir öpücük kondurduktan sonra ağzından mırıltı şeklinde çıkan bu cümleye karşılık ona anlamayarak bakınca "Kokundan bahsediyorum." demişti telaşla. Onun da kızardığını görmek eğlendirmişti beni.

"Ah, işte burası!" Gülümsemesi gözü bir yere takılınca yerini heyecanlı bir surat ifadesine bırakmıştı. Bir anda elimden tutup "Gel benimle." dedi önden yol göstererek.

Gittiğimiz yöne baktığımda bir hana doğru ilerlediğimizi fark ettim. Büyük ve görkemli bir yer gibiydi. İçeri girdiğimizde dahi Jellal'in elimi bir an bile bırakmamış olması beni neşelendirmişti.

İçerisi oldukça sevimliydi. Küçük masaların etrafına doluşan insanlar kendi çaplarında içip eğleniyorlardı ve içki bardkaları sürekli doluyordu. İnsanların neşesi iç ısıtan cinstendi.

"Eğlenceli bir yere benziyor." Dedim elini daha da sıkarak. "Ama burda ne işimiz var?" Hala etrafa bakınıyordu bir şey arıyor gibi, en sonunda aradığını bulmuş gibi sakin bir gülümsemeyle bana bakıp "Birazdan anlarsın." demişti ilerlemem için elini belime koyup beni önünden yürüterek.

Yaşlı bir barmene gülümseyerek "Bir sonraki ay ne zaman?" diye sorduğundaysa adam "Daha erken gelmeliydiniz." demişti. "Bir sonraki aya dört gün var."

Anlamadığım bir tür şifrelemeyle konuşuyor olmaları canımı sıkınca "Keşke ayca bilseydim." dedim kollarımı göğsümde bağlayarak Jellal'e doğru. Anlamadığımı yeni fark eden bir ifadeyle "Aah!" demişti kulağıma eğilmeden hemen önce.

"Oraya gitmek için bir geçitten geçmemiz gerekiyor, ay ışığıyla açılan bir kapısı var ve sadece belirli zamanlarda açılıyor, o yüzden bir kaç gün burda kalmamız gerekiyor." Kafamı sallayıp "Zamanımız var mı peki?" diye sordum endişeli gözükmemeye çalışarak.

Sıcak bir gülümsemeyle "Endişelenme." demişti tüm korkularımı kovalayan o tatlı sesiyle. "Burda beş gün bile kalsak oraya en erken varanlar yine biz oluruz, o yüzden hiç sıkıntı değil."

Açıklaması içimi rahatlatınca kafamı sallamıştım, o da tekrar barmene dönmüştü işin kalanını halletmek için. "Dört gün için bir oda istiyoruz."

Adam anahtarı vermeden önce bize bakıp "Tek kişilik oda mı yoksa çift mi?" diye sormuştu. Birbirimize bakıp telaşla aynı anda cevap verdiysek de ikimizin cevabı birbirinden farklıydı.

"Tek!" Diyen Jellal'e karşılık ben "Çift!" dediğim için utanmıştım. Büyük ihtimalle beni rahatsız etmemek için böyle söylemişti ama bu durum beni utandırmıştı. İkinci bir telaşla aynı anda tekrar cevap vermiştik ama yine cevaplarımız farklıydı.

Bu sefer Jellal "Çift!" derken ben az önceki utancı tekrar yaşamamak için "Tek!" demiştim. Sonra da utanarak barmene dönmüştük, ikimizin de yüzünde bir aptallık vardı ve barmen bize boş gözlerle bakıyordu.

Adam iç çekip bıkkın bir surat ifadesi yaptıktan sonra "Çift." demişti anahtarı uzatırken. "Odanız üst katta, tadını çıkarın." Ben kekeleyerek ve önüme bakarak teşekkür ederken Jellal utanarak anahtarı almıştı. Gerçekten çok aptalca bir durumdu bu yüzden biraz gerilmiştim.

Anahtarı aldıktan sonra sessizce merdivenlere yönelmiştik. İkimizde konuşmuyorduk ki en sonunda Jellal "Oda burası sanırım." demişti.

"Aah, evet." Dedim açılan kapıdan içeri girerken. İkimiz de konuşmak istiyor ama doğru zamanı bekliyor gibiydik, ilk önce ben davranmak istemiştim ama içeri girdiğimizde Jellal benden önce davranarak "Üzgünüm." demişti.

İçeri hava girmesi için camı açarken "Ne için?" diye sordum ne olduğunu bildiğim halde. "Ben senin adına karar vermek istemedim, bu yüzden..."

Gülerek "Bunu tahmin etmiştim zaten." dedim. O da kafasını sallamıştı tatmin olmuş bir şekilde. Sonrasında ellerini birbirine sürtüp "Madem dört günümüz var..." dedi. "O zaman tadını çıkaralım."

Merakla "Aklında ne var?" diye sorduğumda omuz silkip "Burda harika bir pastane olduğunu duydum." demişti. "Tatlı şeylerle pek aram olmadığı için daha önce gitmemiştim ama seninle birlikte denemek isterim, tabii eğer sen de..."

Gözlerimden çikekli kek çıktığını görmüş olmalı ki, neden soruyorsam bakışlarını üzerimde gezdirdikten sonra sadece gülümsemişti. Sonra da derin bir nefes aldı ve kendini odadaki koltuğa bıraktı.

"Önce biraz soluklanalım."

Boynundaki atkıyı çekiştirdiğini görünce nefes almakta zorlandığını fark etmiştim. Yanına oturdum ve ona yardım ederek atkıyı elinden aldım. "Kötü görünüyorsun, yol yüzünden mi?"

Kafasını iki yana sallamıştı ama suratında acı bir ifade vardı sanki ekşi bir şey yemiş gibi bakıyordu. Kafasını geriye doğru attı ve "Sadece çok sıcak." dedi. Bir şeyler saklamaya çalıştığı her halinden belli oluyordu.

Yoldayken de bir kaç kez böyle olmuştu, çok soğuk olmasına rağmen sıcaklayarak yakasını çekiştirip durmuştu ama şu an daha da bir fazlaymış gibiydi hissettikleri.

Elimi yavaşça alnına koyduğumda hemen geri çekmek zorunda kalmıştım çünkü fazlasıyla sıcaktı. "Yakıyorsun." Bana göz ucuyla bakıp "Teşekkürler." demişti ama onunla eğlenecek durumda değildim.

"Yoksa yine Romeo'nun bahsettiği şu gücü mü kullandın?" Kafasını hayır anlamında sakladıktan sonra gülümseyerek "Ben iyiyim, Erza." demişti. "Soğuk bir duş aldıktan sonra kendime gelirim."

Ayağa kalkmak üzereyken elini tuttum ve gözlerine baktım. "Söyle bana lütfen." Ne söyleyeceğini bilmeyen gözlerke bakıyordu bana. "Bir şey gördün, öyle değil mi? İsteğin dışında sana gelen bir görü gördün." Gözlerini kaçırıp yutkunmuştu bir anda.

Kısa süreli sessizliğinin ardından gülümsedi ve eğilerek alnıma bir öpücük bıraktı. "Endişelenme, Scarlet." Gülümsemesi ve sesi her zaman ki gibi tüm korkularımı alıp götürecek, içimde gram şüphe bırakmayacak cinstendi. "Her şey yolunda."

Gülümsedim ve onu hafifçe ittirirken "Yalancı." dedim. "Gerçekten tehlikeli bir yalancısın." Kaşlarını çatıp "Güven bana." demişti. "Her şey yolunda."

Elini bırakırken "Öyle olsa iyi olur." dedim. "Aksi taktirde canına okurum senin." Gergince "Buna hiç şüphem yok." demişti. "Canıma okuman istediğim en son şey, ayağımı denk alacağıma söz veriyorum."

Bana bu kadar güzel bakan bir adama karşı çıkmam mümkün değildi, o yüzden gülümsedim ve dediği şeye inanmak istedim. Her şeyin yolunda olduğu yalanına...

Ölüm Şehri : SavaşçıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin