Işıklar neden açık değil? Bu seste ne böyle? Ben yatıyor muyum? Neler oluyor?
Gözlerimin kapalı olduğu farkedince hemen açtım, açtım ama burası da neresiydi?
Annemle babam başımda bekliyormuş. Gözümü açtığım gibi nasıl olduğumu sordular. Başımın arkasının ağırdığını, onun haricinde iyi olduğumu söyledim. Zaten başım da sargılıydı.
Etrafıma baktığım bir hastane odasında olduğumu anladım. Gelen seste benim bağlı olduğum cihazın sesiydi. Bana ne olduğunu ve neden burada olduğumu sordum. Bana partide havuza düşüp başımı zemine çarptığımı söylediler.
Ardından içeri hemşire girdi. İç kanama riskimin neredeyse geçtiğini ama birkaç gün daha burada kalmam gerektiğini söyledi. Başıma pansuman yaptı, sargımı yenileyip odadan çıktı.
-Bizi çok korkuttun, dedi annem.
-Özür dilerim böyle olmasını istemezdim.
-Hayır tatlım özür dilemene gerek yok.-Annene neden doğru düzgün söylemedin nereye gittiğini, bir mesajla geçiştirmişsin kadını, dedi babam.
-Faruk! Üstüne gitmesene kızın. Zaten canı burnunda. Tamam olan olmuş işte. Bulduk götürdük kızımızı hastaneye ve şimdi de uyandı, durumu iyileşiyor. Sen mutlu olacağına daha çok sinirlenip ona kızıyorsun.
-İyi, sakinim ben, hiçbir şey söylemeyeceğim size. Anne kız kafa kafaya vermişsiniz, ne yaparsanız yapın. Alara sen dua et de Oğuz oradaymış. O aradı haber verdi bize.
-O mu getirdi beni hastaneye? dedim.
-Evet, arkadan iki kişi daha geldi. Dışarıdalar hepsi, senin uyanmanı bekliyorlardı, dedi babam.-Çağırabilirsiniz, konuşmak istiyorum onlarla.
-Hayır küçük hanım. Henüz uyandın ama dinlenmen gerekiyor. İç kanama olasılığın neredeyse olmadığına göre uyuyabileceğin anlamına geliyor. Bu yüzden hemen yatıyorsun.
- Ama anne, lütfen izin ver.
-Aması maması yok dedim Alara. Konu kapanmıştır. Hadi bakalım kapat gözlerini.
-Tamam!***
Elime zarifçe birkaç parmak değdi uyurken. Sanki beni incitme korkusuna kapılmıştı dokunan kişi. Ardından yavaşça tuttu elimi. Yarı uyanık gibiydim. Tam olarak anlayamasam da sessiz bir ağlama sesi geliyordu. O ses fısıltıyla konuşmaya başladı. Bu sırada başka bir el usulca saçlarıma değiyordu.
-Sana yeni kavuştum, iki gün oldu. 6 yılın boşluğunu doldurmak isterken şimdi seninle birkaç gün daha birlikte olabilmek için neleri vermezdim.
Saçımdaki elini çekti, gözyaşlarını koluyla sildi. Gözlerimi hafifçe aralayıp ara ara bakıyordum ona, umarım uyumadığımı görmez.
-İç kanaman varmış dediler, tehlikeli olduğunu biliyorum. Sana bir şey söyleyeceğim. Seninle ayrı geçen yıllarımızda hiç ilişkimin olmadığını söylemek isterdim sana fakat tahmin ettiğin gibi, oldu.
İç çekti ve devam etti buruk sesiyle.
-Bundan 2 sene önceydi. İsmi Eva. Çok güzeldi, çok zekiydi. Ne yaptığını bilir, çok akıllıca hareket ederdi, aynı senin gibiydi kısacası. Doğrusu, onu da bu yüzden sevdim ya... Belki de onu hep sen gibi hayal etmişimdir. Her neyse konumuz bu değil şimdi, dedi ufak bir tebessümle.
Sonra devam etti.
-İşte iki sene önce, yaklaşık bu günlerde o bir araba kazası geçirdi. Olay yerinde babası ve kardeşi vefat etti. Annesiyle onu yoğun bakıma aldılar. Annesi daha fazla dayanamadı. Yoğun bakıma alındıktan bir gün sonra vefat etti.
Ve o üç hafta komada kaldı. Doktorlar iyileşebilir diyorlardı. Hep bir umudum vardı. 3 haftanın sonunda o da gitti. Hemde aynı böyle senin başında beklediğim gibi bekliyordum o sırada. Sonra bir ses ve...
Ağlamaya başladı tekrar. Kendine engel olmaya çalışıyordu ama içinden gelen bolca ağalama isteği bu çabaya karşı koyuyor gibiydi.
-Belki de boşuna endişe ediyorum şu anda. Değil mi? Sen iyi gözüküyorsun ve daha da iyi olacaksın. Buna inanıyorum ve sen de inan. Seni seviyorum, derken alnımdan öptü.
Annemlerle konuşmamış olmalıydı ki benim için tehlikenin geçtiğini öğrenmemişti. Daha fazla üzülmesine dayanamayıp yeni uyanıyor taklidi yaparak açtım gözlerimi. Toparladı bir anda kendini. Yüzündeki mutluluğu her şekilde görebiliyordum.
-İyi misin? Nasıl hissediyorsun?
-İyiyim ve gayet iyi hissediyorum, dedim güler yüzle.
-Doktorla konuşmuştum ameliyattan çıktığında. İç kanamanın olabileceğini söylemişti.
-Evet öyleymiş fakat birkaç saat önce ilk defa uyandığımda hemşire odaya pansuman yapmak için gelmişti. O zaman riskin geçtiğini ama yine de biraz gözetim altında tutulacağımı söyledi.
-Gerçekten mi? İnan ne kadar mutlu oldum bilemezsin, dedi büyük bir neşeyle. Sonra ekledi: Sarılabilir miyim?
-Tabii ki.Biz sarılırken odaya önce annemlerle birlikte Brooke ve Chris de girdi. Hepsi şok olmuş gibi bakıyorlardı.
Sarılmayı kestik ve onlara baktık. Koltuklara oturdular ve onlar da bize baktı.
-Nasılsın, dediler Chris ve Brooke aynı anda.
-İyiyim, gayet iyiyim. Teşekkür ederim hepinize beni buraya siz getirmişsiniz. Siz olmasaysınız kim bilir...
-Şşş! Öyle deme Alara, yok bir şey işte. Sen yorma kendini dinlen lütfen, dedi Brooke.
-Brooke haklı, hiç önemli değil. Yeter ki sen bir an önce iyileş, dedi Chris.Biraz sohbet ettik. Gerçekten iyi hissetmeye başlamıştım kendimi ama bu hastane denilen kapsülden çok sıkıldım, çıkmak istiyordum.
Odaya bir hemşire girdi. Serumumu yenilemek için gelmişti.
-Odanın bu kadar kalabalık olamaması gerekiyor. Lütfen sadece bir refakatçi kalsın. Diğerleri ziyareti uzatmadan çıksın lütfen hem hastanın hem sizin sağlığınız için tehlikeli.
-Peki, teşekkürler hemşire hanım, dedi babam.-Evet gençler, duydunuz hemşireyi. Hadi bakalım. Ziyaretin kısa olanı makbulmuş öyle değil mi Oğuzcuğum?
-Evet, Faruk abi, haklısın.Benimle vedalaşıp odadan çıktılar. Tek tek sarıldım onlara. Chris bana sarılırken biraz fazla heyecanlıydı sanki. Ya da bana öyle geldi.
Her neyse öyle ya da böyle bir şekilde 3 günümü hastanede geçirdim. Ardından eve geldim.
Eve geldiğim için o kadar mutlydum ki anlatamam. Evim evim, güzel evim.
"Home sweet home"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bileklik
Teen FictionEski arkadaşlar yıllar sonra karşılaşır ve düşünüldüğü gibi hiçbir şey eskisi gibi kalmamıştır... Bu hikayeyi baş karakterden dinleyeceksiniz. Bazen bir günlük olacak bazen de bir hikaye. [kısa hikaye] Keyifli okumalar. - Elif ☀