VI

52 12 13
                                    

''Ne yapabiliriz onu düşünelim şimdi. Önce sen kendine gel, ucunda ölüm yok ya! Bu zamana kadar bu adam sana yazmamış işte, hem mektupta da söylemiş bak sen istemezsen karşına çıkmayacakmış. Sakin olalım ve güzelce bir plan yapalım. Biz bu işin içinden bir kez çıktık, yine çıkarız!'' dedi ve Alin'in gözlerine dikti gökyüzü gözlerini. Bu zamana dek belki hiç olmadığı kadar kendinden emin söylemişti bunları, zorlu bir sınavın başarıyla üstesinden gelmiş, okulun en gözde öğrencisiymiş gibi söylemişti. Elbette ki o da korkuyordu, korkusu gözlerine, ağzından çıkan cümlelere tesir etmesin diye avucunun içine aldığı parmaklarını düşmanını boğazlarcasına sıktı.

''Tamam, tamam sakinim. Dediğin gibi biz seninle bunu hallettik -en azından öyle sanmışlardı-, yine yapabiliriz, sana güveniyorum.'' dedi Alin. Mavi'ye güveni sonsuzdu. Zaten tartışıp bunca yıl görüşmemelerine sebep olan olayda Mavi her zamanki gibi haklıydı yine. Alin o bir türlü yakasını bırakmayan lanet gururuna yediremediğinden sırtını dönmüştü Mavi'ye.

''Aklımda iki şey var Alin, ya gidip bu adamla bir yolunu bulup masaya oturacağız ve artık buna son vermesi gerektiğini, sana saplantılı olduğunu, hissettiği şeyin aşktan başka her şey olabileceğini ama asla aşk olmadığını, gerçekten seven insanın hiçbir zaman sevdiğine zarar vermeyeceğini, senin de onun iyi olmasını istediğini fakat hiçbir zaman birlikte olamayacağınızı söyleyeceğiz.'' dedi Mavi. Gökyüzü gözler bu kez masadaki kahve bardağına kilitlenmişti. Üzerinde, diz çöken bir adamın karşısındaki kadına uzattığı kırmızı bir kutu olan bardağa. Bu bardağa hiç bu kadar dikkatli bakmadığını fark etti. Neden baskındı ki zaten, her gün mutfak dolabında kahve sırası bekleyen birkaç bardaktan farksızdı sonuçta. Üzerinde diz çöken bir adamın karşısındaki kadına uzattığı kırmızı bir..

''Mavi?''

İsmini duyunca sustu zihni.

''Ee-evet, efendim Alin?''

''Diğer ihtimali söylemedin?''

''Şey diyecektim, bir şekilde uzlaşacağız Afan'la işte.''

''Tamam ama nasıl? Numarası yok, yazdığı mektupta adres yok, nasıl ulaşacağız ki? Hem diyelim ki dediğin gibi yaptık, Afan bizle konuşmak isteyecektir evet ama ya ters teperse, ya bize zarar vermeye kalkışırsa?''

''Adres işine bakacağız, eski mahalleye birini gönderir sordurturuz. Ayrıca zarar veremeyeceği bir ortamda olacağız. İstese de bir şey yapamayacağı bir yer, ne bileyim kalabalık bir kafe, belki bir alışveriş merkezinin yemek katı olabilir.''

''Anladım tamam, bana da mantıklı geldi.'' dedi Alin, içindeki korku bir nebze olsun azalmıştı. Mavi onun yanındaydı, yanı başında oturmuş, sıkıntısını kendi sıkıntısıymış gibi sahiplenmişti. Hem Mavi iki kişilik gruplarında güçlü olan taraftı.

Oturduğu yerden kalkıp Mavi'nin oturduğu kanepeye yöneldi.

''Yanına oturabilir miyim?''

Evet anlamında başını sallayıp gülümsedi Mavi. Gülümsemesi sarılmak için alınması gereken izni çoktan vermişti Alin'e. Mavi kapıyı açtığında korkusundan güvendiği tek kişiye sarılan Alin değildi bu, bu defa koskoca dokuz yılın özlemini gözündeki yaşlarla birlikte silen, en sevdiği arkadaşına, can parçasına, dostuna, sırdaşına, anılarının ortağına, çocukluğuna sarılan Alin'di, bir daha hiç bırakmayacakmış gibi sımsıkı sarılan Alin.

Gözünden; annesinin makyaj malzemeleriyle yüzünü boyayıp, topuklu ayakkabılarıyla düşe kalka dans etmeye çalışırken yakalanan kız çocuğu gibi utangaç bir damla düştü Mavi'nin. Alin fark etmeden yavaşça sildi. Hiç bu kadar sesli ağlamamıştı aslında ve hiç bu kadar iyi gizlememişti hıçkırıklarını.

''Alin, ben seni çok özledim. Çok zaman geçti, büyüdük koca koca kadınlar olduk. Yürüdüğümüz yollar, o yollarda yürürken aklımızdan geçenler. Yaşamamız gerekenler ve yaşayamadıklarımız farklıydı belki. Ama aynı işte şu sarılman hiç değişmemiş, seninle tekrar görüşmemiz böyle kötü bir durumda olmamalıydı, yine de iyi ki geldin. Kan kardeşler böyle günler için var zaten, değil mi?'' deyip kıkırdadı.

''Elbette.'' İle karşılık verdi Alin, tebessüm ederek. Buruktu bu tebessüm çünkü Mavi bunları söylerken o, dokuz yıl önce gururunu yenemediği güne gitmişti. Çocukken sınıf panosundan aldığı iğneyi başparmağına batırıp bir damla kanla kardeş olduğu can dostuna sırtını dönmüşken nasıl gülebilirdi ki?

''Hey! Bu suratsızlık sana hiç yakışmıyor. Şu halinle on beş yaş büyük gösteriyorsun, gül biraz.''

Alin kahkaha attı. Son zamanlarda hiç bu kadar içten gülmemişti.

''Teşekkür ederim.''

''Rica ederim. Hemen döneceğim.'' Deyip koltuktan kalktı Mavi. Odasına gitti, çalışma masasının üstündeki defterlere göz gezdirip boş olanlardan birini aldı. Kumbaradan bozma kalem kutusundan da bir kalem alıp odadan çıktı. Geçerken holdeki aynada kendine baktı, derin bir nefes aldı ve salona, Alin'in yanına döndü.

''Bu kadar özlem giderme yeter.'' dedi gülümseyerek. Saçını omzunun arkasında atıp çenesini hafifçe yukarı kaldırdı,

''Artık harekete geçme vakti!''

MAVİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin