Deliksiz bir uykunun ardından en sevmediğim melodi tarafından uyandırılmıştım. Belki de alarm sesim olduğu için sevmiyordum bu şarkıyı. İlk sözü duyar duymaz yatakta zıplayarak doğruluyordum. Beynime öyle bir işlemiş ki...
O gün hafta içinin son günü olan cuma günüydü. 2 günlük tatil süresinde Markie ile beraber yapacaklarımızı kafamda oluşturmaya başlamıştım bile. Kesinlikle hiç durmadan araştıracaktık. Duyduğum birkaç cümlenin bu kadar önemli olabileceğini hiç düşünmemiştim ama belli ki öyleydi. Eğer zorunda kalırsam verecekleri tepkiden çekinmeden Cedric ve Robert ile konuşmaya bile hazırdım. Artık ne işler çevirdiklerini öğrenmek zorundaydım.
Okula gitmeden önce Markie'ye şirin biblolar almıştım. Evinde birçok biblo vardı ve onları çok sevdiğinden bahsedip durmuştu.
Okula gittiğimde dersin başlamasına 6 dakika vardı. Ben tam sınıfa girmek üzereyken Markie beni çekip okulun tenha bir köşesine götürdü.
"Dün sen gittikten sonra neler oldu inanamazsın!" demişti büyük bir heyecanla. Daha benim konuşmama fırsat tanımadan tek nefeste "Gitmenden yaklaşık yarım saat sonra Cedric ve Robert partiye geldi. Yalnızca Rita ile konuşabilmek için partiyi bahane etmiş gibi görünüyorlardı çünkü gelir gelmez onun yanına gidip aralarında oldukça hararetli bir konuşma gerçekleştirmişlerdi. Onları izleyen birinin olduğunu bilmiyorlardı. Müzik sesinden ve yüksek sesle konuşmamalarından dolayı dediklerini duyamadım ama kesinlikle iyi şeyler konuşmuyorlardı, bundan eminim." cümlelerini sıralayıvermişti.
Dediklerini beynime kaydetmem birkaç saniyemi almıştı. Ne desem bilemiyordum. Bir sonraki hamlemiz onları takip etmekten ya da sorguya çekmekten çok daha akıllıca olmalıydı ama ne yapabileceğimiz hakkında hiçbir fikrimiz yoktu.
***Ders sırasında ve tenefüslerde telefonlarımız açık olmamalıydı ama öğle arasında açabilirdik. Markie ile karşılıklı oturmuş öğle yemeğimizi yerken Markie dikkâtle telefonuna bakıyordu. Bu kadar dikkâtle neye baktığı elbette beni ilgilendirmezdi ama merak etmiştim.
Ben sormaya hazırlanırken "Buldum!" diye bir çığlık atıvermişti. Birçok öğrenci ne bulduğuna bakmak için gözlerini Markie'ye doğrulttuğunda utançla başını bana doğru çevirip "Yemeğini çabuk bitir. 4. kattaki 12. sınıfların olduğu koridorda bulunan kızlar tuvaletinde seni bekliyor olacağım." deyip masadan kalkmış ve koşarak uzaklaşmıştı.
Bir süre arkasından bakakalmıştım. Sonra dediğini yapmaya karar verip yemeğimi bitirmiş ve 4. kata çıkmaya başlamıştım.
Ben tuvalete adımımı atar atmaz Twitter'daki bir çocuğun profil resmini gösterip "Cedric ve Robert'ın yanında gördüğümüz siyah kapüşonlu kişi kesinlikle bu olmalı." demişti. Bunu nasıl öğrendiğini sorduğumda yine beni hayrete düşürmüştü. Cedric ve Robert'ın Instagram'da ortak takip ettiği bütün erkekleri detaylıca sosyal medyalardan araştırmış ve profil resmi veya gönderisi olmayan, yalnızca ismi yazan bir adamın o ikisi dışında hiç kimseyi takip etmediğini görmüş. Herhangi başka bir sosyal medya hesabı var mı diye birkaç uygulamada ismini aratmış ve yalnızca Twitter'da profil fotoğrafının olduğunu görmüş. Profil fotoğrafında da üzerinde yine aynı kapüşonlu vardı.
Birkaç dakika şaşkınlıkla Markie ve fotoğraf arasında gözlerimi gezdirip durmuştum. Sonra biraz da kendim inceleyebilmek için ben de çocuğum Instagram hesabına girmiştim. Markie etiketlendiği veya beğendiği hiçbir gönderinin olmadığını söylese bile bir umut ile girmiştim işte ve biosunda yazan yazı dikkatimi çekmişti. Bu yazılar daha önce hiç görmediğim bir dilde yazılmıştı. Markie'ye sorduğumda onun da bilmediğini öğrenmiştim. Çeviriden bakamazdık çünkü klavyemizde o harfler yoktu. Biz de üşenmeyip kendi dilimizde çeviriye bir şeyler yazıp bütün dillere sırasıyla çevirmiştik. Biodaki yazıyı anımsatan hiçbir dil bulamamıştık. Bu da demek oluyordu ki çocuğun, kendi ismiyle Jason'ın biosunu yazarken kullandığı dil çok eski ve günümüzde kullanılmayan bir dildi.
Maalesef dersin başlama zili çaldığında daha fazla araştırma şansı bulamadan sınıfımıza gitmek zorunda kalmıştık. Teneffüslerde okul kütüphanesinde bulunan bütün eski diller hakkında bilgi veren kitapları toplayıp benim evimde incelemeye karar vermiştik. Aynı zamanda şehir kütüphanesinden de işimize yarayabilecek kitapları alacaktık.
Okul açısından yoğun bir gün geçirmiştik. Hafta sonunda yapmamız için normalde verilen ödevlerin iki katı kadar ödev verilmişti. Araştırma işlerimiz arasında umarım ödev yapmaya vakit ayırabilirdik.
Son zilin ardından elimizden geldiğince hızlı olup şehir kütüphanesine gitmek üzere bir minibüse binmiştik. Oldum olası böyle sıkışık ve ter kokan ortamlardan nefret etmişimdir. Aynen tarif ettiğim gibi bir minibüste bulunmak beni iyice huzursuzlaştırmıştı. Kütüphaneden çıktıktan sonra da tekrar minibüse binmek zorunda olmamız daha fazla huzursuzlaşmama sebep olmuştu.
Nihayet kütüphaneye ulaşıp otobüsten indiğimizde açık havada kocaman bir nefes almıştım. Almaz olaydım, sigara küllerini yere atan insanlar yüzünden sokağın kokusunun da minibüsün kokusundan geri kalır bir yanı yoktu. Neden insanlar bu kadar pis olmak zorundaydı?
Kütüphanede fazla kişi yoktu. Belki de okul çıkışı herkes evlerine dağıldığı için iyi bir zamana denk gelmiştik. Kütüphane görevlilerinden birine eski diller hakkında kitaplar aradığımızı söylediğimizde bizden onu takip etmemizi istemişti. Bizi götürdüğü bölümde aradığımız türde o kadar çok kitap vardı ki hepsini incelememiz aylar alabilirdi. "Umarım aradığımız dili açtığımız ilk kitapta bulabiliriz" diye Markie'nin kulağına fısıldayarak iç çekmiştim. Her kütüphane gibi bu kütüphaneden de kitap alma sayısı sınırlıydı. İkimiz de üçer kitap alıp benim evime gitmek üzere yeniden bir mibibüse binmiştik.
Eve gelip de kitapların başına geçtiğimizde okul biteli 1,5 saat olmuştu. Akşam olmak üzereydi. Bu yüzden olabildiğince hızlı bir şekilde kitapları karıştırmaya başlamıştık. 1 saat daha geçmişti annem bizi yemeğe çağırana kadar dişe dokunur bir şey bulamamıştık.
Markie'ye gece bizde kalmasını önermiştim. Bu sayede sabaha kadar araştırma yapabilirdik. Annesini arayıp benim bu önerimi ona da iletmişti. Annesi neden, ne kadar süreliğine, ne giyeceğine, akşam yemeğinde ne yediğine dair onu bildiğiniz sorguya çekmişti. Benim giysilerimden giymesine izin vermiştim. Annesine bunu ve sorduğu diğer soruların cevaplarını arada ufak yalanlar da söyleyerek verdiğinde nihayet araştırmamızın başına geri dönebilmiştik.
Tam 4 saat boyunca oflaya puflaya kitap sayfalarını çevirip durmuştuk. Saat 23.00'te annem tarafından yatıp yatmadığımız kontrol edilmişti. Bu kontrolün olacağını biliyordum, o yüzden 3 dakika önce ikimiz de yataklarımıza yerleşmiş uyuyor numarası yapmaya başlamıştık. Annem gittiğinde annemin de babamın da yatmasını beklemiştik. Yoksa yatmadığımızı anlarlar ve kontrollerini sıklaştırırlardı.
İkisinin de uyuduğundan emin olduğumuzda ben kalkıp masamın önündeki 2 sandalyenin birisine oturup masa lambamı açmıştım. Markie'ye yanıma gelmesini söylediğimde yattığı şişme yataktan çok yüksek bir gıcırdama sesi gelmişti. Şu şişme yatakların sesinden nefret ediyordum. Yatakta dönerken bile fazla ses çıkarıyorlardı ama kalkarkenki seslerine kıyasla o sesler hiçbir şeydi.
İkimiz de yüzümüzü ekşitip ailemin horlama seslerinin devam edip etmediğini dinlemeye çalışmıştık. Onların horlamaya devam ettiğini duyduğumuzda rahat bir nefes alıp Markie'yi ses çıkarmadan yatağından nasıl kaldırabileceğimizi düşünmeye başlamıştık. En iyisi ona araştırması gereken kitapları ve yanında bir el feneri vermemdi. Böylece yataktan kalkmasına gerek kalmayacaktı.
Öyle de yapmıştım. 3,5 saat boyunca dalgın dalgın kitapları incelemiştik. Bir ara kullanılmayan bir dili nasıl biosuna yazabildiği hakkında konuşmuştuk. Belki de internete dilin ismini yazıp çıkan sitelerdeki yazıları kopyalamıştı, kim bilir?
Saat gecenin 03.46'sıydı. Yaklaşık 8 saatin sonunda bulmuştum! Sevinçle kitabımı alıp Markie'nin yatağının yanına çömelip bütün harfleri kendi dilimizdeki harflere çevirmeme yardım etmesini istemiştim.
Uzun sürmemişti. Karşımızda bizim dilimizde "Vampir Avcısı" yazısı duruyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIRIK KALPLER
VampirAmanda liseye başlar ve edindiği bazı arkadaşlarının sakladığı önemli sırlar olduğunu fark eder. İşler merakına engel olamayacağı raddeye gelince bu gizemi çözmeyi kendine görev bilir.