3.BÖLÜM

546 32 2
                                    

Lanet olsun! diyerek içimden bir kez daha ona beddua ettim. B*k herif istediği gibi oynayabilirdi ama onun oyununda bir piyon olmayacaktım. Yıllar önce bana yaşattığı kalp kırıklığı yerinden oynamıştı ve ben tekrar aynı acıları yaşamak istemiyordum.

Derin bir nefes alıp odama geçtim ve kapıyı hiçte sakin olmayacak bir şekilde kapattım. Daha geleli bir hafta bile olmadan bütün hayatımın içine etmişti. İçine etmekle kalmamış üstüne bir de sifon çekmişti.

Sinirle saçlarımı yolmak istiyordum. Sakin ol Olesya, Sakin ol! diyerek kendimi telkin ettim ve masamın üzerinde duran dosyaları alıp üzerime çeki düzen verdim. Toplantı odasına doğru yönelip beni bekleyen işkenceye doğru adım attım.

#

Sabah onu asansörde göreceğimi tahmin etmesem de bana ilaç gibi gelmişti. Onun o kızgın halleriyle keyiflensem de bir yanım hüzünleniyordu. Ona aşık olduğumu çok geç fark ettiğim için kendimi yumruklamak istiyordum ama artık buradaydım ve kimseye kaptırmayacaktım. O Jacıb denen adama bile!

Sinirler dişlerimi sıkarak içeri giren Olesya'ya baktım. Üzerine geçirdiği siyah elbisenin içinde çok güzel görünüyordu. Her zaman güzel görünmüştü. 18 yaşında bir genç kızken bile güzeldi. Hele o bikinili halini hiç unutamıyordum. Onun ay parçası gibi beyaz teni her gece fantezilerimi süslüyordu.

Ama benden yaşça küçüktü ve bunu ona söyleyemiyordum. Benden korkup kaçmasını istemiyordum.

Ve onun elimin altında olmasının ne kadar güzel hissettireceğini düşünerek keyifle sırıttım. Onun bana kayan bakışları ile gülümsememi gittikçe yüzüme yaydım. Onu her yönden çıldırtmak, deli etmek istiyordum. Özellikle çıldırtma ksımını yatakta gerçekleştirmek istiyordum.

Saçımı başımı yolmasını bile istiyordum. Ki bunu isterse ona karşı koymayacaktım. Benden nefret etmekte haklıydı. Onu öylece bırakıp gitmiştim ve duygularıyla oynamıştım. Hayatını yoluna sokmuştu ve ben tam hayatının dönüm noktasına gelip oturmuştum. Yani tam anlamıyla hayatının içine sıçmıştım. Ne büyük başarı! Sıkıntıyla dişlerimi sıkıp kendimi toplantıya odakladım. İmza atmam gereken bir anlaşma vardı.

#

Onun tam karşımda oturmasına dayanamıyordum. Bakışlarının her milimimde geçmesi ise bana ayrı bir işkence ediyordu. Masanın üzerine atlayıp kafasına msaya vurmak istiyordum. O siyah saçlarını çekiştirip beni nasıl bıraktın, nasıl yapabildin bunu demek istiyordum.

Ama bunları yapamayacağımı biliyordum. Ve bunu bilmek canımı sıkıyordu. En azından tırnaklarımla o güzel cismini paralamak istiyordum. Bunun düşüncesi bir an bana keyif verse de dudaklarımı birbirine bastırdım ve kendimi konuşulanlara verdim.

Ve her şey bitmişti.

Fernando Picasso artık bizim şirkette çalışacaktı. Yeni ortağımız olmuştu ve bu demek oluyordu ki her an her saniye onunla aynı ortamda bulunacaktım. Tanrım, bana yardım et. Kalbimi istiyorsan hançerle söküp alabilirsin, hiç itirazım olmaz! diyerek sessiz bir dua söylendim. Ama gerçekleşmeyeceğini biliyordum. Off, neden bir şirketin halkla ilişkiler departmanında çalışıyordum ki. Keşke bir çaycı falan olsaydım.. En azından her an dip dibe olmazdık. Tabi o saat başı çay,kahve istemediği sürede.. Offf, Tanrım, bana güç ver.

Patronumla yeni partonum el ele sıkışıp aralarında anlaştıktan sonra herkes yavaş yavaş odadan çıkmaya başlamıştı. Bende ayak altında olmamak ve onunla daha fazla aynı ortamda bulunmamak için adımlarımı hızlandırdım. Tam kapıya yönelmiş çıkacaktım ki arkamdan seslendi.

F:Olesya.

O sesle ürperdim. Hiç istemeyerek -tamam itiraf ediyorum biraz da isteyerek- ona doğru döndüm. Yüzünde yine o ukala gülümsemesi vardı.

O:Efendim.

F:Bir kaç dakikanı bana ayırır mısın?

Etrafımızda bir kaç kişi vardı ve onlara çaktırmadan başımla selma verdim ve O'na dönüp başımla onayladım.

O:Tabi ki, dedim en şirin gülümsememle. Zorunlu bir gülümsemeydi.

Herkes çıkınca odada sadece ikimiz kalmıştık. Oturdupu yerden bakışlarını bana doğru çevirdi ve beni süzmeye başladı. Adam resmen bakışlarıyla beni soyuyor gibiydi ve bu çok rahatsız ediciydi. Özellikle nişanlı sayılan biri için.

O:Evet, ne konuşacaktın benimle?

F:Konuşacaktınız olacaktı. Unuttun mu ben senin yeni patronunum.

Ne yazık ki evet dedim içimde tabi bunu ona söylemedim gözlerimi devirmekle yetindim.

O:Evet benimle konuşmak istediğiniz konu neydi?

F:Güzel. Neden yeni patronunla bir yemek yemiyorsun?

O:Hayır.

F:Neden? dedi arsız bir gülüşle.

O:Çünkü... işim var, dedim. Ne diyecektim yani beni rahatsız ediyorsun, gelemem mi!

F:Senin işin bundan sonra benim Olesya! Ve ben senin patronun olduğuma göre, ben ne dersem o olacak, anladın mı beni? dedi emredici bir tonda.

O'nun o ağzına bir tane çakacaktım eğer ona yakında dursaydım. Tekrar gözlerimi devirdim ve sakin olmaya çalışarak başımla onayladım.

O:Tamam, çantamı alıp geliyorum. Sonra çıkarız, dedim ve daha fazla onun bakışlarına maruz kalmadan odayı terk ettim. Bu adamı öldürecektim!

#

O'nun karşımda böyle çileden çıkmış bir şekilde durması hoşuam gidiyordu. Beni keyiflendiriyordu. O sinirli halleri tam seyirlikti. Ve artık onun patronu olduğuma göre istediğimi yapabilirdim. Bana karşı gelemezdi. Ki patronu olmasam da karşı gelemeceğini biliyordum. Ne de olsa o benim küçük fare'mdi. Bana dayanamazdı.

Bunun düşüncesiyle keyifle sırıttım ve ceketimi üzerime giyip odadan çıktım. Karşımda onu görünce gülüşüm daha da büyüdü ve onu asansöre doğru yönlendirip zemin katın tuşuna bastım.

Otoparka doğru giderken aklıma gelen düşüncelerle gülümsedim. Basit bir yemek yiyeceğimizi düşünüyordu ve bunda çok yanılıyordu. Arabanın kapısını açmadan önce onu kolundan çektiğim gibi arabanın kaputuna yasladım ve itiraz etmesine fırsat vermeden, dudaklarına yapışıp onu deli gibi öpmeye başladım.

Gölgede DansHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin