Multimedia: Kenan Öztürk (Kayla'nın babası)
Kapımı birinin çalmasıyla uyanmıştım, babamdı. Kızını nihayet hatırlamıştı. Alnımdan öptü.
–Günaydın prenses.
+Günaydın babacım, unutuldum sanıyordum.
–Yapma tatlım çok yoğunum. Yoksa seninle ilgilenmez miyim?
+Tamam haklısın baba, dedim ve sarıldım onu gerçekten özlemiştim.
–Prenses benim bir süreliğine...
+Dur tahmin edeyim yurtdışına gitmen gerekiyor.
–İş için kızım, yoksa...
+Gitmezsin, evet. Peki bu sefer ne kadar baba? Bir ya da iki yıl? Annemin öldüğüne daha 15 gün bile olmadan sen beni Meloş'a bırakıp Brezilya'ya iş görüşmesine gitmişsin. Bir yıl da değil tam beş yıl 2 yaşındaydım ben ya. Hem annem hem babam terk etmişti beni. Benim yanımda değildin baba ben büyürken, sen yanımda değildin.
–Ama kızım ben seni asla...
+Terk etmedin. İş için değil mi baba? Benden daha önemli olan iş için. Pe-pe-ki ya bu sefer neree-yee ne kadar süre? Konuşamıyordum.
–New York, 1 yıl.
+Hemen mi?
–Evet bir saate gidiyorum.
+Peki, iyi yolculuklar. İyi eğlen ama pardon "iş için" değil mi baba?
–Kayla...
+Beni yalnız bırakır mısın baba? Lütfen. İtiraz etmemişti. Gözyaşlarım bir türlü durmak bilmiyordu. Bir anda okul aklıma gelmişti. Saat 07.00'yi geçmişti. Üzerimi giyinmek için kalktım. Başım dönüyordu sanırım sinirdendi. Geçeceğini umdum ve üzerimi giyindim. Her zamanki gibi berbat görmüyordum ama bunu düşünecek durumda değildim. Çantamı aldım aşağıya indim, babam oturuyordu. Bana döndüğünü fark ettim ve yüzümü çevirdim ayakkabılarımı giydim ve çıktım. Bir süre sonra kendimi koşarken buldum. Hem koşuyor hem ağlıyordum. Okula yaklaşmıştım, hiç yavaşlamadan aynı hızla koştum okula girdim. Merdivenlerden koşarak çıkmaya devam ettim, başım yine dönüyordu. Bir anda dengemi kaybettim ve kafamda bir acı hissettim. Kafamı sert bir zemine çarpmıştım ve sanırım bayılmıştım.-YANKI'dan:
Kayla'nın koşarak okula girdiğini gördüm, bir yandan da ağlıyordu. Peşinden koştum. Merdivenlerden çıkarken Kayla bir anda dengesini kaybetti ve kafasını çarptı. Hemen yanına koştum. Kafasından tutmaya çalışırken elime bir sıvının bulaştığını fark ettim. Elim kan olmuştu. Kayla'nın başı kanıyordu. Okul başımıza toplanmaya başlamıştı, Kayla'nın arkadaşları da telaşla geldiler. Ambulans çağrılmıştı benimse ambulansın gelmesini beklemeye hiç niyetim yoktu. Kayla'yı kucağıma aldım ve arabama taşıdım. Arkadaşları da bizimle gelmişti.
Nihayet hastaneye gelmiştik. Kayla'yı odaya almışlardı durumuna bakmak için. Rüya Kayla'nın babasını araması gerektiğini söyledi ve aradı. Telefonu kapattıktan sonra: "Geliyor" dedi. Kayla'nın o hali hala aklımdan çıkmıyordu. Ya ona bir şey olsaydı? Arkadaşım sonuçta..!
Doktor çıkmıştı "Korkulacak bir şey yok şu anda uyuyor." dedi. O anda asansörden Kenan Bey'in çıktığını görünce hemen yanına gittim ve ona: "Kayla'nın durumu iyiymiş Kenan Bey, şu an uyuyormuş" dediğimde birden bana sarılmıştı.
–Sen prensesimin hayatını kurtardın, evlat. Hayır, prensesimizin... :)-Tekrar KAYLA'dan:
Uyandığımda kendimi hastanede bulmuştum. Kapının açıldığını fark ettim, gelen babamdı.Şimdiye New York'ta olması gerekmiyor muydu?
–Kayla nasılsın hayatım?
+İyiyim baba ama sen neden buradasın?
–İş biraz daha bekleyebilir. (Alnımdan öptü ve devam etti.) Bizi çok korkuttun Kayla, bizi derken Meloş'u mu kastetmişti?
+Önemli bir şey değil baba, sadece kafamı çarptım.
–Seni hastaneye getiren çocuk, o kadar endişelendi ki sana bir şey olacak diye. Babam kimden bahsediyordu, Yankı'dan mı? Ve benim için endişelenmiş miydi?
+O burda mı?
–Başından hiç ayrılmadı ki. Rüyada olmalıydım.
+Baba, ona teşekkür edebilir miyim?
–Tabi ki, dışarda olucam, dedi ve alnımdan öpüp çıktı. Kapıda duran Yankı'yı fark etmiştim. Beni görmüş olmak sanırım onu sevindirmişti, içeriye girdi.
+Yankı, sana nasıl teşekkür etsem bilmiyorum. Her ihtiyacım olduğunda yanımdasın.
–Ben olmam gereken yerdeyim, Kayla. Elimi mi tutmuştu o? Bayılmak üzereyim. Sonra tekrar devam etti:
–Karşıma iyi ki çıktın, prenses. Bir süre birbirimize bakıp durmuştuk. Konuyu değiştirmeliydim.
+Yankı, kızları gördün mü hiç bugün? Onları unuttum.
–Dışardalar, seni bekliyorlar.
+Peki ya babam, bir şey söyledi mi bir yere gidecek mi?
–Sanırım az sonra gidecek, Kayla. Ah tabii ya, bu kadar ilgi bile fazlaydı bana. Babam gelmişti içeri.
–Kızım benim...
+16 yıl önce olduğu gibi gitmen lazım baba anlıyorum, iyi yolculuklar. Gözlerim dolmuştu, fark etmemesi için yüzümü diğer tarafa çevirmiştim. Babam da tekrar konuşmadan beni öpüp gitmişti. Kahvaltıda bile birbirini görmeyen baba-kız ilişkisinden başka ne bekliyordum ki?!Sanırım ağlarken uyuyakalmıştım. Odada yalnız ben vardım. Yankı hala burda mıydı acaba? Yatakta zorlukla doğrulmayı başardım ve ayağa kalktım. Koridora çıkıp Yankı'ya bakacaktım. Yavaş adımlarla nihayet kapıya gelebilmiştim. Koridora çıktığımda kızları görmüştüm. Hemen yanıma gelmişlerdi. Yankı yoktu, çocuk sanki beni beklemeye mecburdu da! Tabii olmayacak. Kızlar beni gördükleri için çok sevmişlerdi.
+Siz bütün gün burda mıydınız? cevaplayan Ada olmuştu.
–Tabii ki seni burda yalnız bırakıp gidecek halimiz yok canım. Rüya devam etti:
–Nasılsın canım iyi misin? Yankı da seni çok merak etti. Şaşkınlığımı fark etmiş olacak ki Seda:
–Bütün gün başından ayrılmadı. Tatlı çocuk...
+Off, saçmalama lütfen bir Yankı'ya bir de bana bak. Sen olsan yakıştırabilir miydin?
–Neden olmasın ki?!
+Her neyse. Şimdi nerede peki Yankı?
–Sana bir şeyler almaya gitti. Ahh yakışıklı olduğu gibi aşırı duyarlı da... Kayla kendine gel!
Yankı gelmişti ve benim ısrarıma dayanamayarak yarım saat geçmeden beni hastaneden çıkarmıştı. Evime kadar getirmekle kalmamış odama çıkmama yardım etmişti. Ama sonra maalesef gitmişti.
(1 saat sonra) Meloş kapımı çalıp girmişti. Elinde kocaman bir buket... Bana uzatmıştı. Ona sorgular gibi bakınca bilmiyorum der gibi işaret yapmıştı. Çiçeği verdi ve çıktı. Bunlar çok güzellerdi. Üzerinde bir not vardı:
"Yarın, iyi olarak okulda olmanı umuyorum, geçmiş olsun prenses. Yankı." Yankı bana çiçek göndermişti peki ama neden bu kadar ilgileniyordu ki?!