› it's his blood

3.5K 445 607
                                    

*Bu şarkı ile okumanızı tavsiye ediyorum.

Öne eğik tutmaktan tutulmuş boynunu geriye atarken, kıtlama sesi odada bulunan her birinin kulağına ilişmişti.

Dudaklarını yalayıp, ağzına gelen iğrenç tat sonrası istemsizce yüzünü ekşitmişti. Gitmek bilmeksizin ağzında dolanan kan tadını yutuyor fakat midesini kaldırıyordu. 

Yavaş yavaş kendine gelmeye başlayan zihni, kısıkça aralanmış gözleri bulunduğu yeri yeni yeni algılamaya başlarken, bulanık gözlerini kırpıştırdı birkaç kez. Bedeninin en son ait olduğu odanın soğukluğunu hissedemiyordu bu sefer. Aksine daha sıcak, daha sakindi. Sanki yaşananlar bir kabustu. Hiç o adamın temaslarına uğramamış, hiç o soğuk odada nefessiz kalmamış gibiydi.

Ardından hareketlendiği zaman sırtına bir ok gibi saplanmıştı gerçekler. Acı içinde sesler çıkartırken, etrafına bakındı.

Hayır, her şey gerçekti.

Şayet, buraya nasıl geldiğine dair en ufak bir fikri olmasa bile, en azından soğuk olmadığı için şükretmeyi tercih ediyordu. Gece boyu soğuktan uyuyamamış olması bir yana, geçen her dakika boyunca düşünmeyi kesememiş, en sonunda kendini öldürüp bütün bu olanlara bir son vermek istemişti.

Ama hayır, Park Jimin'in kendisine, geride bıraktıklarına vermiş olduğu bir söz vardı. 

Kana bulanması gereken elleri vardı. 

Başını sağa sola eğip biraz daha rahatlamaya çalıştığı zaman, kollarını öne getirmiş ve gözlerine çarpan bileklerine bakmıştı. Dün gecenin gerçek olduğunu bir kez daha hatırlatmıştı bu görüntü ona. Morarmış ve kan tutmuş bilekleri.

Odanın belirli köşelerinde duran adamların kendi dışında her yere baktığını fark ettiği zaman istemsizce gözlerini devirdi. Kendisine bakmıyor olmaları içini bir nebze iyi hissettiriyor olsa da, uyuduğu zaman boyunca odada birilerinin olması rahatsız ediciydi.

Bileklerini yavaş bir şekilde ovalarken, kapının açılmasıyla yavaşça başını kaldırıp içeriye girene baktı. Kang Dae değildi, kendisini oldukça sinir eden adamlarından biriydi. Adını bilmiyordu. 

"Uyanmışsın demek, iyi uyuyabildin mi?" 

Kendisiyle alay eder tonda konuşuyor olduğundan, içinde onu gördükçe büyüyen öfkeyi körüklüyordu bu adam. 

Cevap verme gereksinimi duymadan, bilekleriyle ilgilenmeye devam etmiş, onun odadaki diğer adamları çıkartışını sonradan fark etmişti. 

Yüzüne bakmamaya devam ediyorken, sözlerine istemsizce kulak asıyordu. "Oysa söyleyeceğim şeylerin ilgini çekeceğini düşünüyordum."

Park Jimin bakışlarını yerden ayırmadı fakat bıkmış bir şekilde iç çekti, "Ne söyleyeceksen söyle, sinirimi bozuyorsun."

Alaycı bir kıkırtı ilişti kulaklarına. "Hiç eğlenceli değilsin."

Adımları, kendi önünde durduğu zaman yüzüne doğru eğildiğini fark etmiş, geri çekilme hissiyatında bulunmuştu. "Uzak dur benden orospu çocuğu."

Dilini damağına çarptırarak garip sesler çıkartmış, en sonunda omuzları sallanacak şekilde alayla gülmüştü. Elinin tersi yanağına doğru uzanınca kafasını çekmişti geriye doğru. 

"Bugün sadece benimlesin," diye mırıldandı yüzüne. "Sanırım birkaç şey yapmamızın sakıncası olmaz."

Park Jimin bıkkınlıkla gözlerini devirdi. 

CRIMINAL | VminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin