15

124 15 13
                                    

"Satanist?"

Changkyun bedeninin titrediğini hissetti.

"Minho? Bu tahtın önündeki genç kim ve neden yeğenime benziyor?"

Minho göz devirdi.

"Günaydın dostum! Çinliler bile senden önce öğrendi. Japoya'ya ulaşmadı mı haber?"

Kibum şaşkın bakışlarını Changkyun'a çevirdi. Genç oğlanın ona yaşlı gözlerle baktığını gördü. Yanına gelmek istiyordu sanki fakat aynı zamanda çekiniyordu. Kibum fazla düşünmeden tahta yaklaştı. Masada oturanlar sessizce Kibum'u izliyordu. Bir süre sadece kaşlarını çatarak genç adamı inceledi Kibum ve gözüne çarpan detay ile elindeki yelpaze kayıp düşmüştü.

"Chang?" Sessizce fısıldadı

"Hatırladın" Changkyun gülümseyip amcasına yaklaştı ve yaklaşır yaklaşmaz amcası üstüne atlamıştı.

"Bebeğim!!! Satanistiiim! Bu sen misin? Changkyun!"

Changkyun amcasının sevgi gösterisi sebebiyle boğulacağını hissedince geri çekilmek istedi fakat çabaları boşaydı.

"Beyefendi oğlumu boğdunuz."

Kibum ağzı açık kendisine seslenen kadına döndü. Hala hiçbir şey anlamamıştı. Tanıdığı Jinki ve Jonghyun, Taemin ve Minho ikilisi bir masada oturmaktan ziyade, birbirilerine bakmazlardı bile.

"Kibum yelpazeni al ve yanıma otur. Sonra sana herşeyi birer birer anlatacağım."Jonghyun gülümseyerek yanındaki boş sandalyeyi işaret etti.

Kibum fazla sorgulamadan söyleneni yaptı.

________________________________

Bir ay sonra

„Yahh Jinhae! Neden hazırlanmıyorsun?" öfkeyle bağırdı genç kız

"Soohorang kalesi çok uzak Haerin! Hem ne önemi var ki? Sooharang kralı taçlandırılacak sadece. Pekte önemli değil. "

Bu söylediklerinin üzerine Haerin Jinhae'yi uzun saçlarından yakalayıp arkasından sürükledi.

"Söz vermiştin ama! Hem bu Soohorang'ın ilk kralı. Kral demek bile saygısızlık. O bir imparator! Ayrıca çok yakışıklı olduğunu söylüyor onu görenler. Düşünsene hem yakışıklısın, hem zeki, hem cesaretli, hem-"

Jinhae offlayıp arkadaşını susturdu.

"Tamam tamam gidelim! Babama söylemiyoruz ama!"

Haerin sevinçle havaya zıplayıp gülümsedi.

"Yaşasın!! Hadi sen o elindekilerini eve bırak ve hazırlan. Sonra burada buluşuruz." Söyler söylemez evin yolunu tutmuştu bile.

"Ne hazırlanması be! Krala kendimizi beğendirmeye gidiyoruz sanki." dedi Jinhae. Kendi kendine konuştuğunun farkındaydı ama bunları söyleyerek, içini dökerek rahatlıyordu. Arkadaşının boş hayaller peşinden koşması onu hem üzüyor hemde sinirlendiriyordu.

Jinhae ormandan geçerken birinin nehrin ucunda, çimenlerin üzerinde oturduğunu gördü.

"Hey yabancı! Nehire fazla yaklaşma. Zehirli bir madde var suda. Köydeki insanların yüzünde benekler çıktı ve ateşleri çok yüksek."

Genç adam Jinhae'ye bakmadan yaptığı işe devam etti. Jinhae merakına yenik düşerek genç adama yaklaştı.

"Ne yapıyorsun? Seni buralarda hiç görmedim! Yoksa sen mi zehirledin köy halkını." Kaşlarını çatıp kükredi Jinhae. Tabi genç adam hala onu görmezden gelmeye devam ediyordu.

Prens ChangkyunHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin