Zhao Yunlan, cinayet büroda hala pek ısınamadığı odasında otururken Zhu Hong elinde ufak bir çantayla içeri girdi.
"Günaydın Şef Zhao, erkencisin?" Yunlan omuz silkip masadaki ayaklarını indirdi ve çekmeceden bir lolipop aldı. Zhu Hong, Yunlan'ın bu umursamazlığına karşılık iç geçirdi ve çantayı ona uzattı. "Bunlar senin. Hastanede unutmuşsun, bu sabah gönderdiler."
Zhao Yunlan ilgiyle çantayı aldı. Bu dünyanın Zhao Yunlan'ına dair ipuçları bulabilirdi bu eşyalarda.
Zhu Hong bir şeyler daha söyleyip çıktıktan sonra Yunlan çantayı açtı. Şaşkınlık içerisindeydi. O gün giydiği kıyafetler ve Yunlan'ın özel yapım silahı orada duruyorlardı. Yunlan hızla çantanın içindekileri çıkarttı. Çantanın ceplerini, ceketin ve pantolonun ceplerini, hepsini hışımla kurcalarken ceketin göğüs cebinde aradığı şeyi buldu. Bedenine yayılan rahatlamayla gözlerinin yandığını hissetti.
Shen Wei'ye ait olan kolye ucuna yumrukları arasında sıkıp kalbine bastırdı. Bulamasaydı gerçekten çok üzülürdü.
Derin bir nefes aldı ve tabancayı kılıfıyla birlikte taktı, çantayı kenara atıp kolye ucunu sıkıca sararak yerine oturdu.-
"Şef Shen." diye seslendi sarışın kadın hızla odaya dalarken. Shen Wei kaşlarını kaldırıp baktı. Genç kadın heyecan içerisinde dosyaları masasına bıraktı. "Araştırmamı istediğiniz Zhao Yunlan hakkındaki herşey bu dosyada efendim." dedi ve selam verip kaçarcasına çıktı.
Shen Wei içinde garip bir kıpırtı hissetti. Neden bilmiyordu ama onu ilk gördüğü andan beri garip bir akıma kapılmış gibi hissediyordu. Zhao Yunlan'ın vurdumduymaz tavırları ve kim olduğunu umursamadan Shen Wei'ye bile baskı kuruyor olması afallamasına sebep oluyordu.
Bu adamda farklı bir şeyler vardı...Farklı bir şeyler vardı ama Shen Wei o an bu farkın ne olduğunu bulacak kadar sağlıklı bir zihine sahip değildi çünkü üst üste patlayıp duran olaylar yüzünden son üç günü uykusuz geçirmişti. Son umut kafeine sarılan beyin hücreleri ise bir bir uykuya dalıyorlardı.
Artık daha fazla çalışamayacağına karar verip paydos etmek üzere ayağa kalktı. Gece karanlığı çökmüş olmasına rağmen hala çalışan birkaç kişiyi selamlayıp ÖSD'den çıktı.
O an anladı ki zihni kadar bedeni de yorgundu ve hızlı adımlar atmak ona oldukça zor geliyordu.
Taksi çağırmaya karar verdi ve en yakındaki duvara sırtını yaslayıp telefonunu cebinden çıkarttı."Shen Wei!" Genç adam kafasını çevirdiğinde karanlık enerjinin parıltılarını gördü. Adım adım ışığa yaklaşan Dixing insanı pis bir sırıtışla Shen Wei'yi süzdü. "Çok da güzelmişsin halbuki. Patron neden seni ölü istiyor acaba?"
"Sen kimsin?" diye tısladı Shen Wei vücudunda son hız gezinen adrenalin sayesinde dimdik adamın karşısına dikilecek enerjiyi bulurken. Adam dudaklarını ısırdı.
"Senin sonun benim güzelim." yumruklarını sıktığında ışıldayıp duran karanlık enerji yok oldu ve adam az öncekinden çok daha kaslı bir hale geldi. Shen Wei bacaklarının hissizleştiğini hissetti.
"Sonum böyle mi olacak?"
Yüzüne yediği sert yumrukla dudağı patlarken kendisi savrulup duvara çarpmıştı ve kaşı da patlamıştı. Bilincini kaybetmemek için kaşı ve dudağındaki keskin acılara odaklanıp adama döndü.
Kaşından akan kan gözüne bulaştığı için zaten karanlık olan ortamda daha kısıtlı bir görüşü vardı.
Adam tekrar yumruğunu kaldırdığında Shen Wei gözlerini kapattı. Bu sonu olacaktı işte.Ama beklediği yumruk hiç gelmedi. Onun yerine duyulan şey keskin bir silah patlaması olmuştu. Tam normal tabancaların Dixing insanlarına zarar vermediğini düşündüğü sırada ona saldıran kişinin acı dolu ulumasını duydu. Gözlerini açtığında yerde yatan Dixing'liye oldukça eski ve güzel görünen bir silah doğrultan Zhao Yunlan'ı gördü. "Neden ona saldırdın?" diye sordu Yunlan sertçe. Adam susunca onu sertçe tekmeledi ve adamın kolundaki kurşun yarasına bastırdı. "Ya cevap verirsin ya da geberirsin!"
"Yapma! Lütfen yapma! Efendi Yashou beni mahveder!"
"Efendi Yashou? İsmi yok mu bu efendinin? Hangi kabileden? Yılan mı? Kedi mi? Çiçek mi? Karga mı? Hangisi?!"
"Hepsi!" Yunlan durakladı.
"Dalga mı geçiyorsun lan sen benimle?"
"Hayır. Yemin ederim Efendi Yashou hepsine dönüşebiliyor." Yunlan geriledi ve adamı bıraktı.
"Defol git, bizi görmedin." Adam teşekkür ede ede kaçarken Yunlan, köşede şaşkınca izleyen Shen Wei'yi tek hamlede kucağına aldı. Shen Wei şaşırdı, inmek istedi fakat karşı koyamayacak kadar yorgundu. Bu yüzden kendisini serbest bıraktı.
Bedenini saran güven hissine kendisini tamamen bıraktı ve kendisini çekip duran uykuya daldı.Gözlerini tekrar açtığında nedense... mutlu hissetti. Sıcacık ve yumuşacık battaniyelerin içinde oldukça rahat yastıklarla kuşatılmış bir şekilde uzanıyordu, yaraları artık acımıyordu ve dinlendiğini hissediyordu.
"Günaydın." dedi elinde pizzayla kapıdan gelen Zhao Yunlan. "Aç mısın?" Shen Wei doğal bir içgüdü ile başını onaylar bir şekilde salladı. "Süper. Pizza aldım. Kusura bakma ellerimle yemek yapamasam da idare eder bence." gülümseyerek göz kırptı ve yatağın yanına bir sehpa çekip pizzayı koydu ve kendisine bir sandalye çekti.
"Ne kadardır uyuyorum?" diye sordu Shen Wei hafif çatallaşan sesiyle.
"Saat 2 den beri uyuyorsun ve saat 6." Shen Wei kaşlarını kaldırdı.
"Bu saatte pizzayı nereden buldun?"
"24 Saat çalışan mekanlar var, bilmiyor muydun?" Zhao Yunlan göz kırptı ve gerindi. Bir yandan ağzına tıkıştırdığı pizzayı kemirirken diğer yandan tavanı izleyerek boynundaki kolyeyle oynuyordu.
Shen Wei, Yunlan'ın kolyesini gördüğünde garip bir çekim hissetti. Kolye kendisine fısıldıyor gibiydi, onu çağırıyordu..."Shen Wei!" genç adam irkilerek kendisine geldi. Zhao Yunlan endişeli gibiydi. "Daldın, iyi misin?"
"Özür dilerim, sadece biraz uykuluyum hala." Shen Wei neden yalan söylediği hakkında kendisini sorguladığı sırada dışarıdan gülümsüyordu. Zhao Yunlan bunun sahte bir gülümseme olduğunu anlamayacak kadar salak değildi ama şimdilik kendi halinde bırakacaktı.
-
Zhao Yunlan, oldukça keyifli bir şekilde büroya adımını attığı anda sinirlerinin gerildiğini hissetti. O dangalak amir ekiptekilerin başına dikilmiş laf ediyordu.
"Zhu Hong, şu lanet klavyeyi sessiz kullan!" diye bağırdı en son. Zhu Hong yerinde zıpladı ve gözleri yaşardı. Yunlan iyiden iyiye sinirlendi.
"Benim ofisime gelip benim çalışanlarıma bağıramazsın düdük." dedi Yunlan elleri cebinde Zhu Hong'a doğru ilerlerken. Amir tam bir şey diyecekken Yunlan alenen tehdit etmeyi göze alarak belindeki tabancayı gösterdi. Adamın bundan korkmasını beklemiyordu çünkü onda da bir tane var...ah, yanlışlıkla kara enerji silahını göstermişti.
Neyse, zaten burada insanlar onu basit fakat süslü bir silah sanıyorlardı. "Niye buradasın?" diye sordu soğuk bir sesle."Yeni bir göreviniz var. İstek büyük yerden. Bir dava için ÖSD ile birlikte çalışacaksınız. Bu iki tarafın da tek çözebileceği bir olay değil." Zhao Yunlan tam sevinmeye hazırlanırken ekibin üzerindeki kara bulutları gördü.
Amir olacak salağın gitmesini bekledikten sonra Yunlan ekibe bir baktı."Hey!" diye bağırdığında hepsi ona baktı. "Ne oluyor gençler?"
"ÖSD ile birlikte çalışacağız dedi." diye mırıldandı Lao Chu memnuniyetsiz bir şekilde.
"Nesi kötü?" diye sordu Yunlan şaşkınca.
"Sen geldiğinden beri ortak hiç dava çıkmadığı için bilmemen normal ama... bilirsin... of! Direk söyleyeceğim!" dedi Zhu Hong. "ÖSD'nin şefi Shen Wei, canımıza okuyor. Sadece bizim değil kendi ekibinin de."
"Shen Wei'den daha uyuz bir adam görmedim herhalde." dedi Da Qing sandalyesinde gerinirken. Yunlan kaşlarını çattı. Bayağı şirin gelmişti ona oysa ki.
"Eh, en azından bu sefer farklı olacak." dedi Yunlan keyifle. Ekiptekiler ona şaşkınca baktığında sırıttı. "Hadi ama, ben varken kim size uyuzluk yapabilir ki?"
Ben! Hehe, selamlar. Bu bölüm diğerlerine nazaran uzun oldu ama çok azıcık. Biliyorsunuz iflah olmaz hayal gücüm ve tatmin olmaz açgözlülüğüm sağolsun aynı anda otuz tane hikaye yazıyorum. Eh, hoşuma gidiyor.
Neyse, asıl olaylara ufak ufak yaklaşıyoruz. Lütfen yorumlarınızı benimle paylaşın!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
One More Time (Weilan BxB)
Fanfiction"Bir kere daha..." dedi Zhao Yunlan yalvarırcasına bir ses ile. Parlak bir alevin yeni yeni kıvılcımlandığı fenere bakarak gülümsedi, gözlerini kapattı. "Bir kere daha seni gülümserken görmek isterdim." Shen Wei'nin güzel yüzü göz kapaklarına yansıd...