Sabah uyandırılmayı sevmeyen biriydim. Daha doğrusu Amelia uyandırmazsa sevmeyen biriydim. Elini yüzüme koyup usulca okşar, fısıldayarak "humm" sesi çıkarır ve daha sonra "Uyan küçük Peter," diye ismimi seslenirdi. Yani, ikinci ismimi. Şu an sesini kısmayı unuttuğum aptal telefonumun sesiyle uyanmak kesinlikle sinirlerime dokunmuştu. Zaten dün gece saatlerce uyuyamamış, boş boş tavanı izleyerek saçma sapan düşüncelerin beni ele geçirmesine izin vermiştim. Şurada uykuya dalalı belki 3 saat anca olmuştu. Sabahın 7:30'unda kimin benimle işi olabilirdi, Tanrı aşkına!
Ortada duran sehpaya uzanıp telefonumu aldım ve kısık gözlerimi ovuşturarak arayanın kim olduğuna baktım.
Victoria...
Hızlıca yerimden doğrulup derin bir nefes verdim. Aramasını yanıtlamalı mıydım?
"Evet?"
"Shawn! Hiç açmayacaksın sandım! Bebeğim, ben-"
"Kısa keser misin? Saat sabahın 7:30'u."
"Ah, şey pekala. Ben... sadece iyi miyiz diye sormak istemiştim."
Ne yani benden özür falan dilemediği halde gerçekten bunu mu soruyordu? Hem de sabahın bu saatinde?
"Victoria, yine aynısını yapıyorsun. Hiçbir şey olmamış gibi, duygularımı umursamadan davranıyorsun. Biz...iyi falan değiliz. Bitti. Tamam mı? Hoşçakal." Telefonu suratına kapatıp avuçlarımla suratımı örttüm.
Sinirlerim oldukça bozuktu. Onu seviyorum sanıyordum. Ne olursa olsun hep onunla olmuştum. Onu hep desteklemiştim. Ama her kavgamızda kırılan da bendim. Ne beni, ne de düşüncelerimi önemsemişti. Benim için önemli olan zamanlarda ne zaman benimle olmuştu ki? Amelia tek kelimemle her defasında yanımda olabiliyorken neden saatlerce Victoria'ya yalvarmam gerekmişti? Yazdığım her şarkıda neden Amelia bana fikirler verirken o benimle dalga geçmişti? Şarkılarımda can bulması gerekmiyor muydu? Neden Amelia'nın çizim yapmaktan siyah olmuş parmak uçları ve karanlıkta parlayan buz rengi gözleri kelimelerimdeydiler?
Bunların cevabı oldukça açıktı, bu yüzden çatladığı yerden parçalanmasına izin vermek en doğru karar olacaktı.
Ne kadar zamandır böyle hissediyordum emin değildim ama o kalbimde sönmüştü. İlk zamanlarda kalbimin derinliklerinde ışıldayan küçük bir peri olduğunu düşündüğüm o kız şimdi benden çok uzaklardaydı. Eskiden ondan ayrı kalmaya dayanamayan ben şimdi sırf ondan kaçmak için kendi durduğum buzu kırarak soğuk suyun içinde kalmaya hazır haldeydim.
Kalbimin sızısı galiba bu kadar zaman her şey normalmiş gibi davrandığım içindi.
Gözlerimi silip burnumu çektim ve saçlarımı karıştırdım. Kafamı kaldırdığımda kapıda kollarını birbirine bağlamış beni izleyen Amelia'yı farkettim. Beceriksiz bir tebessüm gönderip, üzerimdeki örtüyü ittim ve oturur hale geldim.
"Ne zaman..." Sesimin boğukluğu beni rahatsız edince durdum ve biraz öksürdüm. "Ne zamandır oradasın?"
Kırık bir bakış atıp gülümsemeyi denedi.
"Kalbinin çatlama sesini duyabileceğim kadar uzun bir süredir."
Yutkunmayı denedim. Ama pek başarılı olduğum söylenemezdi. Gözlerim yine dolmuştu. Onun karşısında güçsüz görünmek istemiyordum. Tanıştığımız gün ona daima onu koruyacağıma söz vermiştim. Oysa şu an karşısında tamamen savunmasızdım. Buz mavisi gözleri hüzünle doldu. Daha sonra bana doğru gelmeye başladı. Yanıma oturduğunda yüzüme bakmıyordu. Karşıdaki duvarı izliyordu. Daha doğrusu duvardaki ikimizin olduğu fotoğrafı. Tebessüm edip ben de onun gibi sessizce fotoğrafı izlemeye başladım. Birkaç saniye sonra yüzümü ona çevirdim. Soluk ve kar gibi beyaz tenine.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Why
Fanfiction"Bir kız tanıyorum, o bir lanet gibi. Birbirimizi istiyoruz ama neden bu hiçbir anlam ifade etmiyormuş gibi davranıyoruz bilmiyorum. "