Öğretilerin bir çok alanda benliğimize hitap ettiği bir gerçek. Bisiklete binmek, yüzmek, koşmak, konuşmak...
Aslında bunların hepsini DNA'mız yardımı ile kalıtımla alıyoruz ve aynı bir bilgisayar program yüklemesi gibi hayatımıza en başından beri yüklenen ve kullanılması için zamanı beklenen ön öğretilerimiz vardır. Bu ön yüklemeli programların arasında en sıkıntılı olanlardan bazıları ise hırs, kin, nefret vb. Karşınızdaki insana göre bazen kötü olabilecek, bazen ise iyi olabilecek ilk bakışta negatif olarak algılanan hisler ve duygulardır.
Ne güzeldir ki her zaman bu duygular monoton bir şekilde hayatımızda yer almamakta. Bazen hayatımız sevgi, mutluluk, huzur gibi pozitif kavramlar ile hayatımızın seyrini ve akışını değiştiren en güzel davranış ve duygulardan oluşur.
Hırslarımız gerçek hattımızda bizi tetikleyen, güçlendiren inanç ile birleştiğinde ise aklı yerinde olan insanları başarıya sürükleyen insancıl bir döngüdür. Hırs, öfke ile kesinlikle karıştırılmaması gereken bir duygudur. Bunu örneklemek gerekirse; hırs'ı bir antibiyotik gibi düşünürseniz örneğin alkolle aldığınızda zehirlenebilirsiniz. Hırs ve öfke de aynen bu ikili gibi birbirine karışmaması gereken iki duygudur.
Hayatımızdaki aldığımız kişisel kararların ve risklerin nerede ise tamamını içgüdüsel olarak hırslarımız tetikler.
Sevgi hırsımız
Başarı hırsımız
Para hırsımız vb...Risk alabilmek içinse doğal olarak insan olmak lazım. Hayat risksiz, risk ise insansız olmaz. Risk almak insanlara özgü bir değimdir. Hayvanlar yada robotlar risk almazlar. Öğretileni yaparlar onların duyguları yoktur. Siz hiç borsaya yatırım yapan köpek gördünüz mü? Tüm varlığını yatıran, çoluk çocuğunu belkide hiç kazanamayacağı bir keten pere içine atan anne köpek veya baba köpek ? Hayır dediğinizi duyar gibiyim.
Köpekler yada robotlar yada diğer canlılar yaşamları boyunca ya onlara öğretileni yada yüklenen programı çalıştırırlar. Onların hayatta tek gayesi yaşamaktır ya da çalışmaktır.
İnsan öyle mi?
Tabiki hayır. İnsan yaşamak gayesi adı altında mutlu olmak , sevmek , yemek yemek , para kazanmak, eğlenmek ve buna benzer sadece insanlara özgü eylemleri yaparak ömrünü geçirmeyi hedefleyen ve bu uğurda hayatında hiç yaşamayacağı riskleri alan bir canlıdır.
Yaşadığımız tüm risklerin başarısızlıklarına yada başarılarına ise tecrübe diyoruz. Yani denenerek öğrenilmiş öğretiler.
Tecrübelerin tamamının birleşmesine ise hayat diyoruz. Demek ki risk almadan hayat olmaz diyebiliriz. Karşımıza geçen fırsatların tamamı olmasada bir çoğunu değerlendirmek üzere programlanan bir yapımız bulunmaktadır. Bu yapıyı bozabilecek her türlü dış saldırılara karşı da beynimiz sürekli savunma halindedir. Hırs ile, istek ile, arzu ile başlanan tüm girişimler, eğer dışarıdan saldırılar ile tetiklenir ise insancıl olarak bir sinirlenme süreci , eğer bu süreci insan beyni tarafından yönetilemeyen bir kaos haline gelirse de otomatikman öfke nöbeti haline dönecektir.
Bu durumda yaşamak için risk alamaya çabalayan beynimiz direk olarak zararlı bir duygu ile karışıp kin ve nefret döngüsüne otomatik geçiş yapacaktır. Sorun ise tam da burada başlamaktadır.
Hırslarınızı öfkeye, öfkelerinizi ise kin ve nefrete dönüşecek kadar üzerine gitmeyin ve sabır kisvesi altında bunları baskılayınız. Eğer bunu başaramayan bireyler olursak mutlu ve huzurlu olmak için aldığımız tüm risklerin tamamı bizim için çok ama çok acı bir tecrübe olarak geri dönecektir.
Hayat risksiz, risk insansız olmaz...