Yorgunluktan kendimi yatağa attıktan sonra telefonuma bakıp komodinin üzerine koymuştum. Ardından uyuya kalmışım. Uyandığım gibi saate baktım, 2 saat kadar uyumuşum.
Bizimkiler sofrayı hazırlamış olacaklar ki babamın telaş gürültüleri odama kadar gelip uyanma sebebim olmuştu.
Birazdan misafirler gelir diye düşündüm ve yataktan kalktım. Üstümdeki kıyafetlerle uyuduğum için değiştirme ihtiyacı duydum. Giyinme odamdan beyaz crop-top t-shirt ve siyah dar paça kot pantolonumu aldım ve üzerimi değiştirdim. Lavoboda yüzümü yıkayıp kendime geldim.
Makyaj masamda duran tarakla saçımı taradım. Yüzümde yine lip-balm, rimel ikilisi vardı.
Tam siyah-beyaz sneakersımı giyecektim ki aşağıda kapının açıldığını farkettim. Misafirleri karşılayan kişinin Mary olmasına rağmen bir anda hiç de yabancı olmayan sesler tüm içtenlikle Türkçe bir şeyler söylemeye başladı. Ama seslerin sahibini tam olarak anımsayamadım.
Ayakkabılarımı giyip odamdan çıktım ve koridordan merdivenlere doğru yürümeye başladım. Bu sırada seslerin sahiplerini hatırlar gibi oldum. Zaten bu sırada da annem konuştu:
- Ay Serapçığım, ne iyi ettiniz de geldiniz. 6 sene olmuş resmen, özlemişim gerçekten.Ne? Annem Serap mı dedi? Hayır. Şaka olmalı herhalde. Sürpriz misafirler Oğuzlar mıymış?
***
Kısa süreli şokun ardından kendime gelip merdivenlerden inmeye başladım. Çok yavaş ilerliyordum. İçimden bir ses geri adım atmamı söylüyordu, bu yüzleşmeye hazır değildim. Ama er ya da geç aşağı inmek zorunda olduğumu bildiğim için mecburen yürüyordum.Son 3 basamak kala kafamı nihayet yerden kaldırabilmiştim. İlk dikkatimi çeken tabii ki de Oğuz oldu. Onun da en az benim kadar gergin oluduğu her halinden belliydi. Ona bakarken adeta donakalmıştım. Sonra babam beni farketti.
- Alara, ben de tam seni çağıracaktım. Gel kızım, bak kimler geldi.
Babam birden bana seslenince, sadece ürkmeme değil, salondaki herkesin de bana bakmasına sebep oldu. Toparlanıp salona geçtim.
- Hoş geldiniz.
- Hoş bulduk kızım. Nasılsın?
- İyiyim sen nasılsın Hakan amca?
- Ben de iyiyim çok teşekkür ederim.Hemen bi koltuğa oturdum. Aynı şekilde Serap teyzeylede biraz detaylı konuştuk. Bu sırada Oğuz'dan tık çıkmıyordu. Serap teyze birden döndü:
- Oğlum dilini mi yuttun? Bak işte kaç sene başımızı yedin Alara, Alara diye.
Kız şimdi karşında bu seferde sen susuyorsun. İnsan bir hal hatır sorar oğlum, o kadar da mı öğretemedim sana?
- Nasılsın Alara?, dedi. Sesi titriyordu.
- İyiyim, sen?, dedim. Benim sesiminde ondan bir farkı yoktu.
- Ben de iyiyim.Konuşmamızın devamı gelmeyince bir sessizlik oldu. Annem ortamın gerildiğini sezmiş olmalı ki:
- E hadi madem, buyurun sofraya.
- Evet, hadi geçin bakalım, diye destekledi babam.Sofraya geçtik. Yemek bitene kadar ara ara ikimizde sohbetlere dahil olsak da birbirimizle hiç konuşmadık. Yemek boyunca sık sık göz göze geldik. O bana baktığında içimdeki çocuk Alara "onu affetmelisin" diye bağırıyordu, vicdanımsa "asla" der gibiydi...
Yemek bittikten sonra kahveler için tekrar salona geçtik. Su içme bahanesiyle mutfağa kaçtım. Ben giderken arkamdan Oğuz'un yukarı çıktığını gördüm. Lavaboya gidiyor olmalıydı.
Rahat rahat soluk alıp, bir bardak su döktüm kendime. Tam içiyordum ki ensemde bir nefes hissettim. Elimde ki bardağı tezgaha bırakıp mutfaktan çıkacaktım. Bardağı biraz sertçe koydum. Farkettiğimi anlayıp ensemden çekildi. Kapıya yöneldiğimde bir fısıltıyla:
- Özür dilerim, dedi. Neredeyse ağlayacak gibi söylemişti bunu. Dönüp ona baktım gözleri doluydu gerçekten.
- Neden?, dedim kırgınlıkla. Ağzımdan çıkan bu kelime gözünden bir yaş damlamasına sebep oldu. O kolay ağlayan biri olmadı hiçbir zaman, en azından yanımdayken. Gerçekten üzülmüştü, geçekten pişmandı.- Her şey için çok özür dilerim. Biliyorum bu kadar şeyden sonra kuru bir özür kendimi affettirmeyecek sana. Ama deneyeceğim. Beni affetmeni tüm kalbimle istiyorum, dedi. Yaklaştı ve devam etti: Sarılabilir miyim?
Ne diyeceğimi bilemedim. Ağzımdan evet sözcüğü çıkmıştı bile. Kendimi onun kollarında buldum. Daha fazla dayanamadı göz yaşlarım, çenemden aşağı süzülüp gitti. Birkaç saniye öyle kaldık. Sonra onu kendimden çektim.
Öylece kalakaldı. Mutfak lavabosunda yüzümü yıkadıktan sonra salona gittim. 1-2 dakika sonra da o geldi.Yarım saat daha oturup gittiler. Vedalaşırken bir daha sarılmak zorunda kaldık. Bu sefer ben de karşılık verdim. Tüm içtenliğimizle sımsıkı sarıldık birbirmize. Tabi o anlamadı bunu.
Gittikleri gibi odama koştum. Sesimi duymasınlar diye duşa girip hunharca ağladım. Kafam o kadar karıştı ki bu akşam.
Duştan çıktım, üstümü giyindim, saçımı kuruladım. Ağladıktan sonra çekilen uyku kadar huzur verici bir şey bulabilmiş değilim henüz. Yatağıma yatacağım sırada komodinin üstündeki gece lambamda bir postit gördüm.
Seninle uzun uzadıya konuşmak istiyorum. Eskisi gibi samimi olalım istiyorum. Çok bir şey yazamayacağım şimdi. Duygularıma bu kağıdın yetmeyeceğini söylememe gerek yok diye düşünüyorum.
Eğer istersen yarın koşu parkının girişinde, sabah saat 11 de buluşalım. Aradan 6 sene geçse de sana olan anlamlı duygularım hiç değişmedi.Seni seviyorum. İyi geceler Lunet.
OĞUZ'İyi geceler Gadget.' diye geçirdim aklımdan. Ardından telefonuma mesaj geldi.
Brooke:
Saat geç oldu farkındayım ama bir son dakika yaza veda partisi düzenliyorum. Gelmek istersen yarın saat 12:30 da arka bahçemde havuzlu bir parti ayarladım. Seni görmeyi çok isterim. Evimin konumunu atacağım.
İyi geceler Alara. <3Anlaşılan yarın yoğun bir gün olacak, tıpkı bugün ki gibi...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bileklik
Teen FictionEski arkadaşlar yıllar sonra karşılaşır ve düşünüldüğü gibi hiçbir şey eskisi gibi kalmamıştır... Bu hikayeyi baş karakterden dinleyeceksiniz. Bazen bir günlük olacak bazen de bir hikaye. [kısa hikaye] Keyifli okumalar. - Elif ☀