Bazı anlar vardır ki, nutkunuz tutulur, kimseye tek kelime edemezdiniz. Tam da şu an o anlardan birini yaşıyordum. Şaşkınlık, bütün hücrelerimde kol gezerken, öylece ona doğru bakakalmıştım. Karşımda bana anlam veremediğim bakışlarıyla bakan adam, beni tuhaf bir şekilde ürkütüyordu. Ela gözleri gözlerimde oyalanıyor, vereceğim tepkileri ölçüyordu. Sıcak nefesi yüzüme çarptığında, istemsizce bir adım geriledim.
"Seni dinliyorum," dedi kendisi de attığım mesafeyi kapatırken. "Kimsin sen?"
Bu kadar yakınımda olması dikkatimi dağıtıyor, beni olduğumdan daha tedirgin ediyordu. Sonunda şaşkınlığımı biraz olsun üzerimden attığımda konuşmaya başladım. "Senin burada ne işin var?" dedim hayret eden bir sesle. "Evime nasıl girdin?"
Dudaklarında alaycı bir gülümseme belirdiğinde etrafa şöyle bir göz gezdirdi. "Bence kimse o kum torbasının yerinde olmak istemezdi." dedi konuyu değiştirerek.
Aynı alaycı gülümseme benim de dudaklarımda belirdiğinde omuzlarımı dikleştirdim. "Evime bu şekilde girdiğine göre sen olmak istersin diye düşünüyorum."
Onun karşısında güçlü durmam gerekiyordu. Beni bu derece tedirgin ettiğini asla belli etmemeliydim. Aksi takdirde bu ona daha fazla taviz vermekten başka bir işe yaramazdı.
"Emin ol güzelim," dedi bakışları sertleşirken. "O kum torbasının yerinde olacak en son kişi bile değilim."
Kendine olan özgüveni beni çileden çıkarıyordu. Kendini fazla yüksekte görmesi tahammül edilemez bir şekilde canımı sıkmaya başlamıştı.
"Bana laf cambazlığı yapma," dedim yeterince sinirlendiğimi belli ederek. "Evime nasıl girdin onu söyle."
"Benim isteyipte yapamayacağım hiçbir şey yok," dedi baş parmağını kafama vururken. "Bunu o güzel kafana sok."
Artık sinirimi kontrol edemeyecek seviyeye geldiğimde, kafamın üzerindeki parmağını hızla tutup çevirirken bütün sinirimi kusmaya başlamıştım. "Sakın bir daha bana dokunmaya kalkma."
Bakışlarında acı hissettiğine dair bir duygu dahi yoktu. Görebildiğim tek şey beni öldürmek isteyen bir çift ela gözdü. Ben daha ne olduğunu anlamadan parmağını elimden kurtarıp beni duvara yapıştırması bir olmuştu. Nefesini ensemde hissettiğimde hareket etmemi engelliyordu.
"Sen dua et Vahap beyin emri var," dediğinde ciddiydi. "Yoksa sana ne yapacağımı iyi bilirdim."
Canımı yakmaya başladığında istemsizce yüzümü buruşturdum. "Bırak beni hayvan herif," derken acıyla inledim. "Bırak diyorum sana."
"Bir daha benimle düzgün konuşmazsan," dedi kelimeleri bastırarak. "Konuşacak bir dilin olmayacak."
Cevap vermemi dahi beklemeden kolumdan tutup sürüklemeye başladığında, ona engel olamıyordum. Parmakları etimi o kadar sıkı kavramıştı ki, kolumda parmaklarının izini göreceğime emindim.
"Ne istiyorsun benden?" diye sesimin çıktığı kadar bağırdım. "Bu yaptığını sana ödeteceğim."
Gerçekten de ödetecektim. Bu adam haddini çoktan aşmıştı. Biraz önce Vahap'ın yanında çalıştığı gerçeği de ortaya çıkmıştı. Tahmin ettiğim gibi onun iğrenç adamlarından biriydi. Aslında içimden bir ses bu adamın o kadar da basit biri olamayacağını söylüyordu ama belli ki hislerim beni yanıltmıştı. Onu gözümde bu kadar farklı yapan neydi bilmiyorum ama diğer adamlarından farklı bir aurası vardı sanki. Daha zeki, daha güçlüydü izlenimlerime göre. Bu özeliklere de bakacak olursak Vahap'ın en yakın adamlarından olma olasılığı gittikçe artıyordu.