Koydum başımı camın kenarına, sordum vicdanıma 'şimdi rahat mısın?'diye. 'Yanlış yapıyorsun.' dedi martılar bindiğim vapurda beklerken, vapur son kez inmemi beklerken. Ne durgun vicdanım cevap verebildi sorduğum soruya, ne ben kayıtlıydım martılara. Bindiğim vapurun bir köşesinde oturmuş, uzunluğunu kendim bile kestiremediğim uzun mu uzun bir yolculuğu beklemeye koyulmuştum.
Uzaklara gidecektim. Kayıp giderken ömrümden yıllar, uzakların birer birer anlattığım seni sevişini izleyecektim. Kendimi sensiz bırakırken, hiç bilmeden gittiğim her yere seni götürecektim. Kaldığım her şehirde senden bir parça yaşatıp, şehirleri şahit tutacaktım mevsimsiz açan papatyalara.
Yazardan...
O gün çok fazla yağmur yağıyordu. Yağmurun şiddeti dolayısıyla Jimin hastaneye her gün olduğundan daha geç bir saatte yetişmişti. Gerçi ilk zamanlara göre daha çok aksatıyordu Hana'yı çünkü şirket işleri çok fazla yoğundu.
Genelde hastaneye gittiğinde ya Hana uyuyor oluyordu, ya da hiç konuşmuyorlardı. Jimin, her şeye rağmen en azından hayatta olduğu için, her gün olmasa da onu görebildiği için mutluydu.
Jimin hastaneye yetiştiğinde saat neredeyse gece yarısını buluyordu. Her zaman olduğu gibi kabul edilmeyen papatyalarına bir yenisini ekleyerek tutmuştu yolu. Kapının önünde durup derin bir nefes aldı. Hâlâ ilk günmüşcesine heyecanlanıyordu.
Kapıyı yavaşça açtı, bu saatlerde uyuduğunu biliyordu uyandırmak istememişti kıymetlisini çünkü aldığı terapiler onu gün boyunca fazlaca yoruyordu.
Kapı ardına kadar açıldığında karanlık oda, boş yatak görmeyi umduğu bir şey değildi. Ona bir şey olamazdı , olsaydı doktorlar ilk onu ararlardı. Hana'nın Jimin'den başka kimsesi yoktu.
Saati umursamayıp, içindeki telaş ile doktorun odasına doğru adımladı. Odaya girerken, kapı adabını falan kullanmamıştı, zaten şu durumda kimin umrundaydı?
Uyuklamaya yüz tutmuş doktor Jimin'i gördüğü an da ayakalanmıştı. Jimin bir hiddetle girdiği oda da gördüğü yüz ifadesi durgunlaşmasına sebep oluyordu.
Tam şuan da sorması gerekiyordu, nerde olduğunu fakat boğazında duran bir yumru buna izin vermiyordu.
"Jimin Bey..."
Dedi karşısındaki adam, bakışlarından belliydi güzel şeyler söyleyemeyeceği. Gözleri doluyordu, ölmediğini biliyordu ama kaybettiğini anlamıştı da.
Doktor fazla konuşmak istemiyordu elindeki mektubu karşısındaki genç adama uzattı.
Jimin mektubu bir eliyle alırken yutkunmuştu ama ne kadar yutkunursa yutkunsun boğazında duran o şey, hayatta olduğu sürece gideceğe benzemiyordu.
***
Jimin oturduğu bankta sabaha kadar sırıksıklam olmuştu. Jimin o bankta sabaha kadar onun gelmesini beklemişti, karanlık gitmiş bulutlar dağılmış, güneş bile açmıştı ama o yoktu.
Hastaneye girip çıkan hastalar, hasta yakınları ve hastane personelleri tıpkı bir deli edası ile onu süzüyordu. Bu onun umrunda değildi, aklında olan tek bir şey vardı fakat o da burda değildi.
Yanına indirdiği papatyalara baktı çaresizce. Sonra ayağa kalktı sanki biri bütün gücünü geçen her saniye ondan alıyordu. İçi acıyordu ama yapacak başka hiçbir şeyi yoktu. Kendince bütün çabayı sarf ettiğine inanıyordu, belki de yanılıyordu kim bilir?
Gözlerini yavaşça çekerken o papatyaların üzerinden, mektupta yazan son satırları tekrarlayıp bir daha gelmemek üzere ayrıldı o hastanenin soğuk sokağından.
"...Ben seni severken öğrendim, papatyalarda solarmış..."
-SON-
HANA'NIN MEKTUBUNU SON BÖLÜM OLARAK ATACAĞIM LÜTFEN TAKİPTE KALIN ❤
ŞİMDİ OKUDUĞUN
🌼BEYAZ PAPATYALAR🌼 P|J|M🌼TAMAMLANDI🌼
FanfictionBir sonbahar mevsiminde, beyaz papatyalar ekmiştin en kurak çöllerime... 2. Kitap