2;

208 22 23
                                    


O vakit olanları anlatmazsam, içimde biriken öfke seninle konuştuğum her an ağzımdan çıkan cümlelere yapışır da kendini belli eder korkusuyla, bu hışmı elimin altındaki bu çirkinleşecek kağıda dökmeyi (ve hayır bu kağıdı yakmak yerine saklamayı) düşünüyorum, hyung. Affet beni ama, aklımı kaçırmasam bile etrafa saldırıp zarar veren bir öfke küpüne dönmek istemiyorum. Sedasız duruşumu korumam gerek gözünden düşmemek için.

Monoton hayatlarımızın birer parçası olan çıkış vaktinde, hani benim tüm ışıkları kapatıp gıcır gıcır parlayan masaları yansımalarıyla baş başa bıraktığım bir başka gece vaktinde, sevgilin geldi ya, şu seninle buluşmak için dört gözle beklemiş ve özleminden yerinde duramamış biricik sevgilin, hani? Nasıl da mutlu oldun onu görünce. İçeride alev alev yanan kalbimden bahsetmiyorum hayır, konu o değil. Konu, sevgilinin bir fahişe olması.

Arabaya bindik beraber. Tanrı izin verirse, huzurla (hangi?) seninle aynı atmosferi soluduğum on dakikayı sessizce geçirecektim. Fakat o biricik sevgilindeki o lanet olası çene… Seninkinin yerine de benim başım şişti. Tanrı belasını versin o dilinin, on dakika boyunca beni dört duvar arasına sıkıştırmış gibi alay etti benimle.

“Namjoon-sshi? Bugün de çok yoruldun mu? Kendine yüklenmiyor, bedenini üzmüyorsun değil mi? Bedenine, zihnine, sana bir şey olunca ne kadar mahvoluyorum biliyorsun. Beni dinliyorsun değil mi? Eve varınca sıcacık bir duş alır, çıkarsın gelirsin yanıma. Bir güzel çay hazırlarım sana, masaj yapmakla ilgili birçok video izledim. Üzerinde denemek için sabırsızlanıyorum. Umarım yine hüsranla sonuçlanıp seni beceriksizliğimle eğlendirmem. Hey, gülme! Namjoon-sshi!”

Tabii, sen bu sözlerden keyiflenirken o fahişenin bana dikiz aynasından attığı art niyet dolu bakışları görmedin. O gerizekalı sevgilin, bana öyle bilmiş gözlerle baktı ve nispetle sana yılıştı ki, bana bir kez daha baktığı anda tüm midemi suratına boşaltmak istedim. Kahretsin, ben seninle yalnız geçireceğim on dakikaya şükürler ederken, o seninle yapacağı her şeyi sanki daha sonra konuşamazmış veya sanki senin bunlardan hiç haberin yokmuş gibi benim yanımda utanmadan anlatıyor ve duymamdan asla rahatsız olmuyordu. Masajmış, çaymış, duşmuş. On, bilemedim on beş dakika boyunca bir seninle nasıl sevişmeyi düşündüğünü anlatmadığı kaldı Tanrı bilir.

Bu kadar itici, yapmacık ve sahte bir kızla neden çıktığını anlayamıyorum. Senin gibi bilgili, kültürlü ve saygıdeğer bir kimse neden böyle baştan aşağı parfüm kokan ve kıvırta kıvırta yürüyüp flörtöz bir ahenkle sırıtıp duran bir kadınla ilişkide olur? Seninle aramdaki duvarları yıkmış olursam bir gün, ilk bunu soracağım. Pekala ilk değil, hatta hiçbir zaman sormam ama var sayalım ki oldu ve ben o cesareti kendimde buldum…

Neyse ne, gerçi.

Ben bu melankolim, yalnızlığım ve senin için kalbimi yakıp yıkan bu deli sevgimle baş başa kalmak üzere kalemi masaya bırakıyorum.

Yarın seni yine göreceğim. Yanaklarında çukurlar, bulut bulut saçlar ve bir de sendeki o her bir boğumu öpmeye doyamayacağım uzunca parmaklar. Sana her baktığımda ezberime iyice yerleşen her şeyini gördüğümce, büyümeye devam edecek içimdeki bu ateş. Beni yakıp kül edecek, sen daha gık dediğimi duyamadan ben unufak olacağım.



selam:)

gamlı | jeon jeongguk & kim namjoonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin