(Amerikan gizli servisi işini çok iyi yaptı. Bundan hiç şüphesi yoktu ajan Catherine Wilcox'un. Şu ana dek, seçilmiş ve talimatları çoktan ellerine ulaşmış bin kişiden, kendi ekiplerine tahsis edilen iki yüz elli kişiyi, aralarında kullandıkları deyimle en iyi şekilde "paketlemişlerdi". İşte, bu da sonuncusuydu. Şu anda cipte, arka tarafta baygın bir halde yatıyordu. Adeta bir ölü misali. Ama sakın ha! Ölmesini kimse istemezdi. Çünkü bu özel bir paketti. Özel teslimat. Kendi ekibinde bu bilgiyi bilen sadece ajan Catherine'di. İki yüz elli kişiyi paketleme işi verilen dört ekibin başındaki sorumlu ajanlara, sadece onlara bu gibi özel bilgiler veriliyordu. Ellerinde, kapağında kırmızı ve büyük harflerle kare içine alınmış "CLASSIFIED" yazan dosyalar bulunuyordu bazen. İşte son teslimatta da, koltuğa oturmadan önce üzerine bıraktığı o dosyayı alıp aracın önüne koymuştu. Gözünün önünden ayırmıyordu. Catherine Wilcox... Amerikan gizli servisinin yetiştirdiği en gözü kara kadın ajanlarından biriydi. Şu zamana kadar aldığı hizmet madalyaları, en üst dereceyle tamamladığı eğitimler ve servis içindeki tüm kadınların arasında, "Ölüm psikozu" olarak adlandırılan ve bir kadın olarak sadece Catherine'in geçebildiği o psikolojik dayanıklılık eğitimi vardı. Kızıla bakan uzun saçlı, bir yetmiş boyu, zayıf fiziği, düzgün diksiyonuyla bazı görevlerde dişiliğini kullanmışlığı vardı. Tıpkı Pars'ı paketledikleri gibi! Aslında bu bel altı vurmayla eşdeğerdi ama tüm dünya bir kaosa doğru sürüklenirken, bunun ne önemi vardı? Fakat karakteristik özellik olarak bakılırsa, sertti! Altı dil biliyordu ve altıncısı Türkçe'ydi. Son bir yılını Türkçeyi öğrenmekle geçirmiş ve bir yılda Türkiye'de yaşamıştı. Ana dili gibi konuşması gerekiyordu ve çabuk öğrenebilen yapısıyla iki sene de hem Türkçe'yi öğrenmiş, hem coğrafyayı tanımış, hem de bu büyük göreve kendini psikolojik olarak çok iyi hazırlamıştı. Cipin tekerleri süratle dönerken "Düz devam et" dedi aracı kullanan elemanına. Paketi teslim edecekleri noktaya doğru ilerliyorlardı. Teslimat noktasına yaklaşırken dikiz aynasından bir daha Pars'ı süzdü. Pars'ın bitik halini gördü. Kafası bir sağa bir sola yatan baygın halini. Biraz acıma, biraz sempati, biraz da sonrasında başına gelecekleri bilen biri gibi bakıyordu. Dağ yoluna doğru ilerlerken bir alt geçidin altından geçtiler. İlerde ikiye ayrılan bir yol vardı. Tam o noktada beş kişilik bir askeri birlik gördü. Kamuflajları Türk Silahlı Kuvvetlerininkine benzerdi fakat o sırada oralarda bu ayrıntıya takılacak pek kimse yoktu. Çünkü bu bekleyenlerin Amerikan Askeri olduğunu anlasalar dahi, ne olabilirdi? Cip yaklaştı. Askeri ekibin yanında durdu. Kapıyı açan Catherine seri bir şekilde araçtan indi. Birliğin başındaki komutan Roland Fisher, ellerini arkada bağlamış bir şekilde Catherine'e doğru gülümseyerek yaklaştı. Catherine gözlüklerini çıkardı. "Albay!" "Bayan Catherine" "Paketiniz araçta. Alabilirsiniz. Teslimat burada son buluyor bizim için" "Evet öyle! Paketin içeriğinden haberiniz var değil mi? Umarım onu buraya getirene kadar çok yıpratmadınız?" Catherine gülümsedi; "Hayır, tabikide! Uslu bir çocuk oldu. Bize pek zorluk çıkartmadı. Zaten çıkartamazdı da. Öyle bir ihtimal yok" Albay Roland o sırada arkasındaki dört askere seslendi "Çocuklar paketi alalım. Peki gerekli teçhizatlar sizde mi?" Catherine arabaya doğru dönerek elemanlarından birine bir kafa işareti yaptı. Ajan cipin bagajını açarak içinden bir çanta çıkardı. Catherine'e getirdi. Catherine, çantayı açarak önce kendisi baktı, sonra albay Roland'a çevirdi; "İşte! Teçhizatlar bunlar Albay! Yalnız, ben prosedür gereği gerekeni söyleyeyim. Bu çantaya ve içindeki şırıngaya çok dikkat edin! Bu şırınganın içindeki diğerlerine verilenlerden farklı. Bu özellikteki karışımdan sadece bir tane üretiledi. Yani, dokuz yüz doksan dokuzu BİR'den ayıracak olan tek şey bu! Bu paket bu özel test için seçildi. Varış noktasına varır varmaz kolundan vuracaksınız! Havayla temas etmemeli. Etkisini yitirebilir o yüzden aşıyı zerk edene kadar koruyucu kapağını açmayın" Albay Roland'ın yüzünde pis bir gülümseme belirdi. "Güzel!" Catherine devam etti; "Sonrasını zaten biliyorsunuz. Her şey çığırından çıkınca bulunduğunuz mevkiyi ateşe verin. Sonrasında kontrol noktaları kuracaksınız. Bizim işimiz şimdilik burada bitiyor." "Bu adamı öylece, başıboş bırakacağız yani öyle mi?" "Maalesef. Bize verilen talimat böyle. Denek izlenecek. Hareketleri, serumun gelişimi, evrimi, her şeyi!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAOS
FantasyYaşadığı o sıradan gün, sonradan kaderini belirleyeceği bir "KAOS"a dönüşecekti. O'da onlardan biri miydi? Yoksa hala insan niteliklerini taşıyor muydu? Bu ülkeye kadar sıçrayan bir "KAOS"un ortasında kalmak kendi seçimi miydi? Hiç sanmıyordu...