‹ 8 ›

894 79 11
                                    

Yüzüne çok yakın duran Steve'in suratını inceledi. Yoksa? Siktir böyle bir şey olsa hatırlardı değil mi? O kadar içmemem gerekirdi.

Steve de uyandığında onu izleyen Tony'le göz göze geldi. “Günaydın.”
“Sana da.” Tony gözlerini ovuşturarak yataktan kalktı. Hâlâ başı ağrıyordu.

Elini alnına koydu ve yatağın başlığından destek aldı. “İyi misin?”
“İyiyim sadece- Tanrım, başım çok ağrıyor.”

Steve yerinden kalkıp Tony'nin yanına gitti. Başparmaklarını Tony'nin alnına koyup masaj yapmaya başladı “Bu işe yarıyor mu?”

Tony kafasını salladı ve Steve'in ellerinin sihrini yapmasına izin verdi. Kafasını yavaşça kaldırıp mavi gözlere baktı. Cesaretini toplayıp sordu “Steve? Sen buraya ne zaman geldin?”

Steve masaja devam ederken Tony'nin gözlerine baktı “Dün akşama doğru. Çok sarhoştun. Baş ağrının sebebi bu olmalı.”
“Başka?”

Steve tek kaşını kaldırıp karşısındakine baktı “Başka mı? Seni odana çıkardım ve yatağına yatırdım. Başka ne olabilirdi?”

Tony gözlerini kaçırdı “Özür dilerim. Aklım pek yerinde değil.” Sarışın, ellerini çekip gülümsedi. “Sana bir şeyler hazırlamamı ister misin?” Tony elini hayır anlamında salladı.

Steve'in onu dinlemeyeceği güneşin doğudan doğuşu kadar kesindi. Tony'nin elinden tutup odadan çıkardı “Hadi, gel.” Tony itiraz etmeden onu takip etti. Mutfağa ulaştıklarında Tony çalışandan bir şeyler hazırlamasını istedi ve oturdu.

Steve de karşısına geçip yemeğini bekledi. Küçük masada tuhaf bir sessizlik vardı. İkisi yan yana geldiğinde konuşacak konu bulamamaları mümkün değildi ama Steve yanlış bir adım atmaktan korkuyordu.

Yemeklerini yedikten sonra “Başın nasıl?”
“Sabahkinden daha iyi. Teşekkürler.” Steve gülümsedi. Bir ihtimal Tony de ona gülümserdi belki. Ama öyle olmadı. Hak veriyordu aslında. Hiç kolay değildi.

“Sana bir şey sorabilir miyim?” Steve mavileri Tony'e çevirdi “Tabii.” Tony kısa ve öz konuşuyordu. Bu çok hoş bir durum değildi ama Steve şikayetçi olmadı “Burası çok büyük. Yalnız yaşanacak bir yer değil ve- Belki de Carol gibi yapmalısın. Tüm malvarlığı eline alabilecek yaşa gelene kadar başka bir yerde yaşamalısın.”

“Teknik olarak şuan mirastan para harcayamam.” Tony ilgiyle Steve'i dinliyordu “Yeni bir ev al demedim. Demek istediğim şu ki, benimle yaşa. Yani bizimle. Annem de bunu çok istiyor ve-”
“Size yük olmak istemiyorum, Steve.”
“Yük olmazsın.” elini Tony'nin masada duran eline uzattı ve tuttu. “Biz bunu çok istiyoruz.”

Elini geri kendine çekip yüzünü düşürdü “Ama kabul etmezsen anlarım. Seni zorlayamam.” Tony yüzü düşen çocuğa baktı. Kendisi de burada kalmak istemiyordu aslında. Çok boştu. Hiçbir zaman ev gibi hissettirmemişti. Ve her gün Steve ile aynı yerde uyanmak... Buna kolayca ikna olabilirdi.

“Bunu biraz düşüneceğim. Bir süre daha burada kalmanın bana zor olacağını düşünmüyorum. Ama sana haber veririm.” Steve kafasını sallayıp Tony'nin üzerinde daha fazla gitmemeyi tercih etti.

“İyi olduğuna eminsin değil mi?”
“İyiyim, Steve. Biraz yalnız kalmaya ihtiyacım var. Kendine iyi bak.”
“Sen de.” Steve arkasını dönüp bahçe kapısına ilerledi ve arkasından kapanan kapıyı duydu.

Sormak hataydı. Tony kabul etmediği için kendini sorduğuna pişman hissediyordu. Aslında pek reddetmiş sayılmazdı değil mi? Düşünecekti. İçi el vermese de tıpış tıpış evinin yolunu tuttu.

Kapıyı açan sarışın kadın bugün işe gitmemişti “Ne oldu? Yüzün düşük.”
“Düşüneceğini söyledi. Keşke sormasaydım.” Sarah oğlunun koluna girdi “Üzülme. Hem hayır dememiş ki?”
“Bu hayırın kibar hâli.”

Sarah, Steve'e baktı “En sevdiğin tatlıyı yaptım. Gel bakalım annenle.” Steve itiraz etmeyip annesini mutfağa kadar takip etti.

Benimle yaşa. Tony bunu düşünüp duruyordu. Evet demek istemişti. Evet seninle yaşarım. Ama bazen kelimeler boğazından öyle kolay çıkamıyordu.

Yatağına yatıp duvarı izlemeye başlayalı kaç saat oldu kendisi de bilmiyordu. Ellerini göğsünde birleştirip beyaz duvarı inceliyordu.

Carol'u aramalıyım. Hayır, bunu konuşacak durumda değil. Derin bir iç çekip kafasını yana çevirdi. Elini yatağın sağ tarafına koyup Steve'in hiç gitmesini istememiş gibi davrandı. Buradaymış, her şeyin iyi olacağını söylüyormuş gibi...

Acaba onu kırdım mı? Şimdi evlerine gitsem? Hayır saçma olur. Birkaç hafta sonra okula dönecekti ama içinde istemsizce oluşan Steve'i görme korkusu vardı.

Ona aşık olduğunu anladığından beri yanında garip hissediyor, her şeyi mahvedebileceğini düşünüyordu. Yanı başındaki radyoyu açtı ve gözlerini kapadı.

This is going to take a long time
Bu uzun bir zaman alacak
And I wonder what's mine
Ve ben payıma düşenin ne olduğunu merak ediyorum
Can't take no more
Daha fazla dayanamıyorum
Wonder if you'll understand
Anlayıp anlamayacağını merak ediyorum
It's just the touch of your hand behind a closed door
Bu sadece kapalı bir kapının ardındaki elinin dokunuşu

Müziğin ritmine ayağını sallayıp kendini melodiye ve düşüncelere boğdu.

“Buck, onu aklımdan çıkaramıyorum.” Bucky telefonun öteki ucundan derin bir iç çekti “Seni anlıyorum, Steve. Gerçekten. Ama sen onun tüm hayatı değilsin ki. Her zaman yan yana olamazsınız ve-”
“Benim sorunum o değil. Ya-ya kendine zarar vermek isterse? Ya benim aslında kalmamı istediyse ve gitmemi söylediyse?”

Natasha telefonu sevgilisinden aldı “Steve, Tony'i az çok tanıyorum. O güçlü biri. Kendinden kolayca vazgeçmez ve kendisine bakabilir.”
“Biliyorum, Nat. Ama onu düşünmeden, onun için endişelenmeden edemiyorum. Neden böyle oluyor?” elini alnına vurdu.

“Aşıksın, Steve. Belki de senin için doğru kişiyi buldun. Onu yalnız bırakmaktan ve hatta onunla olmaktan bile korkuyorsun. Ona zarar vereceğini düşünüyorsun ama zarar görmemesi için gereken tek şey sevmekten korkmaman. Cesaretini toplayıp yüzüne her şeyi söylemen.”

Steve telefonun öteki ucunda gözyaşlarını akıtıyordu. “Teşekkürler, Nat. Bu gerçekten güzel bir konuşmaydı.”

Şarkı: Yazoo - Only You

somewhere only we know | stonyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin