15 Ocak 1908

25 2 0
                                    

Her şey çok garipleşti. Kendimi bedenimin dışında sürükleniyormuş gibi hissediyorum. Mutfak masamız civardaki kadınların getirdiği yemeklerle dolu; kahverengi ekmek, fırında kuru fasulye, tütsülenmiş et, güveç, patates çorbası, zencefilli kurabiye, elmalı turta, roma batırılmış meyveli pasta... Yemeklerin kokusu bile midemi bulandırıyor. Düşünebildiğim tek şey, Gertie'nin bütün bunları ne kadar çok sevdiği- hele üzeri kremşamti kaplı taze zencefilli kurabiyeye bayılırdı!  Ama artık Gertie yok ve yemekler bitmek bilmiyor.
Şu son iki gündür o kadar kişi baş sağlığına geldi ki. Ama hepsi boş laf.
Gertie artık meleklerin yanında.
Sizi dualarımızdan eksik etmeyeceğiz.
Gertie'nin öğretmeni Delilah Banks de geldi. "Gertie'nin çok renkli fikirleri vardı." dedi, gözyaşları içinde. " Onu ne kadar özleyeceğimi size anlatamam."
Gözü yaşlı insanlar biribiri ardına gelip gidiyor, alçak ve ağırbaşlı seslerle aynı şeyleri tekrarlıyorlar:Çok üzüldük. Huzur içinde uyusun.
Onların bana üzülmesini istemiyorum. İstediğim tek şey Gertie'me kavuşmak ve bunu mümkün kılamayacaklarsa, bütün dünya yok olup gidebilir.
Yeğenim Amelia dün gece bana uyumadan önce sıcak konyak getirip tüm bardağı bitirmem için ısrar etti. "Lucius amca sana iyi geleceğini söylüyor" diye açıkladı.
Sonra saç fırçamı alıp birbirine dolaşmış saçlarımı ayırmaya başladı.
"Sana bir sır verebilir miyim? " diye fısıldadı Amelia.
Başımla onayladım.
"Ölüler bizi hiçbir zaman gerçek anlamda terk etmez." diye fısıldadı.
" Montpelier'de bir grup kadın var. Ayda bir kez bir araya gelip öbür tarafa geçenlerle konuşuyorlar. Ben de birkaç kez gittim ve ruhların masaya vurduğunu duydum. Sende benimle gelmelisin, Sara Teyze." dedi, ısrarcı bir sesle. " Sen kendini toplar toplamaz beraber gideriz."
"Martin bundan hoşlanmaz"dedim.
" O zaman ona söylemeyiz"diye fısıldadı.
                   *******
Teyzeme "benim geleceğimi okusana" diye yalvardım etrafımdaki yumuşak çimleri koparırken. O bunlardan anlayan bir kadındı.
Teyzem gülümseyerek esnedi. "Bu akşam olmaz. Ay böyle şeyler için uygun evrede değil."
"Lütfen" diye yalvardım, çocukken yaptığım gibi mantosunu çekiştirerek.
"Peki, tamam" dedi, balık kılçıklarını ateşe atıp yağlı ellerini eteğine silerek. Kemerinde taşıdığı kesesine uzanıp bir miktar taze çekilmiş barut aldı.
"O da nedir?"
"Şşt" dedi teyzem. Sonra duyamadığım birşeyler mırıldandı. Belki bir dilek. Büyülü sözler...
Barut tozunu ateşe attı. Ateş çatırdarken çevresinde mavi ve yeşil kıvılcımlar belirdi.
Teyzem birşeyler görmeye çalışırcasına gözlerini alevlere dikmişti. Sonra - yoksa bunu ben mi hayâl ettim? - irkilerek başını çevirdi ve derin bir nefes aldı.
"Ne oldu?" diye sordum, ona doğru eğilerek. "Ne gördün?"
"Hiçbir şey" dedi teyzem, bakışlarını benden kaçırarak. Onu yalan söylediğini fark edecek kadar iyi tanıyordum. Teyzem geleceğimde korkunç birşey görmüştü. O kadar karanlıktı ki, bakmaya gönlü el vermemişti.
"Söyle bana"dedim, elimi onun omzuna yaslayarak. "Lütfen."
Rahatsız edici bir böcekmişim gibi ellerimi iterek, "Söyleyecek bir şey yok" dedi ters bir sesle.
"Lütfen" diye tekrarladım. "Birşeyler gördüğünü biliyorum."
"Dediğim gibi, Ay böyle şeyler için uygun evrede değil. Belki bir dahakine beni dinlersin."
Birkaç dakika süren huzursuz bir sessizliğin ardından, teyzem bana döndü.
"Sana şunu söyleyebilirim ki; sen özelsin, Sara Harrison. Ama sen bunu zaten biliyorsun. İçinde seni başkalarından farklı kılan birşey var." Bana bakarken gözlerinde beliren ciddiyet karşısında göğsümün ağırlaştığını hissettim. "Parıldayan birşey, sana bendeki yetenekleri veriyor. Görü yeteneği, sihir yeteneği. Seni sandığından daha güçlü kılıyor. Ah, küçük Sara, sana birde şunu söyleyeyim." Gülümseyerek öne doğru eğilip ateşe bir dal daha attı. "Bir gün büyüdüğünde küçük bir kızın  olursa, bu yeteneğin ona da geçecek.O kız iki dünya arasında gidip gelecek. Benim kadar, hatta benden daha güçlü olacak. Bunu alevlerin arasında gördüm."
                     *******
Keşke teyzem burada olsaydı. Ona sormak istediğim binlerce soru var. Ama herşeyden önce o gece haklı olduğunu söylemek isterdim. Benim Gertie'm çok özeldi. Başkalarının göremediği şeyleri görürdü. Mavi köpek ve kış insanları gibi. Gerçekten de iki dünya arasında gidip gelirdi.

Şuan yataktayım. Az önce Lucius bana her gece içtiğim romu getirmeye geldi. Elinde ayrıca bir kutu şeker vardı.
"Martin senin için çok endişeleniyor" dedi. "Bugün Papaz Ayers'a öyle patlamanın mazur görülecek hiçbir yanı yoktu."
Dudağımı ısırarak sustum.
"Sara" dedi, bana doğru eğilerek. "Yas tuttuğunu anlıyorum. Hepimiz kederliyiz. Ama senden biraz daha çaba göstermeni rica ediyorum. "
"Çaba mı?" diye sordum, kafam karışmıştı.
"Artık Gertie yok" dedi. "Ama Martin ve senin hayatınıza devam etmeniz gerek."
Sonra beni odada yalnız bırakıp gitti. Üzerimdeki battaniye taş gibi ağır geliyordu.
Lucius ne demişti?  Artık Gertie yok.
Ama sonra kafamda Amelia'nın sesini duyuyorum:Ölüler bizi hiçbir zaman gerçek anlamda terk etmesi. Ölüler ruhlar diyarına geçer, hâlâ bizim çevremizde dolaşırlar.
"Gertie" diyorum yüksek sesle. "Eğer buradaysan, lütfen bana bir işaret ver." Sonra durup bekliyorum. Örtülerin altında uzanarak içim sızlayana kadar beklemekten vazgeçmiyorum. Bir fısıltı duymayı, avucumda harfler yazan yumuşacık parmakları hissetmeyi, hatta Amelia'nın anlattığı gibi masaya vurma sesleri gelmesini bekliyorum. Ama hiçbir şey olmuyor.
Bir başınayım.

Öbür Taraftan ZiyaretçilerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin