"Efendim anlamıyorsunuz. Onlara mektup göndermem gerek." Koltukta oturan adam sesini yükseltti "Buraya onlara döneceğini söz vererek mi geldin Rogers? Ya gelecek görevlerde ölürsen ve bir daha onlardan haber alamazsan?"
"Ama-"
"Ben senin üstünüm bana ama deme. Geri dönmez sen onların bir mektuba tutunup seni beklemelerini mi istiyorsun? Hayatlarına devam etmeden? Sana tutunarak? Bu kadar bencil misin Rogers?"Sarışın adam ellerini arkasına birleştirip kafasını eğdi. "Mektup falan göndermiyorsun. Şimdi git. Yalnız kalmam gerek."
"Sikeyim." Nasıl düşmüştü bu bok çukuruna? Özellikle annesi ve sevgilisini onu beklerken. Elinde tuttuğu resim sararmaya yüz tutmuştu.
Her gün çıkarıp öptü onu. Hatta bazen kokusunu dâhi aldığına yemin edebilirdi. Fotoğrafı yine dudaklarına götürüp öptü. Onu göğsündeki cebe koyup ayaklandı.
"Başka bir yere gidiyorsun, Rogers."
"Ama- ama benim görevim bitmişti." Saçlarını griler hapsetmiş olan adam ayaklanıp masaya vurdu "Ülkene hizmet etmek istemiyor musun? Özellikle masumlar katledilirken."Adamın bunu yapmasından nefret ediyordu. İçindeki bir şey durduruyordu onu böyle söylediğinde. Kafasını salladı "Kabul ediyorum."
"İyi edersin."İşte böyle düşmüştü bok çukuruna. Etrafı kim bilir kaç kişiyi katletmiş insanlarla doluydu. Buraya geldiğinden beri sakal uzatmıştı. Hatta saçları da uzamaya başlamıştı.
Ellerini saçlarında gezdirip gözlerini ovdu. Dışarıya adım attığında omzunu bir el kavramıştı <Her şey yolunda mı, Adler?>
<Yolunda. Sadece yorgunum.>
<Toparlanmaya bak. Göreve gidecekmişiz.>Gözlerini açıp yanındaki adama baktı <Bana söylemediler. Ne göreviymiş?>
<Birini mi kaçıracakmışız, neymiş. Önemli olmalı.> Steve kafasını salladı.Duydukları bağırış ile arkalarına döndüler <Hazırlanın! Gitmek üzereyiz!>
Herkes bir bir içeri doluşup giyinmeye başladı. Kendisi de giyinmek üzereyken biri onu durdurdu <Sen gelmiyorsun. Birkaç kişi yeterli.>
<İşe yarayabilirim.>
<Gerek yok.>Canıma minnet. Herkes çıkıp gidene kadar yatağında oturmuştu. Hâlâ dillerini nasıl öğrendiğini anlamış değildi ama öğrenmişti işte.
Yine fotoğrafı çıkarıp sıkıca sarıldı, öptü. Keşke yanında olsaydım. Hiç gitmeseydim.
Tony'nin onsuz devam etmiş olmasını istiyordu. Yıllarca ardından ağlamamasını... Onun ela gözlerinden düşen bir damla yaşa dâhi kıyamıyordu. Aklına ağladığı düşüncesi geldikçe kalbine bıçaklar saplanıyor gibi hissediyordu.
•
Kamptaki ayaklanma ile yerinden kalktı ve dışarı çıktı. Getirdikleri baygın adamı mağaraya götürdüklerini görebilmişti en son. Daha fazlasına bakmak için ilerlediğinde birine çarptı.
<Ne oldu, Adler? Çok meraklısın.>
<Ne yaparsın, huyum bu. Kim o?> Adam omuzlarını silkti <Bilmiyorum. Kim bilir onu da bilmiyorum.>Adımlarını hızlandırarak mağaranın önüne geldi. Duyduğu çığlıklar onu rahatsız ettiği için birkaç adım geri çekildi.
Orospu çocukları. Buraya geldiğinden beri şahit olmadığı işkence ve infaz yolu kalmamıştı. Bunca yıl ceset görmeyen adamın şimdi gözlerini her kapadığında önüne kan ve ceset geliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
somewhere only we know | stony
Fanfiction«oh, simple thing where have you gone? im getting old and i need something to rely on.»