³

818 79 70
                                    

"Doyoung..?"

Duyduğum kalın ses ile beraber yüzümün önüne koyduğum oyuncağı çekmiş, şaşkın bir ifade ile karşımda durup bana bakan bedene dikmiştim gözlerimi. Sessiz bir şekilde yutkunmuş, ondan sonra da gözlerimi üzerinden çekerek o hariç her yere bakınmaya başlamıştım.

Neden titriyorsun? Alt tarafı eski sevgilini gördün, titremen için gerekli bir sebep yok, diyordum kendi kendime.

Derin bir şekilde nefes alıp verdiğini duyduğumda, gözlerim tekrar onun gözlerini bulmuştu. Gözlerinde gördüğüm sevinç ile yüzünde olan ifade o kadar uyuşmuyordu ki, yalan söylediği az sonra cidden çok belli olacaktı.

O yüzden, ondan önce ben konuşmaya karar vermiştim.

"Kardeşin, nerede? Ona bir sürpriz yapmak istedim."

Başını sallayarak kapıdan çekildiğinde, içeri geçmeme izin verdiğini anlamıştım. Yüzüme bir gülümseme yerleştirmiş, ayakkabılarımı çıkararak eve girmiştim. Salona doğru ilerlerken, etrafa fark ettirmeden bakınmaya başlamıştım.

Ona aldığım eşyaları, beraber çekindiğimiz resimleri, mektuplarımızı... Hiçbir şeyi atmamıştı. Aksine, her şey yerli yerinde duruyordu. Resimlerimiz duvarda asılı, mektuplarımız düzenli bir şekilde duvarda olan küçük dolabın içinde, ona hediye ettiğim eşyaların bazıları ise küçük sehpaların, dolapların üzerinde duruyordu.

Anlaşılacağı üzere, ev tamamen beklediğimin tersi bir durumdaydı. Tüm bunları atmıştır, beni tamamen unutmuştur diye düşünürken, bu gördüklerim ile beraber yüzümdeki şaşırmış ifade artmaya devam ediyordu.

"Doyoung hyung!"

Duyduğum ses ile beraber evi incelemeyi bırakmış, bana koşarak gelen küçük bedene bakmıştım. Geniş bir şekilde gülümsemiş ve elimde olan oyuncağı eğildiğimde yere bırakmış, kollarım arasına gelen minik bedene sıkı bir şekilde sarılmıştım.

Beni her gördüğü zaman bu şekilde koşarak yanıma gelir, eğildiğim zaman bana sıkıca sarılırdı. Sonra onu kucağıma almamı ister ve yanaklarımı öperdi. Bu onun dilinde, beni özlediğini söylemesiydi.

Tıpkı ağabeyi gibiydi. Jaehyun da öyle yapardı, beni özlediği zaman gördüğünde yanıma gelir, belime sıkı bir şekilde sarılır ve başını boynuma gömerdi. Ve ben de ona sarılana kadar, susar ve hiçbir şekilde konuşmazdı.

Ne diyordum ben böyle? Anıları şu an boş vermelisin, kendine gel.

"Kangminnie."

Kucağıma alarak kalktığımda küçük kıkırdamasını duymuş, yüzümde olan gülümseme giderek büyümeye başlamıştı. Minik elleri ile üstümün omuz kısmını tutmuş, yüzünü yaklaştırarak hafif bir şekilde yanaklarımı öpmüştü. Yanaklarımı öpmesi ile ben de kıkırdamış, kucağımda olan minik bedenin alnını öpmüştüm.

Şimdi bu çocuk 7 yaşına basmıştı bile.

Biz bu şekilde birbirimize sevgi gösterirken, istemsizce bize bakan bedene doğru bakmıştım fark etmeyeceği bir şekilde. Yüzünde, buruk bir gülümseme vardı. Gamzesi, her gülümsemesinde olduğu gibi belli oluyordu.

Ama, o gülümsemeyi görünce sevinmemiştim. Aksine, kalbim sıkışıyor gibi hissetmiş, gözlerimin dolmasına sebep olmuştu.

Sen gerçekten bir salaksın, Kim Dongyoung.

"Hyung, bu oyuncak benim mi?"

Yere bıraktığım tavşan oyuncağı eli ile işaret ederek meraklı bakışları ile bana bakmıştı kardeşi. Gülümseyerek başımı yukarı aşağı sallamış, ondan sonra da sevimli bir şekilde konuşmuştum.

"Evet, senin. Ama acele ettiğimden güzel bir şey seçemedim, üzgünüm Kangminnie."

"Olsun hyung! Uzun süre sonra bize gelmen bile güzel bir hediye!"

Duyduğum cümle ile beraber, yüzümdeki gülümseme solmuş, onun yerine şaşkın bir ifade almaya başlamıştı. Gittiğimi ve gelmediğimi fark ettiğini biliyordum elbet, ama bunu diyeceğini ve bundan sonra bana sıkı bir şekilde sarılacağını, hiçbir şekilde tahmin etmiyordum.

Ve, bu duyguları sadece ben değil, ağabeyi de yaşıyor gibi duruyordu. Sonuçta, ailesinden çok ben ve onu beraber iken görüyordu. Ayrılmamıza bizden sonra en çok üzülmüş olan o olmalıydı.

"Hyung, bir daha bu kadar uzun süreli olarak gitme. Ağabeyim de ben de üzülüyoruz."

Duyduklarım ile beraber başımı hafif bir şekilde sallarken, gözlerim tekrar bize bakan bedenle buluşmuştu. Gözlerine baktığım an, dalgın bir şekilde bize bakıyordu. Gözyaşları, ufaktan gözlerinde belli olmaya başlarken ona baktığımı fark etmiş, başını çevirerek oyuncağı almıştı.

"Siz içeri geçin, ben bunu odaya bırakıp geliyorum."

Başımı yukarı aşağı sallamış, kucağımdaki minik beden ile salona doğru ilerlemiştim. Düşüncelerim, içimi yerken beynim ise hiçbir şekilde susmuyordu. Gözlerim, kucağımda olan bedeni bulduğunda hiçbir şeyden haberi yokmuş gibi gülümsüyor, etrafa bakınıyordu.

Onu gülümserken görmek az da olsa iyi olmamı sağlarken, salona geçmiş ve tekli koltuklardan birine oturmuştum. Kucağımdaki bedenin saçlarını okşarken, aklıma gelen düşünce ile durmuştum.

'Belki onu da bu şekilde gülümserken görsem, daha iyi hissederdim.'

Ex Boyfriend •DoJaeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin