"Taemin! Nerelerdesin sen? Tüm bu işleri benim üzerime bırakıp kaçtın."
Soohee elinde tuttuğu samanları yere bıraktı ve karşısında suratsız bir şekilde duran Taemin'e döndü."Bir sorun mu var?" Soohee endişe ile yaklaştı arkadaşına.
"Yok. Silla'ya gittim. Sınırı geçen insanlar, Silla ilkbahar festivaline katılmayı düşünüyormuş. Merak ettiğim için gittim ve bu sayede biraz eğlendim."
Normalde hergün neşeli olan, Soohee ile dalga geçen, küçük, şapşal bir çocuk gibi davranan Taemin, ilk kez bu kadar soğuk ve ürpertici bir ses tonu ile konuşuyordu.
Soohee aniden olduğu yerde durdu. Taemin acaba herhangi birşey'den şüphlenmiş miydi? Silla'da uzun zamandır neler olup bittiğini bilmiyordu. Krallığı her duyuşunda kaskatı kesiliyordu Soohee. Hissettiği duygu özlem ve nefretin bir birleşimi gibiydi.
"Bu yüz ifadesi ne anlama geliyor Soohee?"
Taemin ona yaklaşırken, Soohee hala ne yapacağını veya ne söyleyeceğini bilemiyordu. Soohee Taemin'in duygusuz bakışlarının arkasında büyük bir nefret ve acı sezebiliyordu.
Aniden keskin ve parlak bir kılıç ile burun buruna gelince gözlerini yumdu Soohee. Kesinlikle korktuğu için değil. Daha çok arkadaşını hayal kırıklığına uğratıp, bu raddeye getirdiği için kendine kızıyordu.
"O baş ucunda duran iki küçük patiğin kime ait olduğunu gördüm. Silla hakkında konuştuğumuz anlardaki yüz ifadenin anlamını çözdüm. Bugün sana olan saygımı tamamen yitirdim."
Soohee gözleri yaşlı bir şekilde Taemin'e baktı. Kendisini asla affetmeyeceğini biliyordu. Boşuna uğraşmayacaktı.
"Bana onu biraz anlatsana.." Sesinin titremesini önleyememişti.
"SOOHEE!! KENDINE GEL!!" Taemin sinirden ateş püskürebilecek gibi duruyordu. Elindeki kılıcı biraz daha boynuna yaklaştırdı. Yanlış bir hareket her an herşeyi değiştirebilirdi.
"Arada bir Silla'ya giderdim, biliyormusun? Belki görürüm diye. Yüzlerce festivale ve şenliklere katıldım, kendimi çoğu kez tehlikeye attım ama onlar benim oğlumu bana bir kez bile göstermedi. Onu o sarayda rehin tuttular. Kimselere göstermediler. Sillalılara 'Prens hakkında neler düşünüyorsunuz?' diye sorduğumda çoğu kez cevap alamadım. Aldığım cevaplar ise 'Prens lanetli, o yüzden göstermiyorlar' oldu. Sen benim-"
"YETER!!" Taemin aniden Soohee'nin sözünü kesti.
"Bir anne olarak hissetiklerini anlayabilirim ama sen Baekje'ye ihanet ettin. Ikimizde saraya yüz çevirmiş olabiliriz ancak büyük babalarımız ve annelerimizin söylediği gibi 'Hiçbir zaman hayatlarını gelecek için feda eden atalarımızı unutma, Baekje kanını taşıdığın için gurur duy ve küçüklerine böyle öğret'. Sen atalarımıza ihanet ettin Soohee. Sen bize ihanet ettin.
Taemin aniden Soohee'nin göz yaşları ile ıslanmış kılıcını geri çekti.
"Bana onu anlatmamı istedin. O nasıl biri biliyormusun? Annesi gibi korkusuz ve kötü biri. Aynı zamanda annesi gibi yetenekli ve akıllı. Komik olan ise annesi gibi oda dışlanmış ve ezilmiş. Insanlar korktuğu insanları çabuk ezmelidir, yoksa birgün büyük tehlike haline gelirler ve ezerler. Prens Changkyun'da onlardan biri. Onu öldürmek benim için büyük bir zevk olacak. Abin Jinki Silla'ya festival gününde bir süpriz yaptı. Kanlı bir güvercin yolladı. Bir Baekje'li olarak kanlı güvercinin ne anlama geldiğini bilirsin. 'Savaş'. "
Taemin son sözünü söyledikten sonra Soohee'nin onun arkasından bağırdığı sözleri umursamadan yanından ayrıldı.
_______________________________________
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Prens Changkyun
FanfictionO resim yapmayı severdi. Fırça tutmayı bilirdi, kılıç değil. Babası, Kral Kim Jonghyun aniden Baekje savaşından sonra kaybolunca tutunacak tek bir dal kalmamıştı. Tek kılıçlar değil, her bir ok bile onu işaret ediyordu artık. Rahibeler Kral Jonghyun...