‹ 10 ›

904 88 91
                                    

“Natasha.” çocuğun sesindeki çaresizliği kalbinde hissettiğine yemin edebilirdi kızıl saçlı kız. “Tony? İyi misin?”
“Okulun dışındaki kafedeyim. Beni alır mısın?”
“Tamam. Tamam geliyorum.”

Natasha telefonunu eline alıp Bucky'nin numarasını buldu “Tatlım, Steve'in yanına gitmen gerek.”
“Ne oldu, Nat? İyi misin?”
“Ben iyiyim sadece- Tony çok kötüydü ve Steve ile konuşmaya gidecekti. Sen sadece Steve'e bak olur mu?”
“Tamam. Seni seviyorum.”
“Ben de seni, James.”

Natasha kafeye girdiğinde bir masada oturmuş boş boş bardağını izleyen Tony'nin yanına geldi. “Tony?”

Esmer çocuk ayaklanıp Natasha'ya sıkıca sarıldı. Bunu beklemeyen kız şaşırsa da Tony'e karşılık verip kollarını ona doladı.

“Benim evime gidelim. Hadi.” Tony'nin hiçbir şeye itiraz edecek ne hâli ne de gücü vardı. Natasha'nın koluna girip arabasına gitti.

Koltuğa oturduğunda uzun süredir tuttuğu gözyaşlarının akmasına izin verdi. Küçük bedeni sarsılırken kendi kendine sarılıyordu. Natasha içini parçalayan bu görüntüyle arabasını çalıştırdı.

Elindeki kupayı koltuğa oturmuş Tony'e uzatıp yanına oturdu. “Şimdi anlatacak mısın?”

Tony kahvesinden bir yudum alıp önündeki sehpaya bıraktı. Dolu gözlerini Natasha'ya çevirdi “Steve'i bekliyordum. Çok uzun süre gelmedi ve-” hıçkırıkları konuşmasını bölerken zor da olsa anlatmaya çalışıyordu.

“Ben de onu bulmaya gittim. Tüm sınıfları gezdim ve o orada öylece durmuş-” kendine hâkim olamayıp ağlamaya tekrar başladı “Peggy ile...”

Natasha çocuğun daha fazla devam edemeyeceğini anlayınca onu kendine çekti. “Tony. Tony.” diyecek bir şey bulamıyordu. Kelimeler onun da boğazında düğümleniyordu.

“Seni öylece öptü mü yani?” Steve yavaşça kafasını salladı. “Tony gördü.”
“Siktir.”
“Benimle yaşamayı kabul ettiğini söyleyecekmiş.” gözünden akan yaşla devam etmek için kendini zorladı “Ona Tony demememi istedi.”

Bucky şaşkınlıkla elini çenesine koyup ovdu. “Ben- ne desem bilmiyorum.”
“Ben yüzümü yıkamaya gidiyorum.”

Steve'in çıkmasıyla beraber telefonunu alan Bucky, Natasha'nın numarasını tuşladı. “Nat. Steve mahvolmuş. Ne yapacağımı bilmiyorum.”
“Bende de durum aynı. Hâlâ ağlıyor.”

Bucky iç çekti “Onları sadece kendileri sakinleştirebilir bunu biliyorsun değil mi?”
“Biliyorum, biliyorum ama...” omzunda uykuya dalmış Tony'nin saçlarını düzeltti “Tony şuan bunu kaldıramaz. Sen Steve ile kal. Yarın bir yolunu buluruz.”
“Peki, sevgilim.”
“Seni seviyorum.”
“Ben de seni.”

“Tony, uyan.” kırmızı saçlı kadın Tony'i yavaşça sarstı “Sabah oldu.” esmer çocuk ağlamaktan şişmiş gözlerini aralamaya çalışıp koltuğun kenarından destek aldı.

“Okula gitmeyecek miyiz?”
“Sikerim okulu. Bugün ikimiz için de dinlenme günü. Hadi kalk şimdi yemek yiyelim.” Tony'nin kalkmasına yardım ederek onu mutfağa götürdü.

“Daha iyi misin?”
“Olmaya çalışıyorum.” ne kadar sinirli olsa da içinde bir yer onun için endişeleniyordu “O nasıl? Steve.” Natasha üzgün bir ses tonuyla yanıt verdi “Senden hallice.”

Tony kafasını bu yoğunluktan biraz olsa da uzaklaştırmak için Natasha'nın tabağına koyduğu yemeği yemeye başladı.

“Steve hadi ama!” Bucky yorgana sarılıp kendini koza yapmış çocuğu sertçe sarstı “Çıkmak istemiyorum, Buck.”

Uzun saçlı çocuk iç çekti “Ama zorundasın.” yorganı sertçe yere çekip Steve'in düşmesini sağladı. Gürültüyü duyup odaya gelen Sarah yerde perişan hâlde yatan oğlunu gördü.

“Steven. Zor bir zaman geçiriyorsun biliyorum ama yataktan çıkman gerek. Tony ile görüşmen gerek.”
“Ama o beni istemez.” sesini acınası hâle getirip annelik yönüne oynamaya çalıştı.

“Ama deneyeceksin. Benim oğlum ne zamandan beri vazgeçen biri? Şimdi kalk ve üzerini değiştir.”

Anneye karşı gelinir mi? Hayır tabiki. Yerinden zar zor olsa da kalkıp üzerini değiştirmek için dolabına yöneldi.

Eve doğru giderken kafasında söyleyeceklerini düşünüyordu. Seni beklettiğim için özür dilerim. Öpmek istediğim o değil sensin. Hayır bu salakça. Özür dilerim, seni seviyorum. Hadi gel öpüşelim. Oflayıp kafasına vurdu.

Evin önüne geldiğinde arabayı park etti ve biraz oturmaya başladı. Açılan kapıyla Natasha dışarı çıkıp arabanın yanına geldi “Ne bekliyorsun öyle? Gelsene içeri.”

Arabadan çıkıp ceketini düzeltti. Arka koltuktan aldığı çiçeği çıkardığında Nat gülmeye başladı “Çiçek mi?”
“Yersiz mi oldu?”
“Hayır, sadece... beklemiyordum diyelim.”
“Ben hazırım.”

Natasha evin kapısını aralayıp Steve'i içeri aldı. “Tony? Buraya gelebilir misin?”
“Geliyorum, Nat.” merdivenden duyduğu ayak sesleriyle yukarıya baktı Steve.

Tony kafasını kaldırmadan yürüyordu. Saçı başı birbirine girmiş, üzerinde ona büyük gelen Bucky'nin tişörtü ve eşofmanını giymişti.

Merdivenler bittiğinde kafasını kaldırdı ve elindeki çiçekle bekleyen Steve ile göz göze geldi. “Romanoff, ciddi misin?” gözlerini devirip devam etti “Bir de çiçek mi getirmiş?”

“Sizin konuşmanız gereken şeyler var.”

“Benim konuşacak hiçbir şeyim yok. Onu burada istemiyorum.”

Steve'in yüzü düşmüş, kendini yere bırakmamak için zor duruyordu. Gücünü kaybetmiş bir kahraman gibi çaresiz ve işe yaramaz hissetmesine engel olamıyordu. “Ben istiyorum ama, Tony. Burası benim evim sonuçta.”

Tony kahverengi gözlerini Natasha'ya çevirdi “O zaman ben gidiyorum. Bucky kıyafetlerini benden alır.” Steve'i karşısına geçip elindeki çiçeği aldı “Bunu verebileceğin başka biri yok mu senin?” çiçeği yere bırakıp kapıdan çıktı.

“Tony öyle demek istemedim! Geri gel!” Natasha hızlı adımlarla uzaklaşan çocuğa bağırdı. Bardaktan boşalırcasına yağan yağmurun altında tişörtü ile üşüyerek gidiyordu.

Steve evden çıkıp Tony'nin peşine gitti. Ona yetişmesi pek zor olmamıştı. “Tony. Lütfen.” kısa boylu olan duraksayıp arkasına döndü “Senin saçmalıklarını dinlemek istemiyorum.”
“Sadece bir dakika ver bana lütfen.”

Tony dolmuş gözlerini artık gizleyemiyordu “Bir dakika. Sonra çekip gideceğim.”
“Üşüyorsun. Ceketimi vermemi ister misin?” Steve üzerindeki ceketi çıkardı ama Tony elini ittirdi “İstemem. Anlat çabuk.”

Steve derin bir nefes aldı “Tony biliyorum ben- ben ne dediysem yineliyorum. Onu ben öpmedim ve beni öpmesi için gereken cesareti vermedim. ‘Ben bunu umursamıyorum zaten’ diyebilirsin. Umursayıp umursamaman umrumda değil. Sadece bunu söylemem gerekiyor. Seni seviyorum, Tony. Başka kimseyi değil. Ve senin bana küs olduğun bir dünyada ne kadar yaşayabilirim bilmiyorum.”

Yağmurdan mıdır bilinmez ama ikisinin de gözlerinin altı ıslaktı. Tony burnunu çekip elini Steve'in yanağına koydu “Ben de seni seviyorum, Rogers.

Biraz duraksayıp devam etti “Ama biz birbirimizi acınası duruma düşürmekten başka bir şey yapamıyoruz.”

Parmak uçlarında yükselip Steve'in dudaklarına yanaştı.

Tadını doya doya almak istediği dudaklara küçük bir öpücük bırakıp geriye çekildi

“Hoşçakal.”

Bu onların ilk ve son öpücüğüydü.

Gökyüzünde gürültülü bir şimşek çaktığında Tony arkasını dönüp uzaklaşıyor, Steve ise dizlerinin üzerine çökmüş ağlıyordu.

somewhere only we know | stonyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin