Sana gurbet düştü... Bana özlemek... Sana gitmek düştü... Bana beklemek...
Oğuz'un gidecek olmasına ne kadar üzülsem de ona belli etmemeye çalıştım.
"Hadi bu gece Avustralya vizeni kutlayalım."
Teklifimi kabul ettikten sonra hazırlanmak için ondan izin isteyip odama gittim. Bu akşam özel olmalıydı. Oğuz ile karşılaşmasaydım yaşadığım bunca güzel anıya şahit olamayacaktım. Onu en güzel şekilde yolcuğuna uğurlamak istiyordum. Çünkü bu kadarını hak ediyordu.
Odaya çıktığımda uzun zamandır makyaj yapmadığımı hatırlayıp özenle makyajımı yaptım ve en sevdiğim beyaz diz altı, uçlarında dantel işlemeleri olan elbisemi giydim. Hazırlandıktan sonra lobiye gittiğimde Oğuz' u masada bulunan dergilerden birini karıştırırken buldum. Üzerinde siyah v yaka tişörtü ve altında asker kotu vardı. Her zamanki gibi spor giyinmişti.
Yanına gidene kadar beni fark etmedi. Seslendiğimde,kafasını kaldırıp bana minik bir köpek yavrusuna bakar gibi şefkatle baktı.Bilmiyorum belki de bu kafamın bana oynadığı oyunlardan biridir. Bir süre sessizce beni inceledikten sonra "çok güzel olmuşsun" demeyi de ihmal etmedi. O an aramızda anlamsız bakışmalar devam ederken ilk atak ondan geldi ve lobiden Bali' nin mistik sokaklarına doğru yol aldık. Nereye gideceğimize henüz karar vermediğimiz için hiç konuşmadan, yeni hareketlenmeye başlayan sokaklarda amaçsızca dolaştık. Yürümek bana her zaman iyi gelmişti ancak bu sefer ki yürüyüşümüzün hiç bitmemesini diledim. Kendime bile itiraf edemediğim anlamsız bir hüzün içerisindeydim. Kısa bir süre beraber vakit geçirmemize rağmen ona çok alışmıştım ve kendimi onunla çok güvende hissediyordum. Kafamda bu düşüncelerle boğuşurken Oğuz' un bana seslenmesiyle kendime geldim.
"Bak burada canlı müzik var. Girelim mi?"
Söylediği mekana baktığımda şarkı söyleyen hippi tarzında üç tane adamın inanılmaz seslerine odaklandım.Burada ne kadar çok sanatta becerikli insanlar vardı ve hepsi keşfedilmeyi bekliyor gibiydiler. Başımla onayladıktan sonra içeriye girdik. Birçok mekan gibi burası da mistik ve otantik bir havaya sahipti. İçeri girdiğimizi gören garson, bizi iki kişilik boş bir masaya yönlendirdi. Masaya oturduğumuzdan beri gözümü müzik yapan hippilerden alamıyordum. O kadar uyumlu şarkı söylüyorlardı ki..
Gözlerim sahnede, kulaklarım müzikte olmasına rağmen sağımda oturan Oğuz' un benden tarafta tek bir noktaya odaklandığını fark ettim. Ya bana bakıyordu ya da arkamda onun dikkatini çeken bir şeyler vardı. Sabırsız ama bir o kadar da yavaş bir şekilde sağ omzumdan Oğuz' a baktığımda gözlerinin bana kilitlenmiş olduğunu görünce kalp atışlarım istemsiz bir şekilde hızlandı. Bunun nedeni belki de bana bakarken gözlerinde oluşan parıltı ve ağzının kenarlarında oluşan nahoş tebessümdü. Kimse daha önce bana böyle bakmamıştı.
Bu yaşıma kadar platonik aşklarım dışında ciddi bir ilişkim olmamıştı. Ben sevmenin ne demek olduğunu çok iyi biliyordum ama sevilmek bana çok yabancı bir duyguydu.
Anlam veremediğim ve kafamdaki saçma sapan düşüncelerle Oğuz' a bakmaya devam edince aniden bakışlarını benden çekip garsona seslendi.Garson yanımıza geldiğinde menüyü istedi. Menüyü beklerken, bana "Karnın aç mı?" diye sormasıyla karnımın guruldaması bir oldu. Sabahtan beri doğru dürüst bir şey yemediğimi hatırladım. Buraya geldiğimden beri canım o kadar çok farklı yemekler istiyordu ama hiçbirini burada bulamadığım için yemek yeme alışkanlığım da git gide köreliyordu. Burada ki insanların bizde ki gibi yemek yeme kültürleri yoktu. Hatta birçoğunun evinde mutfak bile yoktu. Seyyar satıcılardan aldıkları aperatif yiyeceklerle günlerini geçiriyorlardı. Bizim gibi zengin yemek kültürünün olduğu bir ülkeden gelen insanlar için Asya ülkeleri bu konuda çok büyük problem.
![](https://img.wattpad.com/cover/184953210-288-k580384.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YOLDA
Приключения"Patronumun odasının önünde, heyecanımın yatışması için ne kadar bekledim bilmiyorum. İlk defa istifa edecektim ve nasıl yapılacağına dair en ufak bir fikrim bile yoktu.." Yıllardır hayalini kurduğum ve büyük kariyer hedefleriyle başladığım mühendis...