Sokak no1

1.2K 128 106
                                    

Çok düşündüm. Sana sahip olabileceğim her anı, her saniyeyi çok düşündüm. Soğuktan titretecek bir gecede, tüm ısıtıcıları kapadım, pencereleri sonuna kadar açtım. En sevdiğim koltuğuma yerleştim, kollarımı birbirine doladım ve üşüyebileceğin ihtimali taşıyan bir gecede sana nasıl sarılacağımı, nasıl burnumu o mis kokulu boynuna yaslayacağımı, üzerinde sana kendi ellerimle ördüğüm kazaklarından biri varken, kızarmış burnunla ne kadar sevimli görünebileceğini hayal ettim. Kokunu anımsadım, gecenin en soğuk saniyesinde burnuma dolan yalnız yıldızların kokusunu aldım. Eminim sende bu kadar güzel kokuyorsundur. O güzel koku ciğerlerime dolup, yaşamımı güzel hale getirirken, kendime daha çok sarıldım. Sahip olamadığım seni kaybetmenin korkusuyla, kemiklerimi acıtacak kadar sıktım kendimi. O gece, kollarım gevşediği sıra birkaç gerçek yine gözyaşlarımın kapısını çaldı. Kurulmayacak hayallerdi düşündüklerim. Burnum akmaya başlamıştı, içerisinin nefes alamayacak kadar soğuk olmasına aldanmadım. Odama gidip çekmecemden mor ojelerimi alıp tekrar en sevdiğim koltuğuma yerleştim. Ellerim titriyordu. Soğuktan mı yoksa sensizlikten mi bilemedim. Mor ojemi açıp bundan önce yine defalarca üstünden ojeyle geçtiğim tırnaklarıma diktim gözlerimi. Çirkinliği beni mahvederken morun seni anımsatması, gözlerim için biraz teselli oldu. En çok bu an severdim düşünmeyi, elimde en sevdiğim ojelerimden birini, neden sürdüğümü bilmediğim tırnaklarıma tekrar tekrar kaplarken sadece hissederdim. Ne olabilir, ne yapabilirimde içimdeki tek başına kalan boş sokağı, çiçeklerle doldurabilirim diye düşündüm. Birgün size oraları anlatacağım, asla görmek istemediğiniz kadar çirkinler ama sürekli şehrin sokaklarını boyuyorum. Belki birisi benim saklandığım yere gelirde acıdan kan lekelerimin sıçradığı duvarlarımı görür diye. O birisi dediğim kişi de sensin Byun Baekhyun, ya birgün gelirsen, ve o ince ip üzerinde ağlayarak sabit durmaya çalışan cambazımı görürsen, ya kanlı duvarlarımı, ya sokağımdaki patlak lambalarımı, yoksul benliğimi keşfedersen? Ya benim gibi kaybolup, kendinden nefret edersen? Nasıl kaldırabilirim ben bu yükü omuzlarımda? Kaldıramam baekhyun. O yüzden boyuyorum ya her şeyi.

Sokaklarımı boyadım.

Tırnaklarımı boyadım.

Saçlarımı boyadım.

Sıra benliğimde.

Ondan sonra sana geleceğim.

'
Chanyeol

Saat sabah 8:15. Yaklaşık bir buçuk saat önce uyanmış, seni görebileceğimin mutluluğuyla, arkada açtığım müzikle birlikte kendimi lavaboya atmıştım. Önümdeki açık ve koyu renk diş fırçalarının uyumuna birkaç saniye bakmış ardından kendiminkini alarak dişlerimi fırçalamıştım. Soracak olursanız, açık renk diş fırçası, eğer birgün sana sahip olabilirsem diye duruyordu. Evdeki her şey gibi. Sahip olduğum her ne varsa aynısından senin içinde bulunduruyordum. Çünkü birgün sana gelebilecek kadar cesaretli olduğumu hissedersem ve sende milyonda bir ihtimal bana şans verirsen her şey hazır olsun diye. Saçımı bağladığım tokamın diğer çifti bile senin için hazırda bekliyor Baekhyun. Buram buram sen gibi hissettiren evimden çıkıp yolda, birkaç atıştırmalıkla sana doğru geliyordum. İşimin başlamasına yarım saat var ve ben bu zamanı senin suratını birkaç saniye bile olsun görebilmek için harcıyordum.

Genelde saat tam 8:30'da evden dışarı çıkar, çöplerini atar ve posta kutunu kontrol edersin. Bunu yaparkende üstünde en sevdiğim geceliklerin olur. Her seferinde sana doğru koşup sımsıkı sarılma isteğimi bastırmak, kolumda yeni bir yara izine yol açabiliyor çünkü güzelliğini izlerken seni korkutmamak için çok çabalıyorum. Normalde sabahları yüzünü sadece otuz saniye görebiliyorum ama değer mi diye sorarsan, o otuz saniye için neler yapabileceğimi görmeni isterim. Fakat eğer şansım yaver gidiyorsa, markete gidersin ve ben sen gelene kadar orada durur ve sağ salim eve dönmeni beklerim. Ayrıca eğer çok çok şanslıysam, kahvaltını bahçede yaparsın ve ben o zaman boyunca aklımdan geçirdiğim senaryolara gözyaşı dökmekle meşgul olurum. Ne kadar çok isterdim senden önce uyanıp, senin için bir şeyler hazırlamayı, sonrasında yanına gelip yüzünün her bir santimini tek tek öperek seni uyandırmayı. Bilemezsin, şu dünyanın en güzel görüntüsünü görmek için ne kadar can attığımı bilemezsin. Uykulu halinle seni kucaklayıp evin içinde koşuşturmayı, dişlerini fırçalarken seni izlemeyi, yemek yerken yüzüne bulaşan şeyleri görmeyi, duştan çıkınca seni önüme oturtup o güzel saçlarını kurutmayı istediğim kadar hiçbir şeyi istemedim. Ve ben hergün, her bir gün, otuz dakika boyunca evinin karşısında oturup bu hayallere dalıyorum. Suratının uykulu ve çatık kaşlarının sana kattığı sevimliliği görmek benim günlük pozitif enerjimi karşılıyor. Zamanım dolduğunda, boş boş pencerene bakmayı bırakıp işe gidiyorum.

Dokunmaya hasret kalmak 'ChanBaekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin