Jimin son bir umutla tekrar yazdı arama kısmına: Minyoongi
'Hiç sonuç bulunamadı.' yazısını nefretle okudu bu sefer. Ne demekti bu şimdi? Hyungun hiçbir sosyal medya hesabı kalmamıştı.
Etiketlendiği fotoğraflar da yoktu ortalıkta. Aradığında da numara kullanılmamaktadır sesini duyuyordu.
Sanki hiç var olmamış biriydi Yoongi. Artık okulda yoklaması alınmıyor. İnsanlar onun hakkında konuşmuyordu. Jimin'in gözlerinin önünde hayalete dönüşüyordu.
Bazen onun sesini hatırlamak için gizlice matematik dersinde çektiği videolarını dinliyor. Yüzünü iyice kazımak içinse basketbol maçında onu fark ettiği zamanki fotoğrafına bakıyordu.
O vardı. Bunu biliyordu. Hâlâ içinde tuttuğu bu his kadar gerçekti Yoongi. Ne azalacaktı ne de sönecekti. Her gün daha da büyük bir ateşti Yoongi, Jimin'in kalbinde.
En çok da kokusunu unutmaktan korkuyordu Jimin. Çünkü kokusunu hatırlatacak hiçbir şeyi yoktu.
*
Jimin boynunda hissettiği sıcak nefesle kalbinin yerinden çıktığını hissediyor, kıpırdanmakta zorlanıyordu. Etrafta yoğun bir hava vardı sanki. Aynı bir bataklık gibi Jimin'i içine doğru çekiyordu.
-Sen ne yapıyorsun?!
Yuta bulunduğu mevkide kokuyu iyice içine çekti.
Uzun zamandır bu anı bekliyordu. Hatta kendisi için o kadar uzundu ki hatırlayamıyordu bu arzunun ne zaman başladığını. Bu kalpte başlamanın yanı sıra sadece cinsel bir istekti.
Suran dokundu Yuta'nın omzuna. Arkadaşının bu yılışık haraketine sonra devam etmesini isteyecek cesareti vardı.
-Hadi şimdi işimiz var. Sonra alırsın Chimchim'i.
Yılan yavaşça bıraktı kuşun bedenini. Rahatlayan küçük kuş uzaklaştı hemen. Üzerindeki kokuyu silmeye çalıştı.
Kendini kirlenmiş hissediyordu, hissetmemesi gereken yerde.
Hemen buradan uzaklaşmak istiyordu ama hyung hala yoktu. Hoseok'un taşları alıp kırmasını izledi. Sanki bu taşlar sadece Jimin için bir anlam ifade ediyordu. Nasıl Yoongi'yi sevdiğini söyleyip onun değerli taşlarına zarar verebiliyordu? Hoseok'un beynini zehir ele geçirmiş haraketleri sadece takıntı ağırlıklı hastalıklı bir sevginin ürünüydü.Hoseok işi bitince döndü Jimin'e. Yüzünde tuhaf bir ifade vardı. Sanki birazdan çok daha zevk alacağı bir şeyi ortaya dökecekmiş gibi. Kendini ve bildiklerini yavaşça sunacaktı.
-Ne var Hoseok? Aptal aptal bakıyorsun da. Yüzün sinirimi bozuyor.
Hoseok güldü. Tanrım bu sözler ona birini hatırlatıyordu. Çok yakından tanıdığı birini...
-Yoongi gibi konuşuyorsun velet.
-Çünkü ben Yoongi'yim. Ve hep öyle olacağım. Gel de al onu benden.
Hoseok, Jimin'in bu bitmeyen umuduna sinir olmuştu. Bu son dediği kendi sabrı için bile fazlaydı. Tek bedende iki ruh mantıksız geliyordu bu hasta beyne.
-Kundakçılık ne demektir bilir misin "çömez"?
Jimin duyduğu suçla irkildi. Şimdi neyden bahsediyordu bu manyak? Öğrenmek istemediği şey geldi ardından:
-Hyungun değerli antika evinden bahsediyorum eğer merak ediyorsan. Artık o evin de küllerini toplarsın. Tabi kaldıysa.
Jimin eliyle kapadı ağzını. O evde hala incelemesi gereken duvarlar ve resimler vardı oysaki. Yavaş yavaş siliniyordu hyungun izleri. O evde kokusu vardı hyungun.