Gözlerim, bir an olsun elimde tuttuğum küçük not kağıdından ayrılmamıştı. Üzerinde yazan adresi neredeyse beş kere üst üste okumuş, ondan sonra ise bana sırıtarak bakmaya başlayan bedene dikmiştim gözlerimi. Resmen beni bu duruma düşürmekten zevk alıyordu.
"Ya bana neden buraya gitmemi söylüyorsun?"
Şaşkınlığım ile ona bakarak sorduğum soruyu cevaplamak yerine ufak bir kahkaha atmıştı resmen. Şu an bulunduğum durum ona çok ciddi gelebilirdi ama, ben oraya gitmek istemiyordum. Yine onun yüzünü görmek, onun kalın sesini duymak ve eskiden beni mahveden o gülümsemesini görmek... Hiçbirini görmek istemiyordum. Ve bunları en iyi Yuta'nın bilmesine rağmen, hala beni oraya gönderme konusunda ısrarcı olan tavrını korumaya devam ediyordu.
"Hadi ama, çocuğun seni yiyecek hali yok ya?"
Cevap olarak verdiği cümleye gözlerimi devirirken, cam tezgahın üzerinde hazırlanmış olan poşeti almış, içerisinde sipariş olarak verilen pastaya dikkat ederek motorun yanına doğru ilerlemeye başlamış, motorun kapağını açarak siparişi oraya koyup kapatmıştım.
Birkaç hafta olmuştu bu sevimli tatlı dükkanında çalışmaya başlayalı. Birkaç hafta önce, uzun süredir sevgili olduğum kişiyle yollarımızı ayırmamız gerekmişti. Daha doğrusu ben ayırmıştım, o kadar sinirlenmiş ve kırılmıştım ki, o anlık sinir ve kırgınlık ile ona ayrılmak istediğimi söylemiştim.
Tabii, bu haberi alır almaz yanıma gelmişti Yuta. Bir süre onunla konuşmuş, ona her şeyi anlatmış ve bir süre başımı onun omzuna yaslayarak ağlamıştım. Bu konuda belki de bunları ona söylemeyecek olan tek kişiydi o. Kabul fazla güvenilmeyen, kaba saba biri gibi görünürdü ama aslında olan kişiliği o kadar çok farklıydı ki, o yüzden genelde bir şeyi anlatacaksam ilk önce ona anlatır ve danışırdım.
İkisi her ne kadar yakın olsalar bile, beni yüzüstü bırakacak değildi ya?
"Hey, Doyoung!"
İsmimle seslenmeleri ile beraber arkama dönerek seslenen kişiye baktığımda, en azından yüzümde ufak bir tebessüm oluşmuştu. Elimdeki kaskı takmadan önce bana seslenen bedene bakmış, cümlesini tamamlamasını beklemiştim. Ama, keşke hiç dinlemeden kaskı takıp gitseydim. Yine beni sinir etmekten başka hiçbir şey yapmamıştı çünkü.
"Kendine dikkat et, belki tekrar barışırsınız."
Gözlerimi devirip kaskı kafama geçirirken, kahkaha sesleri geliyordu kulaklarıma. Bazen düşünmüyor da değilim, ona da mı hiç anlatmasaydım?
Son bir bakış atmıştım Yuta'ya doğru. O da dudaklarına bir parmağını koymuş, susacağını belirtmişti bana. Yüzümde oluşan gülümseme ile beraber motora binmiş, çalıştırarak ezbere bildiğim o eve doğru sürmeye başlamıştım.
Motoru sürerken içimi kaplayan o heyecan, korku ve endişe duygularını bastırmaya çalışıyordum bir şekilde. Ama, başarılı olduğum pek söylenemezdi. Deli gibi korkuyordum, tekrar onu görmekten öyle çok korkuyordum ki, neden bu kadar fazla korktuğumu ben bile bilmiyordum.
Endişeliydim de. Eskiyi açıp benimle konuşmak isteyeceğinden dolayı endişeliydim. Konuşmak istemiyor değildim açıkçası, konuşmak istiyor ve en azından neyin ne olduğunu, olayın tam olarak ne olduğunu ondan öğrenmek istiyordum. Ama bunu yapacak cesaret, şu an bende yoktu.
Heyecan ise, tekrar onu göreceğim içindi. Neredeyse bir ay olmak üzereydi ve ben onu bir ay boyunca hiçbir şekilde görmemiştim. Arada nasıl olduğunu görmek için evinin önünden geçtiğim olmuştu, perdeleri kapalıydı ve içeriden ışık geliyordu. Görememiştim o yüzden.
Ve bugün görecek olmam ise, aslında biraz önemliydi. Küçük kardeşinin doğum günü vardı bugün ve tahminimce pastayı da o yüzden sipariş etmişti. Onun doğum gününü kutlayacak olmalıydı.
Tanıdık gelen kül rengi eve doğru yaklaştığım zaman yavaşlamış, kapının önünde durduğumda ise inmiştim motordan. Kaskı çıkarıp motora koymuş, evin kapısına bakmaya başlamıştım bir süre. Kendime o süre boyunca cesaret vermeye uğraşmıştım ama, ne cesaret vardı ne de başka bir şey.
Düşündüğüm zaman, çocuk da haklıydı. Sevgiliniz sizin açıklama yapmanıza izin vermeden sizden ayrılınca ve uzun bir süre sonra tekrar karşınıza çıkacak olsa onda da bu durum olabilirdi.
Başımı hafif bir şekilde sağa sola sallamış, derin bir nefes alıp vererek motora koyduğum pastayı çıkarmıştım. Hala bir şey olmamasına sevinirken, o sevinç ile beraber koyu kahverengi kapıya doğru ilerlemiş, sonra da kapının önünde durarak kendimi sakinleştirmeye çalışmıştım.
Aklıma gelen fikir ile giysimin yan tarafına astığım şapkayı almış, tek elimle saçlarımı kapatacak şekilde takmıştım. Hafiften boğazımı temizlemiş, hazır olan değişik ses tonum ile karşılanmayı beklemiştim. Kısa süre sonra da kapı açılmıştı zaten.
Karşımda gördüğüm tanıdık, minik olan beden ile yüzümde istemsiz bir gülümseme oluşmuştu. Ben konuşmadan önce, ilk önce o konuşmuştu.
"Siz kimsiniz?"
Sorduğu soruyu cevaplamak için hazırlanırken, sorarken olan yüz ifadesinin ve ses tonundaki tatlılığın vermiş olduğu gülümseme ile ona bakmıştım.
"Bir büyüğün var mı içeride, minik bey? Sipariş getirmiştim."
Bir süre içeriye bakınmış, sonra da yüzünde olan gülümseme ile başını yukarı aşağı sallayarak heyecanla bana bakmıştı. Onun bu hallerine kıkırdarken, o da cevaplamıştı sorumu.
"Evet, içeride ağabeyim var! Onu çağırayım mı?"
"Kangmin? Ne oluyor?"
Kulağıma gelen ve gittikçe bize yakınlaşan ses ile beraber daha da giderek telaşlanmaya başlamıştım. Sessiz olacak şekilde nefes alıp verirken onu görmem ile beraber, ilk onu gördüğüm an gelmişti aklıma. Yine, o zamanki gibi elim ayağım birbirine dolanırken, tüm heyecanım vücudumu ele geçirmeye başlamıştı.
Bir süre birbirimize baktıktan sonra beni tanıdığının kanısına varmış, elimde olan siparişi uzatarak gözlerimi onun gözlerinden çekmiştim. Şu an cidden ağlamak istesem bile, kendimi tutmam gerekiyordu.
"Buyurun, verdiğiniz sipariş."
Uzattığım pastayı elimden almış, kapının yanında olan küçük dolabın üzerine koyarak askılığa yönelmişti. Pastanın parasını verirken bile gözlerini bir an olsun üzerimden ayırmazken, ben ise sadece parayı almış ve onun yüzüne bakmadan hafifçe eğilmiştim.
"Bizi tercih ettiğiniz için teşekkür ederiz."
Hızlı bir şekilde motora ilerlerken ikisinin de anlamaz bakışlar eşliğinde bana baktığını hissediyordum. Onlara arkamı dönmüş, mavi saçlarımı kapatan şapkayı çıkarıp siparişi koyduğum yere koymuştum. Kaskı kafama geçirince motora binmiş, ondan sonra ise oradan uzaklaşmaya başlamıştım.
Uzun süre sonra yeniden onu görmek, ilk günkü gibi heyecanımı azaltamamış olmama sebep oluyordu. Yine, aynı heyecan ve aynı kalp atışlarını bana yaşattın, Jung Yoonoh.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ex Boyfriend •DoJae
Fanfiction"Eski erkek arkadaş olabiliriz, ama yeni başlangıç da yapabiliriz." Jung YoonOh + Kim DongYoung