"Sonra işte motora bindim ve oradan uzaklaştım."
Çalışmış olduğum dükkana geldiğim an gözlerimde dolu olan yaşların akmasına izin vermiş, direk personeller için olan odaya girerek kaskı başımdan çıkarmıştım. Dükkana o kadar hızlı girmiştim ki, dükkanda olan müşteri ve çalışanların gözleri üzerimde olmuştu resmen.
Onları aldırmadan odaya girdiğim vakit peşimden biri daha girmişti. Kim olduğu elbet açıktı, Yuta'dan başka biri gelmezdi peşimden. Benim için endişelendiğini, bir sorun olup olmadığını sormuştu anında. Odada bulunan sandalyelere oturmuş, siparişi götürdüğüm an neler yaşandığını ona anlatmıştım.
Neden ağladığımı ise, ne o ne de ben biliyorduk. Kendimi, 'uzun süre sonra onu gördün, kalbin sıkıştığı için ağlıyorsun.' yalanına inandırmıştım. Veya, o anlık aklıma gelen tek bahane buydu.
Kızarmış gözlerim ile beraber Yuta'ya bakarken, o ise düşüncelere dalmıştı. Ne düşünüyordu veya aklından neler geçiyordu, az çok bile olsa tahmin edebiliyordum.
Eh, Nakamoto Yuta'nın en yakın arkadaşı iseniz, bunları tahmin etmeniz zor değildir.
"Buldum," dedi heyecan ile oturduğu yerden kalkarken. Heyecanlı bir şekilde gülümserken, gözlerini gözlerime dikmişti. "Nasıl barışacağınızı buldum!"
Dediği cümle ile beraber gözlerim sonuna kadar açılmış, şaşkın bir ifade ile beraber ona bakmaya başlamıştım. Ben mi yanlış duymuştum yoksa o mu anın heyecanı ile beraber böyle demişti?
"Ne?"
"Diyorum ki, sizi nasıl bir araya getireceğimi buldum!"
Elimi alnıma koymuş, başımı sağa sola sallamıştım. Derin bir nefes alıp vermiş, elimi yüzümden çekerek karşımda sırıtarak bana bakan bedene bakmaya başlamıştım. İşte, burası korkmam gereken ilk kısımdı.
En son bana bu şekilde sırıtarak baktığında, daha sevgilime onu sevdiğimi söyleyememiştim. Bu yüzden, şu an olduğu gibi her gün Yuta'nın yanına geliyor ve ona sevdiğim çocuğun her şeyinden bahsetmeye başlıyordum. O ise, ondan o zamanlar nefret ediyordu ve bazen beni dinliyormuş gibi yapıp dinlemiyordu.
Bunları, yani ona anlattığım her şeyi Jaehyun'a anlatmış, bizim çıkmamızı sağlamıştı. Eh, bir nevi onun sayesinde sevgili olmuştuk. Onun o sırıtma ifadesini ilk o zaman görmüştüm.
Sadece bununla kalmıyordu. Birçok kez beni onunla, bu sırıtma ifadesi ile yalnız bırakmaya çalışıyordu. Bunları sadece bana değil, ona da yapıyordu. Bakmayın bazen melek gibi göründüğüne, bu sırıtma ifadesi, içindeki kurnaz kişiliği ortaya çıkarıyordu resmen.
İşte ben de tam olarak o kurnaz kişiliğinden korkuyordum.
"Sen şey demiştin, değil mi? Bugün kardeşinin doğum günü?"
Başımı yukarı aşağı sallayarak sorduğu soruya olumlu cevap vermiş, ellerim ile kucağımda duran kaskı daha sıkı tutmuştum. İçimdeki telaş giderek artarken, karşımdaki bedenin yüzünde olan sırıtışı giderek büyümüştü.
İşte, korku dolu anlar şimdi başlıyordu.
"Onun yanına git. Hediye al, kardeşinin seveceği türden. Gerçi senin olduğunu anlamıştır da, neyse."
Duyduklarım ile beraber bir süre düşünmüştüm. Planı o kadar şey değildi, anlattığı kadarıyla. Sonuçta kardeşi beni çok severdi ve onun doğum gününe gitmezsem kırılabilirdi. Ve Yuta ise, planın geri kalanını açıklamaya başladığında donup kalmıştım.
"Kardeşi üzerinden onu gör, gittiğinden beri nasıl olduğunu değerlendir. Konuşmak isterse, konuş. Gerçeği ondan dinle."
Bir süre hiç ses çıkarmamıştım. Öylece hem yere, hem ellerim arasında bulunan kaska bakmıştım. Kaskta gördüğüm yansımam ile beraber, derin bir nefes alıp vermiş ve ayağa kalkmıştım.
Cesur ol, Kim Dongyoung. Eski cesaretini toplayabilirsin.
Saate baktığımda neredeyse çalışma saatlerinin bitiş vaktine geldiğini görmüş, rahat bir şekilde derin bir nefes alıp vermiştim. Üzerimdeki iş yerinde, daha doğrusu servislerde giydiğim kıyafeti çıkarmış ve günlük giydiğim ceketimi giymiştim.
"Ben çıkıyorum Yuta. Hediye bakmam lazım."
"Dikkat et de bir yerlerinden olma."
Dediği cümleye tekrar göz devirmiş, ondan sonra da kaskı ve motorun anahtarını bırakarak odadan çıkmıştım. Kasada olan çalışanlara da erken çıkacağımı söylemiş, dediklerini pek fazla takmadan dışarı fırlamıştım.
Bir yandan etrafa küçük kardeşine uygun olan eşya bulabilme umuduyla bakınırken, bir yandan da kendi kendime mırıldanıyordum.
"Acele etmelisin, Doyoung. Geç kalırsan Kangmin çok üzülecek."
Gördüğüm bir oyuncak dükkanı ile geniş bir şekilde gülümsemeye başlamıştım. Normalde bu gülüşümü sevmezdim, tavşana benzer dişlerim vardı ve onlardan hoşlanmazdım. Ama, o sevdirmişti bana gülüşümü. Her şeyimi.
Oyuncak dükkanına büyük adımlarla ilerlemiş, dükkanın önüne gelince de kapının önünde durup içeri bakınmaya başlamıştım. Açık olduğunu görünce tekrar gülümsemiş ve içeri dalmıştım.
Etrafa bakınırken kardeşinin ne tür oyuncakları sevdiğini düşünmüştüm bir süre. Sürekli oynayabileceği, ona değer verici ve hayatından hiç eksik etmeyeceği bir şey seçmek istiyordum.
Gördüğüm yumuşak oyuncaklar ise dikkatimi çekiyordu. Bir tane onlardan almış, aldıktan sonra da yine hızlı bir şekilde ilerlemeye başlamıştım tekrar. Harika, tavşan yüzlü biri elinde tavşan oyuncağı ile beraber koşturuyor, ironi.
Tanıdığım evi görmeye başladığımda ise gülümsemiş ve hızımı arttırmaya başlamıştım. Kapıya yaklaştığımda ise yavaşlamış, nefes düzenimi ayarlamaya çalışıyordum. Bir süre dinlendikten sonra oyuncağı yüzüme tutmuş, kardeşi gelir umuduyla zile basmıştım.
Ama, kesinlikle kapıya onun gelmesini beklememiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ex Boyfriend •DoJae
Fanfiction"Eski erkek arkadaş olabiliriz, ama yeni başlangıç da yapabiliriz." Jung YoonOh + Kim DongYoung