Medya'ya bıraktığım bu şarkıyı dinlerken yazdım, bilmiyorum size hitap ediyor mu.
Eli yatağın diğer tarafına gitti, uzun bir süre ne yaptığını anlamaya çalışaraktan yokladı boş çarşafı, ardından kısıkça açtı gözlerini ve baktı boşluğa.
Gideceğini biliyordu.
Gecenin bir saatinde üstünün örtülmesi ve aşağıdan gelen kapı sesiyle anlamıştı gittiğini. Ona bu denli bağlanmanın acısını mı çekiyordu bilmiyordu, sadece kırılmıştı. Onunla uyumak istemişti, çok bir şey değil. Yüzüstü yattığı pozisyondan oturur hale gelmiş ve tekrardan kaymıştı bakışları yatağın boş tarafına.
Sonrasında üstündeki örtüyü ittirmiş, soğuk zemine ayaklarını basmış ve dağınık sarı saçlarıyla birlikte ensesini kaşıyarak lavaboya doğru ilerlemişti. Kısa süreli bir şekilde hallettiğinde işini, aynanın karşısına geçmiş ve birkaç kez su çarpıp havluyla sildikten sonra hafif eğilmişti vücudunu daha rahat görebilmek için.
Minik parmakları, yüzünde iz kalan çiziklerin üzerinde gezindi, kısa sürede geçmelerini umuyordu. Kolunda bulunan izin artık onun bir parçası olduğundan emindi ama.
Tekrardan ıslattığı ellerini saçlarından geçirerek geriye doğru taramış ve mutfağa inmek adına çıkmıştı odadan. Ağzında dolanıyordu bir şarkı, mırıldanıyordu sebepsizce. Kırıldığının üstünü örtmek ve onu bırakıp gitmesinin hissini unutmak istiyordu.
Yöneldiği mutfakta, buzdolabının kapağını açmış ve gördüğü boş raflar yüzünden kaşlarını çatmıştı. Alışveriş yapmayalı ne kadar oluyordu? Bütün parasını ıvır zıvıra harcadığı için, doğru düzgün yemek bile yemiyordu. Bay Park'ın yanında çalıştığı zamanlar birikim yapmaya başlamış, maaşından sadece gerektiği kadarını kullanıp geri kalanını hesabına yatırmıştı. Çok fazla olmasa da kendisini güzelce idare edebilecek bir miktar bulunmaktaydı.
Tezgahın üstünde bulunan abur cubur paketini açmış, avuçlayarak ağzına birkaç tanesini atmış ve kahvaltıyı dışarıda yapma kararı verdikten sonra hızlı adımlarla merdiveni çıkmaya başlamıştı. Odasının kapısını ittirmiş, ağzında tuttuklarını hâlâ çiğnemeye devam ederken, dolabının kapaklarını açmış ve giymek için rahat bir şeyler çıkartmıştı.
Gri bol kazağını giymeden önce, altına her zaman giydiği dizleri yırtık siyah pantolonunu geçirirken, dağılmış yatağa kaymıştı bakışları. Dün gece, o gitmeden önce yapmış oldukları şey geldi aklına, yutkundu. Kalbinin ne kadar hızlı attığını, buna rağmen o esmer teni ne kadar arzuladığını hatırladı.
Dokunuşlarını, dudaklarını değdirdiği her yer.. o iyi hissettiriyordu. Parmakları boynunu buldu bu sefer, aklına gelen şey ile aynanın önüne geçti ve tişörtünün yakasını çekiştirdi. Başını hafif sağa çevirerek, boynuna kaydı bakışları. Bıraktığı morluklar ve kan toplamış diş izlerini görünce kaşları çatıldı, istemsizce kelimeler döküldü ağzından, "Sikeyim seni Kim Taehyung."
Yatağın üzerine bırakmış olduğu gri kazağı es geçerek, dolabından boğazlı bir kazak çıkartmış ve üstünden çıkartmış olduğu tişörtü dolabın içine bırakarak, elinde tuttuğu siyah kazağını giymişti. Dağınık saçlarını çoğu kez eliyle geriye doğru tarasa da, iflah olmayan saçlarını bir berenin altına toplamış, önden birkaç tutam bırakarak odadan ayrılmıştı.
Salondaki masanın üzerinden aldığı telefonu arka cebine sıkıştırdıktan sonra botlarını giymiş, askıda duran deri ceketini almış, kapının yan tarafında bulunan boy aynasından kendini kontrol ettikten sonra, dış kapıyı açmış ve karşısında dikilen bedenle istemsiz olarak irkilmişti.