Dudaklarıma kapanan dudaklarla bir an şaşkına dönsem de onu kendimden uzaklaştırıp göğsüne bir yumruk attım. Beni nasıl öpebilirdi? Beni böyle kullanmasına izin vermeyecektim. Benimle bir kez daha dalga geçmesine ne kalbim ne de ruhum dayanabilirdi.
Ondan uzaklaşıp gözlerine sert bir bakış fırlattım. Haddini aşmıştı ve sabrım tükeniyordu. Ondan bir adım geriye gidip, uzaklaştım. Gözlerine zehirli oklarımı fırlatıp ayağımı sinirle yere vurdum.
O:Sen kendini ne sanıyorsun, ha! dedim sinirlice.
F:Sakin ol Olesya, dedi sanki hiç bir şey olmamış gibi.
Bu hali beni daha çok çileden çıkarmıştı. Hiç bir şey olmamış gibi ellerini cebine sokmuş kayıtsızca bakıyordu. İşaret parmağımı ona doğru savurarak konuşmaya başladım.
O:Bana bak eğer bana bir daha dokunursan buna pişman ederim seni, anladın mı beni! dedim sinirlice.
Sesimin ciddi ve kararlı çıkmasına özen göstererek konuşmaya devam ettim.
O:Bana bu şekilde dokunamazsın sen! Bilmiyorsan söyleyeyim. Ben nişanlı biriyim. Ve yakın bir tarihte Jacob ile evleneceğim. Benden uzak dur! dedim.
O kadar sinirliydim ki onu pataklayabilirdim. Üzerine doğru yürüyüp o geniş gövdesini yumruklamak istiyordum. O ise hiç bir şey demiyor kayıtsızca bana bakıyordu. Ve bu beni çileden çıkarıyordu. Gözüm dönmüştü.
Ona doğru bir adım atıp göğsüne bir yumruk patlattım ve sinirden dudaklarımı ısırdadım. Aslında neden bu kadar sinirlendiğimi bilmiyordum. Ya da neden bu kadar tepki verdiğimi. Sıradan bir öpücüktü işte...
Kimi kandırıyordum ki... Sıradan falan değildi. Onun dudaklarından gelmiş muhteşem bir öpücüktü bu. Onun nefesini tatmış kokusunu içime çekmiştim. O kadar muhteşemdi işte. Kelimelerle anlatamıyordum. Beni bir daha öpmesini istiyordum. Ama gurur denen o lanet duygu fırtınası beni çoktan etkisi altına almıştı ve buna izin veremezdim.
Onun yanında daha fazla kalamazdım. En azından bunun bilincindeydim.
O:Bir daha sakın! Sakın bana dokunma, dedim sertçe.
Ve sonra ona sert bir bakış fırlatıp topuklarım üzerinde döndüm ve adımlarımı otopark kapısına yönlendirdim. Canı cehennemeydi. Çok yemek yemek istiyorsa gidip tek başına yiyebilirdi.
Haddini aşmıştı ve buna tahammülüm yoktu. Ona olan sinirim hala geçmemişti ve bu tepkime de anlam veremiyordum. Kendime kızıyordum. Aptal liseli aşıklar gibi hissediyordum. Kalbim yerinden çıkacakmış gibi atıyordu. Sakin ol dedim kalbime ve adımlarımı ofisime yönlendirip içeri girdim.
Rahatlamaya ihtiyacım vardı ve bunun içinde sert bir kahve bana iyi gelebilirdi. İş yerinde hiç bir zaman içmezdim. O yüzden bu kuralı bugün de çiğnemeyecektim. Beyaz kupama kahvemi doldurup dönen koltuğuma yerleştim ve kahvemden büyük bir yudum aldım. Şimdiden iyi gelmeye başlamıştı bile.
Koltuğuma iyice yerleşip gözlerimi kapadım ve kendimi dinledim. Neden bu kadar tepki vermiştim?
#
Kelimenin tam anlamıyla kalakalmıştım. Otoparkta bir başıma kalakalmıştım. Ve sonra ne yaptığını anladığımda sinirden kan beynime sıçradı. Beni böyle sap gibi ortada bırakıp gitmişti. Bana arkasını dönmüştü. Ve onu elime geçirip istediğim her şeyi yapma isteğim daha çok kamçılanmıştı.
Ofisinden içeri dalıp onu kollarımın arasına alıp bir güzel becermek istiyordum. Ağlata ağlata düzmek istiyordum onu. O kadar canını yakmak istiyordum ki kelimelerle anlatamıyordum. Gözümü bir an nefret bürüdü.