Zhao Yunlan şaşkınlıktan konuşamıyordu. Başı ağrıyor kulakları uğulduyordu.
"Şef? Şef Zhao? Sen misin?" diye sordu hattın diğer ucundaki Ling Jing. Zhao Yunlan cevap vermeden önce tam karşısında dikilmiş yanan binayı izleyen Ling Jing'e baktı. Telefondan kendisine ulaşan sesin kendi evrenindeki Ling Jing olduğuna emin oldu. Bir kez daha titredi. "Kimi kandırıyorum ki." dedi ve kırkırdadı. "Yaptığım şey saçma ama bunu yapmazsam içimdekileri dökemeyecek gibi hissediyorum." birkaç saniye boyunca sustuktan sonra devam etti. "Sen ve Profesör Shen, ikiniz gittiğinizden beri... çok şey değişti. İnsanlar artık ÖSD'nin varlığından haberdarlar ve bizi... bizi seviyorlar. ÖSD daha iyi, daha kalabalık bir yer haline geldi. Biz iyiyiz." arkadan gelen kıkırtılara kızdı ve devam etti. "Lao Chu uzun bir tatile çıktı, Xiao Cheng yardımcı şef oldu. Ben... ben hala olduğum yerdeyim. Da Qing ise bildiğin gibi. Zhu Hong şeflik işini kıvırdı ama hala zorlandığı yerler var tabi." adım sesleri duyuldu. Derin bir iç çekiş duydu. "Profesör Shen'in ve senin adına, şehrin merkezine bir heykel dikildi. Kardeşlik heykeli. Hala aramızda yaşayan Dixing insanları ile kaynaşmamız gerektiği hakkında bolca reklamlar dönmeye başladı ve... ve... ve sanırım iyiyiz. Herkes iyi, herşey yolunda. Hayal kırıklıklarımız ve kaybettiklerimizin hisleri üzerinden kurduğumuz köprüden hep birlikte geçiyoruz. Hiç olmadığımız kadar birlikteyiz. Umarım siz, Profesör Shen ve sen yani, gittiğiniz yerde mutlu ve birliktesinizdir. Söyleyeceklerim bu kadar..."
Yunlan telefonu kulağından indirip kapattı. Bu mesaj kendisine nasıl ulaştı bilmiyordu. İçindeki ses eğer dikildiği yerde hemen ararsa onlara ulaşabileceğini söylüyordu ama... yapmayacaktı. Yapamazdı. Bu evrende ona güvenen insanlar vardı ve onları yüzüstü bırakamazdı. Hem, orada herşey yolundaydı. İlk defa herkes mutluydu.
Shen Wei, Zhao Yunlan'ın gözlerinden akan ardı arkası olmayan yaşlara odaklanmıştı. Kim aramıştı, ne demişti bilmiyordu ama her zaman neşeli olan o adamın derinden etkilendiğini görmek yaralarına tuz basıyordu."Yunlan." diye seslendi çekingence. Zhao Yunlan titrediğini hissetti. Shen Wei'nin yumuşak sesi tüm samimiyetiyle ismini anmıştı. Az önce içinde yaşadığı çelişkiler yırtık cepten düşen bozuk paralar gibi yok olup gitmişlerdi. Kafasını çevirdiğinde kendisine bakan çekingen yüzü gördü. Özür dilemeye hazırlandığını fark etti.
"Sorun yok." dedi elini nazikçe Shen Wei'nin yanağına koyarken. Burukça gülümsedi ve sevdiği siluetin gözlerine baktı. Kalbini dağlayan bu gözler, biricik sevgilisinin bakışlarını çalmış gibiydi. Sevgi, dostluk, kardeşlik, minnettarlık, aşk, şehvet... Hepsini bir arada gördü o gözlerde. Ya da kendi bakışlarının yansımasıydı, bilemiyordu. Bu evrene ait olan buz prensini eritmiş ve kendi sevgilisine benzetmişti. Hem biraz pişman, hem de mutluydu. Kafası çok karışıktı.
"Herşey hazır." dedi Shen Wei titreyen sesiyle. Zhao Yunlan başını onaylar bir şekilde salladı ve hala ileride dikilen Ling Jing'e baktı. Ona doğru bir ıslık çalıp yanına çağırdı.
"Ekip gelince bana haber ver. Ayrıca ÖSD çalışanlarını bir araya topla, bir konuşma gerekiyor." Ling Jing'in salak salak yüzüne baktığını fark edince kaşlarını çattı. "Hadi hadi!"
Iki gün arayla dememe rağmen bazı aksaklıklar sebebiyle araya zaman girdi. Bu yüzden yeni bölüm yarın!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
One More Time (Weilan BxB)
Fanfiction"Bir kere daha..." dedi Zhao Yunlan yalvarırcasına bir ses ile. Parlak bir alevin yeni yeni kıvılcımlandığı fenere bakarak gülümsedi, gözlerini kapattı. "Bir kere daha seni gülümserken görmek isterdim." Shen Wei'nin güzel yüzü göz kapaklarına yansıd...