Gürültü, gözyaşı ve haykırış. Suratsız yüzler, öfkeyle yükselen anlamsız kelimeler, gözyaşı, gözyaşı ve daha çok göz yaşı…
Gözlerim aniden açıldı. Soluklarım hızlı ve düzensizdi. Sanki bir şeyden kaçaraken kendimi burada bulmuşum gibi hissediyordum. Kulaklarımda delice atan kalbim ve uzanıyor olsam bile düşebilecekmişim gibi dönen başımla midem ağzıma gelecekmiş gibiydi. En son ne zaman yemek yemiştim hatırlamıyordum ama ne yediysem şu an, bu saniye çıkartabilirdim. Çıkartabilirdim çıkarmasına ama en son yediğimi hatırlamıyordum. İşin garip tarafı daha önce hiç yemek yediğimi de hatırlamıyordum.
Ben, hiçbir şey hatırlamıyordum!
Zihnim herhangi bir cevap için bütün soruları sormaya başladı ama tek cevap boş beynimin içinde eko yaparak bana geri gelen gürültülü, çaresiz sesimdi.
Korku içimde yükselirken sürekli duyduğum bipleme sesinin arttığını duydum. Bilincim her aldığı cevapsız sorudan sonra kendine gelirken gözlerim bulunduğu odayı taradı. Hala hissettiğim uyuşukluğa ve dönen başıma rağmen sırtımı yattığım yataktan kaldırabildim. Vücudumdaki uyuşukluğu görmezden gelmeye çalışmak çok zordu ama benim yerime nefes alan adrenalin harekete geçti. İlk iş olarak kolumdaki serum iğnesini hızla çıkardım. Acısını bile hisetmemiştim. Kimdim ben, ne yapıyordum bu hastane odasında?
Göğsüme yapışmış, direktmen yanımdaki makineye bağlı olan kabloları da, işaret parmağımdaki mandalla çıkardığımda makine deli gibi ötmeye başladı. Ani kalkışımdan dolayı başıma küçük çaplı bir ağrı saplandı ama acıdan daha çok önemsediğim belirsizlikti.
Ayaklarım soğuk zemine değdiğinde veya gözlerimle odayı arayıp, şu iğrenç hastane kıyafetleri yerine giyebileceğim bir şey ararken bilinmezliklerin verdiği korku benim yerime nefes alıyordu.
Bir sedye, bir ilaç dolabı, bir tane de sürekli bipleyen makineden başka hiçbir şey yoktu odada.
Yatağımın yanında camdan kapakları olan ortalama insan boyutunda ilaç dolabını herhangi bir şey için araladım ama sonuç olumsuzdu, tâki gördüğüm neştere kadar. Elim benden bilinçsiz bir şekilde paketinde ki neşteri içinden çıkarıp sapını taktı. Bilinmezliklerin ortasındaydım. Ya herhangi bir olaya hazırlıksız yakalanmak istemeyen, ya da fazla paranoyak biriydim ama ne olursa olsun elimde tuttuğum bu küçük sivri şey hissettiğim korku, vücudumdaki adrenalinin yanında bana en normal hissettiren şeydi.
Odadan çıkmak için kapıya yaklaştığımda kapı benden önce açıldı ve içeri 2 beyaz önlüklü, 3 tane de beyaz formalı 5 kişi girdi. Yine tamamen benden bağımsız olarak elimdeki neşteri kendimi savunmak için ileri uzattım.
“Kimsiniz siz? Ne işim var burada?”
Beyaz önlüklülerden kısa boylu saçları kelleşmiş olan elilerin sonundaki adam elini kaldırdı.
“Sakin olun Devrim Hanım. Lütfen yatağa geri gidin. Çok zorlu ameliyatlar geçirdiniz ve ayakta olmamalısınız.”
Yanıma yaklaşmak için adım attı ama elimdeki neşteri tehditkar bir şekilde sallayıp, “Uzak dur! ” diye tısladım.
“Yalan söylüyorsun! Hiç acı hissetmiyorum.”
Acıdan daha çok hissettiğim şey kulaklarıma kadar atan kalbimin atışıydı. Ve hala varlığını belli eden uyuşukluk.
“Devrim hanım lütfen sakin olun ve elinizdekini bırakın. Bu hastane Türkiye’nin en büyük ve en prestijli hastanesidir. Sizi güvensiz hissettirecek hiçbir şey olamaz burada. Ayrıca vücudunuzda hala ağrı kesicinin etkileri var. Şimdi hissetmeye bilirsiniz ama emin olun ileride canınız ani hareketlerinizden dolayı çok acıyabilir.”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Keşfedilmemiş Günahlar +18
RomanceGözlerini hastane odasında açtığında hayat onun için sıfırdan başlamıştı. Adı dahil hiçbir şey hatırlamaz iken her zaman yanında olan soğuk, anlaşılmaz, tehlikeli ve aynı kendisi gibi bakan siyah gözlere sahip adam tarafından kuşatılmıştı. Onunla ol...