Bölüm 1: Geçmişten bugüne...

1K 75 8
                                    

DEMİRDEN UMUTLAR AİLESİ ve yeni okurlar... Hoş geldiniz. Belki yarın belki sonraki gün elimden geldiğince hızlı Eleine'in hikayesinin de kapağını hazırlayıp paylaşacağım ve siz karar vereceksiniz:))) Elimden geldiğince ikisini de beraber götürmeye çabalayacağım; ama hangisi öncelikli olmalı siz karar vereceksiniz:)

Bu arada ilk kapak deneyimim nasıl olmuş???


"E be Aygün! E be kızım! Formdan düşmüşsün sen." Aygün yıllanmış dostuna bakarken gülümsemekten alıkoyamadı kendini. Hem de suratına yumruklar uçuşurken bile yapamadı. Topuz yapılmış kızıl saçları nemlenip tel tel olmaya başlamış, bazı tutamlar da topuzdan özgürlüğünü ilan eder haldeydi. Karşısındaki kadının da ondan farkı yoktu.

"Ben formdan düşmedim de senin kondisyon yükselmiş. E evlilik hali tabi..."

"Eee kızım her gece fazla mesai yapıyoruz, sabaha da erken uyanınca..." Aygün kaşına oturan yumrukla yere yapıştığında hazırlıksız yakalandığının gayet de farkındaydı. Gri zeminden doğrulup en alasından bir "Çüşşşş!" çekti. Eldivenleri çıkarıp ringi terk ederken "Lütfen detaya girme arkadaşım! Söyleyeceklerini kaldıramam." Dedi. İkisi beraber salonun köşesine geçip duvara yaslanarak oturdular. Bacaklar hafif kırık kollar dizlerde her ikisi de uzağa belki de geçmişe dalıp gittiler.

"Hatırlıyor musun Umut? Bana boksu sen öğrettin. At binmeyi, eskrim yapmayı..."

"Hatırlamaz mıyım? Çok uğraştırmıştın beni. İsyan bayrağını çektiğini de hatırlıyor musun?" Kahkahaları boşalmış salonda yankılandı. Ardından her ikisi de yarı acı, yarı tatlı günlerden kalma anıların tatlı olanlarından birine takıldılar.

"Vur! Vur dedim Aygün, vur! Daha sert kızım bu mu senin gücün?" Aygün'ün saçları dağılmış omuzlarına yapışmıştı. Yüzüne gelen her yumrukta dişleri biraz daha birbirine kenetleniyor yumrukları daha sert sıkılıyordu. Güzel gözleri dolu dolu olmuştu. Dokunsan dökülecek kıvama gelmiş erimiş cam parçaları gibiydiler. Her yumrukta daha sert olmasını söyleyen sözcüklere karşı son kez bantlara yapıştığında direndi.

Köşede duran içeceğinin dolu olduğu kabın kapağını açtığı gibi karşısındaki kızın yüzüne boca etti. Mavi içecek çenesinden ve kulak memesinden damlayan Umut Karin ise gülmemek için dudaklarını büzmüştü. 'İşte bu...' diye düşünüyordu Umut Karin o tutkuyla öfkeyle yanan gözlere bakarken. 'İşte aradığım ruh bu!'

"Yeter!"

"Ne dedin bir daha söyle. Daha yüksek."

" Yeter dedim! Gerçekten arkadaşın olarak görüyor musun beni? Bana eziyet eden o diğer kızlardan ne farkın var? Bir gün yüzme, bir gün tenis, bir gün eskrim, bir gün boks! Olimpiyatlara çıkmayacaksak ne önemi var bunların?" Umut Karin yüreği kadar yüzü de güzel alev saçlı kızı omuzlarından kavrayıp doğrudan gözlerine baktı. Dudağında sporcu içeceğinin karışık meyvemsi şekerli tadı vardı. Saçından kulak memesine kadar yapış yapıştı. Hatta giydiği sporcu sutyeni şekerli su ile etine yapışmıştı. Yine de halinden son derece mutlu bir havadaydı.

"İşte böyle önemi var Aygün. Hayat zor be güzelim. Sana taş kalpli ol demiyorum, merhamet hayatın esası; ama kaya kadar dik ve sağlam olabilmek için dirayet lazım. Spor, sanat bunlar en güzel güçtür. Çok sanatkâr bir insan olamadığımdan sana kendi güçlü olma yöntemimi gösteriyorum. Ha dersen ki benim başka yöntemlerim var ne ala; ama şunu unutma. Fırtınada kırılmamak için saz kadar esnek olmak gerektiği kadar güçlü rüzgârlarda toprağa tutunabilmek için de meşe kadar köklü olmak gerekir."

İkisi de aynı yerde aynı anda kahkaha attılar ve aynı yerde 'vay be' dercesine dalıp gittiler. Omuzlar birbirine değerken başlar dayandı bir kez daha.

"10 yıl oldu mu ne?"

"Oldu ya Umut, oldu. Hatta geçti bile... O gün ki sözlerinle tutundum. Biliyorum sen farkında değilsin; ama hayatımda öyle bir yer ettin ki, beni öyle bir boşlukta yakaladın ki anlatamam. Senin sayende yedi cihana uyum sağlayabilmek için eğilip bükülen ben, ayağımı sağlam bastım yere. Meşe gibi kök saldım kök. Her bir cümleni alıp kendimce yorumladım ve hayatımın felsefe taşları saydım. Sonra da yol yaptım kendime beni bugüne getiren. Kim bilir kaç kişiye dokundun böyle. Mesela Zeynep... ona da bu yüzden öğrettin sporu. Beni gördün onda değil mi?" Aygün iç çeken arkadaşına bakarken esnedi. Daha üç ay önce Zeynep'i kampa sokmasını sorguluyordu ama kendini de haklı görüyordu.

"Yok... Aygün Yok! Ben Zeynep'te seni göremedim. Eğer ki seni görmüş olsaydım o anki aklımla asla adım adım Murat'a gitmesine izin vermezdim. Önce kanatlansın, uçsun dünyayı gezsin isterdim; ama Zeynep hayatın en sert en acımasız yüzüyle karşılaştığında zaten renkleri solmaya yüz tutmuştu. Murat veya biz olmadan hayatta kalmasının zor olacağını düşündüm. Zeynep'i bulduğumda esnekliğini yitirmiş dalı kırık bir defne ağacıydı. Sense genç gururlu dik başlı potansiyeline sahiptin. Hadi neyse... ev bekler." Aygün ayaklanan kadına bakıp homurdandı. "Ev değil de kocam bekler demiyor da..." diye. Umut Karin ise bu çarpıtılan lafa kulaklarını tıkayarak duşlara yöneldi. Tam o sırada girişteki küçük kafetarya ile uğraşan ellilerini geçmiş saçları ağarmış yine de hala genç bir erkeğin vücudu gibi fit; ama biraz buruşuk olan Emir Usta bağırdı.

"Kızlar, akşamdan beri tesisat sıkıntılı." Umut Karin direk "E usta bunu daha evvel diyeydin ya!" diye lafı ağzına tıksa da ustanın girişte anlatmaya çalıştığı derdi dinlememişti ki. Şimdi asıl sorun sırılsıklam terlilerdi ve iş kıyafetleri anında bu tere yapışırdı.

"Ufff ya! Hep senin yüzünden Umut ya. Eve kadar bu halde..."

"Kim dedi kızım sana dağın başında ev al diye. Gel bizde kal bu gece. Ya da duşunu al geç sen bilirsin."

"Bak Umut benim dilim yandı bir kere. Daha da girmem apartman site komşu işlerine. Hem siz şimdi kocanla üfff açtırma ağzımı giderim ben evime." Aygün hala o apartmanda yaşanılanları unutamıyordu. O asansördeki vurulan masum aileyi oturma odasında kendi öldürdüklerinin cesetlerini, kana bulanan koltukları ve küçük sehpayı aklından çıkaramıyordu. Umut Karin ve Eleine öylece yollarına devam etmiş olabilirlerdi; ama Aygün aynı günün içinde iki kişi öldürüp üçüncüyü yaralamamıştı daha önce. Ya da masum bir ailenin katledildiğini görmemişti.

Arabanın deri koltuklarına şıp diye yapışan etinin verdiği rahatsız hisse aldırmamaya çalışarak arabayı srdü. Bu arada aklına kış kreasyonunun hazırlıkları için yarın ki tasarım toplantısı ile Samet Bey'le olan görüşme çakışıyordu. Asistanı Yadigâr'e bunu hatırlatacaktı; fakat aklından uçup gitmişti.

"Üfff gittikçe dizilerdeki çekilmez Ceolara döndüm ya." Söylenerek Yadigâr'i aradı saat neredeyse gecenin on biriydi; ama kızı rahatsız ediyordu. Aygün normalde prensipleri olan birkaç saat fazla mesai ile çalışan çok yetenekli bir yöneticiydi; fakat şimdi şirket patronuydu. Haliyle birkaç lig birden atladığı için zorlanıyordu.

Yeni ayarlamaları hatırlattıktan sonra telefonu kapattı; fakat kavşaktan dönerken ani firen yapmak zorunda kaldı Aygün.


SENDEN GİTTİĞİM GÜNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin