BÖLÜM 1

392 156 37
                                    

                                                                                   HAYATA MERHABA

Zihnimin beni terk etmeden önce ki yaşantım bir hayal gibi zuhur ediyor hücrelerime. Sanki

ben değil bir başkası yaşamış gibi gün be gün hafızama yerleşiyorlar. Her bir yaşanılan biraz

daha silkeliyor bu zayıf bedeni. İlk aklıma gelen eski benin nasıl olduğu? Sonra zihnimin

yabancı olduğu şeyi istemsizce bedenim dile getiriyor ve yüzümde bir gülümseme beliriyor.

Evet, evet ben mutluydum. Şen şakrak bir Elçin vardı bu dünya da. Hayali uğruna annesinin

eteğinde dolanan, küçük kız kardeşiyle saçma da olsa, onların tek anlaştığı dil olan adına

kavga denen o laf yarışları. Teker teker, az da olsa yaşayan hücrelerimle hatırlamaya

çalışıyorum olanları. En baştan, tekrardan dökülüyor önüme ne varsa. Her gün başımı

canhıraş (yürek parçalayan) gözlerle düzelmemi bekleyen yeşilliye bunu borçluyum. En

baştan başlamalı, hadi!

Ah yeni bir sabah daha, artık yaz geldi ve güneşin yaydığı o güzel ışığın değdiği her yer daha bir güzel olmaya başladı. Sanki yazın gelmesiyle beraber kuşlar başka bir Senfoni oluşturuyordu.  İnsanın yüreğini kıpır kıpır eden, yüzünde anlamı olmayan tebessümler bırakan yaz. En sevdiğim mevsim olan yaz. Bir insan yaza bu kadar âşık olabilir mi? Bu bensem evet, olabilir. Çocukluğum İzmir de geçti. Bir süre İstanbul'da kalmayı denesek de pek başarılı olamadık. Gerisin geriye İzmir'e döndük. Bu durum beni pek üzmedi doğrusu. Aşık olduğum yerlerden, çocukluğumdan uzak kalmak beni daha çok üzmüştü. Annem, kız kardeşim ve beni tek başına büyütmek zorunda kalmıştı. Babamın seneler evvel ortadan kaybolmasıyla yaşadığımız boşluğu annem tek başına doldurmaya çalışmıştı. Onu anlıyorum çok zor bir iş bu. Hayat bu kadar acımasız ve adaletsizken işler daha da zorlaşıyor. İstanbul'a yerleşme nedeni de buydu zaten, daha iyi bir hayat. Annem hep kanatları altında büyüttü bizi. Hiçbir dikenin değmediği tenimizle, berrak ve temiz ruhlar yetiştirdi koca yüreğinde. Bir günümü bile gönlü kırık geçirdiğimi hatırlamam. Hayranlığım dağlar kadar, sevgim kâinata kafa tutacak cinsten büyük. Bu yüzdendir onu el üstünde tutuşum. Zaman ondan çok şey almıştı, omuzunda ki yükler ağırdı belki ama şimdi boyunu aşkın iki kızıyla dimdikti hayata karşı. Elimden geldiğince anneme hep yardımcı olmuşumdur? Kışları Üniversite'ye gittiğim için anneme yazları pansiyonumuz da daha çok yardım edebiliyordum. Zaten kışın fazla ziyaretçimiz de olmuyordu. Bu yüzden kalan işler olduğu zaman akşam okuldan geldiğimde yapabiliyordum. Pansiyon babamdan bize kalan tek şeydi. Hayal meyal hatırlıyorum da pansiyonun her işini kendi yapmak isterdi. Tesisat işleri, bahçenin düzeni. Annemin işine bile karışmayı severdi, hatta bu yüzden tatlı atışmaları bile olurdu. Kahkahalarını sır gibi saklarım zihnimde. 

Onların neşesi sayesinde daha çok seviyordum burayı. Birlikte yaptıkları o kadar çok şey var ki. Toprağını birlikte kazdıkları meyve ağaçları, çivilerini şakalar eşliğinde çaktıkları çitler. Hala aynı halleriyle duruyorlardı. Sanki zaman bu evde durmuştu, değişen tek şey bu iki genç kızdı. Annem ve babam turizm işini bana sevdiren kişiler olmuştu. 10 yaşındaydım babamın kaybolduğu zaman, Pelin ise daha 6'sında ufacıktı. Hayalimde yaşattığım bu anılarla heves edip Lise de turizm okumuştum. Bu yüzden pansiyon bana çok da zor gelmiyordu. Çocukluğumu hatırlatan geçmişin en güzel demeti vardı elimde. Bu pansiyon aile demekti benim için. Kız kardeşime ise eziyet gibi gelen gereksiz bir yığın iş. Ona göre biz "Eğlenmeye gelenlerin köleliğini yapıyoruz. Bizimde hizmet görmeye hakkımız var" her yaz aynı replikle ömrümüzü yiyordu. Tabi ki de hakkımız var ama bu bizim işimiz ve biz bundan para kazanıyoruz. Yaptığımız iş ayıp veya yanlış değildi. Bence bunu o da biliyordu ama saplantılı bir şekilde İstanbul'a gidip kalma isteğine aldığı olumsuz cevaplar onu hırçınlaştırıyordu. Sınıfa giderken başlamıştı bu tutturması. Üniversiteyi bile sırf İstanbul tutmadı diye okumadı ve bir kez daha sınava hazırlanmaya başlamıştı. Ne dediysek de ikna edememiştik, kazandığı bölümler arasında hukuk bile vardı ama sözümüzü dinleyen yoktu. Yaşı 19 ama sanırım bunları anlaması için biraz daha büyümesi lazım. A hayır, o kendi dünyasında yeterince büyümüş bir kadın. Aramızda 4 yaş vardı ama bu bana Abla demesine engel değildi. Küçük cadı "Abla mı? Sadece 4 yaş" deyip göz devirmesi içime annemin kaçmasıyla. "Geliyor bak terlik." dememle son buluyordu abla deme kavgamız. Sanırım tek sürtüşmemizde bundan kaynaklı oluyordu.

TERAPÖTİK ETKİLEŞİM (KİTAP OLDU)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin