°ar

452 44 33
                                    

Velev ki sen bu hayatın öğlen satırında uyak bir sessin, ve diyelim ki hasır şapkanın altında narin cildini koruma çabasındaki bir hanımefendinin gözlerindesin.

Eh bu burada biter. Diğer uyağa geçilir, eskide kalanın ahı kendinedir.

Bir kaç gün sonrasında hala aynı uyaktım, bir kaç gözden kaçıp bir kaçında saliseler içmiştim. Bunu bilmemek beni sanrısallaştırır. Konumuz bu değil.

Konumuz benim bardak silerken yine fazla güç uygulamış olmam. Konumuz elimi kesen viski bardağı, konumuz ona olan aşkından intiharla süslediği yerleri ışıldatan casablanca bardağı. Çirkinin sevdası da amber, ölümü de.

Lavaboda suyun altında tuttuğum elim her çektiğimde kırmızıya hatırlanıyorken, gözlerimi yumdum. Açılan kapıdan birileri girmişti bu sırada. Ortam hijyenden muaf.

"Bilader nerdesin ya sen? Oha, hasiktir! Eline n'oldu?"

Gözlerimi açıp soruyu soran çocuğa döndüm. Gözlerimdeki mesajı anlamış olacaktı ki öksürerek kendine geldi.

Yani cidden sonuca varıştaki ayrıntının seyrinde ne yapacaksın? O viski bardağını inceldiği yerden elime sokuşumla sıçayıp bir casablancanın intiharında yer almamın, elimin acısını dindirmede gidilecek yolda nasıl bir yardımı olabilir?

Dispenserden çektiği bir avuç peçeteyle elimi avcuna almasıyla kasıldığımı hissettim. Acım karadelik, elim yok.

Bu sıcaklık neye delalet?

Ben soru sordum.

Gözlerimi iki avcun arasından ve bir grup peçeteden kaldırıp karşımdaki bedene baktım. Odaklanmış, peçeteleri işe koşuyordu. Ar biraz emperyalizm, ah bir an.

Bir an. Kapalı kaldığımız havuz. Bir an hatırladığımız dokunuş.

"Arda?"

Kafasını kaldırıp gözlerime baktı. Var olduğunu unuttuğum her şeyle. Yok olduğunu bildiğim her şeyle.

"Geldim Göktuğ. Güneşi tepene doğuracağım."

****

Bu benim kaçıncı yüzyılım.
Bu benim kaçıncı andım.
Bu benim gideyim derken kaçıncı kalışım.
Gözyaşında teyemmüm etmezsem kendimi gün/ah'kar sayarım.

Dört yılın dördü dörde katlanıp dört vakitlik ibadetimle, cemaat cemaat girsinler ki iki gözünde nurlanayım.

"Ağlama."

Diyebildim sadece.

"Beni tanımadın. Göktuğ seni aramaktan vazgeçtim ama seni unutmamaktan vazgeçemedim. Sen beni tanımadın Göktuğ."

Derin bir nefes aldım. Deliler gibi konuşup susayım diye ağzıma kapanan ellerin yerini alan dudaklardan, ilk ilanı aşkımda saçamalayan çenemin zembereğini öpen dudaklardan gözyaşı damlıyordu.

Hak neydi, haklı neredeydi, hak haklıya teslim edildiğinde sonrası var mı ki?

"Ben benden gittim. İçim toprak, çiğnediğim çamur olmuş, gözümdeki perdeye rağmen tenim tanıdı seni. Beni ben olmaktan dolayı mazur görme, ağla o zaman sol kavmime deprem yığıyor her damlası."

"Ebenin  amı ama. Konuşma şöyle böcek gibi kalakalıyorum karşında."

"Ağlama."

Sesimin titremesi, kirpiklerinin yanağıma sürtmesiyle uçurumun kenarına sabitlenmişti. Ulan benim ruhumu astığım iplerde cambazlığın yeri neydi?
Son bir iç çekişten sonra ağlamayı zorla kesen çocuğa baktım. Zira ilk aşkımdı, zina ilk sevabımdı. Kafasını kaldırıp bana baktığında kendisi bilmese de çoktan sözünde durmuştu bile.

Bunun bizimle alakası yok.

Gözlerine güneşi nasıl kandırdı?

Gülümsedi.

"Hoş gel'din."

****
Sonuncuyu anlayana bölüm ithaf edicektim olmadı : gelecekten gelen yazar notu
Şimdi gidiyom.
Bb✌️

Obijmi MeneHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin