Hayatının en garip kararını vermişti.
Ağzından çıkanlara engel olamamış, öylece dilinden dökülmesine izin vermişti. Bunu mantığıyla mı, yoksa kalbiyle mi yaptığına dair en ufak bir fikri bile olmasa, şimdi hemen sol tarafında oturmuş, eliyle direksiyonu sıkıca kavramış ve dudaklarından dökülen sigara dumanıyla öylece duran bedene bakmaktan kendini alıkoyamamıştı.
Son model arabalardan birinin içinde oturuyor oldukların varsayacak olurlarsa, bu oldukça garip bir durumdu. Deri koltukta hareket ettiği zaman, yüzüne vuran sigara dumanı yüzünden istemsizce soluklanma gereksinimi duymuş, derin bir nefes almış ve en sonunda camı açmıştı.
Soğuk hava yüzüne çarpıp, tüylerini diken diken etse bile kapatmamıştı. Sigaradan ve özellikle dumanından nefret ederdi. Nefes almasını engelleyen her şeyden nefret ederdi.
Nereye gideceklerini sormak dilinin ucunda birkaç kez dönmüştü ama sanki alacağı cevaptan bir nevi korkuyor gibiydi. Koltukta geriye yaslanıp, dağılmış olan sigara dumanıyla hafif bir tebessüm etmişti. Elleri alnına düşen turuncu tutamları geriye doğru iterken istemsizce oflamıştı. Bu saç renginden artık hoşlanmamaya başlamıştı, sürekli aynı rengi görüyor olmaktan sıkılıyordu.
Yanında duran bedenin yola odaklanmasından dolayı birkaç kez başını yasladığı camdan, yandan profilini süzmüştü.
Onun bir katil olduğunu unutacak olsaydı, kesinlikle onunla bir geleceği olduğunu düşünebilirdi. Onun için en güzel şeyleri yapardı, onun hayatına renk getirir, siyahı olabildiğince uzaklaştırır ve o karalanmış hayatına beyaz mürekkep olarak akıtırdı kendini.
Bir anlığına bunun hayalini kurmuş ve o aptal gülümsemenin yüzünde yer edinmesini sağlamıştı.
Kim Taehyung'un bakışları, onun gözlerini bulduğu zaman gülümsemesi yüzünde dondu, hiçbir şey söyleyemedi, hareket edemedi.
Dudaklarına bir gülümseme bahşetti onun bu haline bakarak. "Arsız şeyler düşünürken yakalanmış gibi görünüyorsun Park Jimin, söylesene, ne düşünüyordun?" Bunu söyledikten sonra dudaklarını yalamış ve tüm dikkatin oraya toplanmasını sağlamıştı.
"Deri bir pantolonun içinde ve üzerinde zincirlere bağlanmış bir şekilde ne kadar harika görüneceğini düşünüyordum Kim Taehyung," Sonra çenesini kaşıyıp, düşünüyormuş gibi yaptı. "Belki birkaç kelepçe de kullanırsın."
Söyledikleriyle karşılık kaşları havalanırken, başını geriye atarak kulaklarına kahkahasını doldurmuştu Kim Taehyung.
Belki birazcıkta olsa utangaç kabuğundan çıkmış ve ona doğru arsız bir adım atmıştı. Arsız olmuştu ama olsun, sonuçta ona doğru bir adım atmış ve gülmesini sağlamıştı.
"Eğer ortada zincirler ve kelepçeler varsa, üstünde oldukları kişinin ben olacağını düşünmüyorum Park Jimin."
Gözlerini devirmişti söylediği şeye. Oysa onu o şekilde düşünmemişti, sadece çıkmıştı işte ağzından, çoğu zaman olduğu gibi.
Sessizliğin hüküm sürdüğü yolculuğun ardından, sonunda arabayı yavaşlatmış ve bir ara sokakta durmuştu. Park Jimin kemerini tutarken etrafına bakındı. Geri dönmek için geç değildi, olamazdı, öyle değil mi?
"Burası neresi?" diye mırıldandığı zaman, yanındaki bedenin hafif bir iç çekişini duydu.
"Gidince göreceksin."
Arabadan inip bu gösterişli mekana doğru ilerledikleri zaman yutkunmuştu.
Kendisinden daha yapılı ve uzun olan bedenin yanında yürüyorken etrafa bakmayı ihmal etmiyordu. Bu gibi bir yerde ne işi olabilirdi, etrafta birbirinden iğrenç çiftler vardı, iğrenç kokuyordu.