5. Bölüm: Takip

82 11 0
                                    

Geçen hafta boş geçen dersimizin öğretmeni bugün yine gelmemişti. Yani ders yine boştu. Öğrencilerin hiçbiri öğretmenimizi merak etmiş gibi görünmüyordu. Tam tersi ders boş olduğu için dünya umurlarında değildi. Klasik ergenler işte, tahmin edebilirsiniz.

Ben ise onlar gibi değildim. Tek başıma sıramda oturup her zamanki gibi düşüncelerime dalmıştım. Gruptaki herkes birbirinden bağımsız hareket etmeye başlamıştı. Cedric ve Robert neden onlara karşı garip davrandığımızı anlayamamışlardı. Aslında olabildiğince normal yaklaşmaya çalışmıştık ancak bu pek de olası bir şey değildi. Haklarında konuştuğumuz onca şey ve dün kızlarla yaşadığımız tartışmadan sonra karşılarında her zamanki gibi duramamamız gayet normaldi.

O anda önemsediğim tek konu Cedric, Robert ve Nora'nın sakladıklarıydı. Filmlerdeki gibi kolay olacağını ummuyordum ve gerçekten de kolay olmayacaktı. Ne sakladıklarını öğrenebilmek için en basitinden onları çaktırmadan takip etmeye karar vermiştim. Daha fazlasını yapamazdım.

Beklediğim gibi gizli saklı yerlere gidip fısıldayarak konuşmuyorlardı. Bu durum iyice canımı sıkmıştı. Hayatımda biraz heyecan olsun istiyordum ama belki de ben fazla abartmıştım. Abartmış olsam da olmasam da bu olayı çözecektim.

Ben nasıl onları takip ediyorsam Markie'nin de bütün gün boyunca beni takip ettiğini öğrendiğimde çok geçti. Bana "Eğer ispiyonlanmak istemiyorsan şu davetiyeleri dağıtmama yardım et" dedi. Dünkü soğuk ve küskün hâlinden eser yoktu, gülümsüyordu. Bu teklifi geri çeviremezdim. Onun gülümsemesine sıcak bir gülümsemeyle karşılık verip davetiyeleri elinden aldım ve doğum gününü kutladıktan sonra elimdeki davetiyeleri dağıtmaya başladım.

Öğle arası ve 2 teneffüs davetiyeleri bütün öğrencilere dağıtmamıza yetmişti. Okulun bitmesine 3 ders kalmıştı ve ben hâlâ istediğimi alamamıştım. Beni umutsuz bir şekilde yerdeki fayanslara odaklanmışken gören Markie "Dün seni ciddiye almadığım için özür dilerim ama eğer hâlâ istiyorsan her ne kadar yanlış olsa da sana yardım edebilirim" demişti. Kabul etmememe imkân yoktu.

Kalan 3 ders ve 2 teneffüs boyunca Robert, Cedric ve Nora'yı inceleyip durmuştuk. Eğer şüpheli bir iş yapacaklarsa bunu okulda yapmazlar diye düşünerek okul dışında da onları takip etmeye karar vermiştik. Markie'ye Nora'yı takip edebileceğini, benim de diğer ikisinin peşinden gidebileceğimi söylemiştim. O onayladığında ikimiz de kendi takip edeceğimiz kişilerin peşine düşmüştük.

Cedric ve Robert okuldaki gibi dışarıda da beraber vakit geçirirler sanmıştım ancak yanılmışım. Onlar da normal öğrenciler gibi dağılmış ve evlerine doğru gitmeye başlamışlardı. Bir seçim yapmak zorundaydım. Ancak birisini takip edebilirdim ve ben Robert'ı seçtim. Evine kadar onu takip edip evinin karşısındaki büfenin arkasına saklanarak belki evden çıkar diye beklemeye başlamıştım.

Beklerken Markie'den telefonuma onlarca mesaj geldiğini fark etmeye vakit bulabilmiştim. Nora'nın evine girdiğini ve çıkacağını pek sanmadığını söylemişti. Ondan Cedric'i takip etmesini isteyebilirdim fakat ikimiz de evinin nerede olduğunu bilmiyorduk. Markie bu sorunu halledebileceğini söyleyip WhatsApp'tan çıktığında ben hâlâ büfenin arkasındaki yerimde biraz umutsuzluğa kapılmış bir şekilde bekliyordum.

Yaklaşık 20 dakika sonra Markie'den yine bir mesaj almıştım. Cedric'in evinin önünde olduğunu söylemişti. Evinin yerini Instagram hesabındaki fotoğraflarından yola çıkarak bulduğunu söylediğinde önce hayret etmiş, sonra bu takip işi için çok uygun bir arkadaş olduğunu düşünmüştüm.

1 saat boyunca beklemiştik ama gelen giden olmamıştı. Yarım saat kadar daha bekleyip kendi evlerimize gidecektik.

Bezmiş gözlerle Robert'ın evini gözlemeye devam ederken siyah kapüşonlu bir adam gelip evinin zilini çalmıştı. Merakla neler olacağını izliyordum. Kapıyı Robert'ın annesi açmıştı ama biraz konuştuktan sonra Robert'ı yanına çağırmıştı. Bir süre sonra adamla birlikte Robert da evlerinin bahçesinden çıkıp adamın peşinden yürümeye başlamıştı. Heyecanla Markie'ye haber verebilmek için telefonumu açtığımda Cedric'in evden çıktığını haber veren bir mesaj atmış olduğunu görmüştüm. Belli ki üçü bir yerde buluşacaklardı.

Onlara çaktırmadan arkalarından yürümeye başlamıştım. Gittikleri yolda çok sayıda ağaç ve ev olduğu için kolayca saklanabiliyordum. Yaklaşık 250 metre olduğunu tahmin ettiğim bir mesafe kat ettikten sonra takip edilme riskine karşı etraflarında göz gezdirmeye başlamışlardı. Yakalanma korkusundan saklandığım bir duvarın arkasına büzüşüp kalmıştım. Gittikleri yola baktığımda ormana doğru gittiklerini görmüştüm. Evler azalıyordu ama ağaçlar sıklaşıyordu. Yani hâlâ saklanabileceğim yerler vardı.

Merakım korkuma ağır bastığında yerimden kalkıp tekrar peşlerinden gitmeye başlamıştım.

Bir süre gittikten sonra Cedric de onlara katılmıştı. Beraber durmuş birbirlerinin gözlerine anlamlı bakışlar atıyorlardı. Tam o sırada sanki burada bizim dışımızda başka birisi varmış gibi bir dal çatırdaması sesi duyulmuştu. Üçü de aniden arkalarına döndüğünde kendimi etrafımdaki en kalın ağacın arkasına atmıştım ve acıyla kafamın başka bir kafaya çarptığını hissetmiştim. Markie ile göz göze geldiğimizde çığlık atmamak için ellerimizi birbirimizin ağzına götürmüştük. Diğerleri bu çarpışma sesini de duymuştu ve bizim olduğumuz ağaca doğru ilerliyorlardı. Ya yakalanma riskini gözardı edip kaçacaktık ya da orada bekleyip şansımızın yaver gitmesini bekleyecektik ama ben işimi şansa bırakmak istemiyordum. Markie'ye beni takip etmesini istediğimi belli ettikten sonra emekleyerek başka bir ağacın arkasına geçmiştim ve onu yanıma çağırmıştım.

Bu 2 dakika boyunca hızlı bir şekilde devam etmişti. Biz başka bir yere gidiyorduk ve o sırada diğerleri bizim yer değiştirmeden önceki yerimize bakıyorlardı. Kalkıp koşmaya başladığımızda izimizi kaybettirebileceğimiz bir yere varmamıza çok az kalmıştı. Sessiz ve dikkâtli bir şekilde o tarafa doğru emeklemeye devam ediyorduk. Bir an kalp atışı seslerimi duyabileceklerine inanmıştım çünkü gerçekten çok hızlı atıyordu. Markie de sanki doğum gününde korkudan ölmemek istiyormuşçasına büyük bir korkuyla peşimden geliyordu.

Nihayet koşmaya başlamamız gereken yere geldiğimizde hemen ayağa kalkıp vücudumun salgıladığı adrenalinin gücüyle bütün hızımı kullanarak koşmaya başlamıştım. Sanki yanımdaki Markie değil de bir çita olsaydı onu bile arkamda bırakabilirmiş gibi hissediyordum.

Koştuğumuz yol çok ağaçlıktı. Hatta artık yolluktan çıkmıştı. Yalnızca bacaklarımıza batan dikenli çeşit çeşit bitkilerden oluşmuş bir alanda koşuyorduk. Ağaçların çokluğundan dolayı izimizi kaybettirmeyi başarmıştık. 5 dakika boyunca gerçekten peşimizden gelip gelmediklerinden emin olmak için hiç ses çıkarmadan beklemiştik. 5 dakika sona erdiğindeyse derin bir nefes alıp bütün bunları atlatmış olmanın sevinciyle birbirimize sarılmıştık.

O kadar paranoyaklaşmıştık ki bir ağaçtan diğer ağaca atlayan bir sincabın kafamıza düşürdüğü kozalaktan korkup çığlık atmıştık. Sonra da belki Robert, Cedric ve yanlarındaki siyah kapüşonlu adam sesimizi duymuştur diye korkuyla uzun bir süre olduğumuz yerde beklemiştik. Artık gitmiş olduklarını umarak saklandığımız yerden çıkıp şehre doğru ilerlemiştik. Aslında önceden de şehre gitmeye çalışsaydık büyük ihtimalle bizi fark etmezlerdi bile ama yakalanma korkusundan dolayı bunu yapamamıştık.

Eve vardığımda saat akşam 19.58'di. Yemek yeme saatimizden 2 dakika önce gelmeyi başarabilmiştim. Annemin vazgeçilmez kurallarından birisi: Akşam yemeğine asla geç kalma.

Bütün gün boyunca nerede olduğumu sorduğunda fazla detay vermeden Markie ile beraber olduğumu söylemiştim. E yalan değil. Doğum gününün saat kaçta olduğunu sorduğunda az kalsın içtiğim suyu püskürtecektim. Tam 1 saat sonra Markie'nin doğum günü partisi vardı ve ben daha hediye bile almamıştım!

KIRIK KALPLERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin